14 Ocak 2020 Salı

Jumanji : Welcome to The Jungle (2017)

Aynı lisede okuyan 4 genç Spencer, Fridge, Bethany ve Martha aynı gün okuldan sonra cezaya kalır. Ceza olarak ise okuldaki eski depo gibi bir odayı elden geçirmeleri gerekmektedir. Birbirinden oldukça farklı olan bu gençler, bu bir sürü ıvır zıvırla dolu odada eski bir video oyunu bulur ve meraktan açıp oynamaya çalışırlar. Oysa bu oyun bildikleri hiçbir oyun gibi değildir, sihirlidir ve dördünü de içine çeker. Kendilerini birden bire oyunun içinde ve dahası seçtikleri avatarların görüntüsünde bulan gençler Jumanji'nin dehşetli ormanlarında hayatta kalıp, eve dönmek üzere heyecanlı bir maceraya çıkarlar.
Bu konuyu hepimiz biliyoruz değil mi? 1995'teki efsanevi filmde Jumanji'nin dünyasına dalanlarımız çok iyi biliyor. O filmin yeri bende çok ayrı. Daha önce hiç bahsetmemişim, şimdi farkına vardım. Halbuki yukarıda "Ben Masumum" sayfasından da bulabileceğiniz gibi benim için böyle olan filmleri falan oturup, uzun uzun yazmıştım (tamam öyle uzun değil de işte bahsetmiştim). O film öyle değişik ama sempatik, eğlenceli ama dehşetengiz, içe dokunan, hem insanın böğrüne oturup, hem de kahkahalara boğan öylesine sevimli bir filmdi ki bu yenisinin haberini ilk gördüğümde beynimden alevler fışkırdı haliyle. Yapmamalılardı. Böylesine içimde olan bir filmi, bir hikayeyi, Robin Williams'tan bize kalan güzelliklerden bir tanesini daha mahvetmemelilerdi. Bakın Dwayne Johnson'ı da çok severim, biliyorsunuz. Ama hep aynı şeyi yaptığı, hep aynı şeyi olduğu filmler çok ve bunu da onlardan birine çevirecek kesin diye öylesine emindim ki. Yapay bir saçmalıklar silsilesine dönüştürecekler işte kahretsin diye düşündüm. Bir yandan görmeyi çok istedim, bir yandan da hiç istemedim. Sonunda tam da böyle bir şey yaptıklarını unutacaktım ki geçen sene bir tane daha yaptılar. Olamazdı. Bu kadar da olamazdı. Belki de Rock'tan artık nefret etme vaktim gelmişti.
Oysa geçen akşam tvde denk geldim. Tam açtığımda yeni başlıyordu. Yoo dedim, izleyemem. Gittim geldim, evin içinde dolandım, yine başına oturdum. Bakmaya başladım. Daha ben ne olduğunu anlamadan sarmıştı film, deli gibi izliyordum. Neyse ki reklam oldu, ben de gözlerimi ekrandan ayırabildim ve kapattım tvyi. Kararlıydım, izlemeyecektim.
Ama her hikayenin bir vakti var işte ve o vakit gelince ne olursa olsun önünüze çıkıyor. Ertesi sabah, tam da kahvaltıyı masaya getirmiş, oturmuş ve tvyi açmıştım ki yine o! Tam da akşam kaldığım yerden hem de devam ediyordu. Artık bu kadarına Simyacı bile kader diyeceği için izlemeye devam ettim. Ve ne kadar salaklık ettiğimi anladım. Film müthişti. Tamam tamam abartıyorum ama hakikaten çok iyi ya. Hikayesi özenilerek yazılmış, oyuncular özenerek oynamışlar, görüntüler, sesler, atmosferi, hissettirdikleri her şeyi öylesine iyi bir araya getirilmiş ki. Ya da ben o kadar rezil leş bir şey bekliyordum da beklentimin üzerinde çıktı diye mi böyle hissettim. Bu film gerçekten çok iyi. Oturup 120 dakika boyunca güzel anlatılmış, eğlenceli bir film izliyorsunuz. Her şeyi kendi içinde mantıklı. Dahası mahvedeceklerinden emin olduğum oyuncular, harika bir şey ortaya çıkarmışlar. Dwayne Johnson kendi dışında bir şeyler yapıyor. Karen Gillan ve Jack Black sevimli bir şekilde genç oyuncuların ruhuna bürünüyorlar. Bir zayıf halka bence Kevin Hart ve onun karakterinin hikayesiydi ama olsun, toplamda tüm bir hikaye çok iyi şeyler başarıyor.
Ama tüm bunlara rağmen bu bizim bildiğimiz Jumanji değil. Daha doğrusu bu, Jumanji değil. Çok eğlenceli, keyifli, iyi yazılmış, oynanmış, çekilmiş bir film ama başka bir film. Bu başka filmin geçen sene de Jumanji : Next Level diye bir devamını daha yaptılar işte. Neyse en azından batırmadıkları için affedebilirim belki. Ama ne bileyim yaa, keşke Jumanji demeselerdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...