15 Ekim 2019 Salı

Blood & Treasure : Buram buram çocukluğum gençliğim

Hep söylüyorum ya beni bu hale getiren 8-9 yaşlarımdan itibaren izlediğim şeylerdi diye. Öyle bir inanmıştım ki hayat, hayatım bir Indiana Jones filmi, Relic Hunter'ın bir sezonu gibi olacaktı. Ben de adeta bir Sinbad gibi, bir Xena gibi maceradan maceraya koşacaktım. Tabi şu anda bir devlet kurumundaki masamda oturmuş, bir bilgisayar mühendisi olarak bunları yazıyor oluşum bir gerçeklik olabilir size göre ama ben kafamın içinde hep o filmlerdeyim. Kafamın içinde vahşi batının düzlüklerini baştan başa yaran bir trenin üstünde koşturuyorum, daha biraz önce bubi tuzaklarıyla dolu bir mağaradan montezumanın altın kafatasını çıkarmışım. Birazdan da lanetli mumya uyanmadan, dünyayı kurtaracağım. Ben büyürken dünya böyleydi, güven doluydu. Maceralar tehlikeliydi ama eninde sonunda kahramana bir şey olmayacağını bilirdik. Kötü adamların hep o hatayı yapıp, tetiği çekmeden önce salak salak konuşmak için duraklayacaklarını ve kahramanların da bundan yararlanacağını bilirdik. Sonunda hep iyiler kazanır, maceralar sadece yeni heyecanlı maceralara geçit verirdi.
Oysa artık böyle şeyler yok. Artık GoT'lar var, tüm psikolojimi alt üst ediyor, güven duygumu yıkıyorlar. Kafamı bulandıran bir dolu tuhaf şey var. Sanki tüm formülleri yıkarlarsa yeni bir şey yapmış olacaklarını, izlenecek şeyler yapmış olacaklarını düşünüyorlar. Haklılar da galiba. İnsanlar bayılıyor bunlara. Ama ben o güven duygumu, o sevimli tehlikeli maceralarımı özlüyorum. Evet artık öyle şeyler yapmıyorlar. Ama bu sene yaptılar. Nasıl olduysa, Blood&Treasure diye bir diziyi çekmeye karar verdiler. (https://www.imdb.com/title/tt7712598/)
İlk bölümü 21 mayısta yayınlandı. Amerikan CBS kanalında yayınlanan dizinin ilk sezonu 12-13 bölüm kadardı. İlk bakışta insana çok ama çok "cheesy" geliyor. Mısır'da bir piramitin içinde Marcus Antonius ve Kleopatra'nın mezarını bulan arkeologlar saldırıya uğruyor. Ekibin başındaki arkeolog Ana Castillo kaçırılınca yakın arkadaşı ünlü iş adamı Jacob Reece, bir diğer yakın arkadaşları, eski FBI ajanı Danny McNamara'dan yardım istiyor. Reece'in sonsuz kaynaklarıyla yola çıkan Danny, arkeolog Castillo'yu bulmak ve kurtarmak için kavgalı olduğu eski sevgilisi, profesyonel hırsız Lexi Vaziri ile kendini türlü maceraların içine atmaya başlıyor. Mısır'da başlayan hikaye, Roma'ya, Güney Fransa'ya, İspanya'ya, Güney Amerika ormanlarına, Kuzey Amerika barajlarına bir dolu yer dolaştırıyor bize. Seneler arasında atlamalarla kahramanlarımızın geçmişlerinden parçalar da izliyoruz. Arkeoloji, sanat tarihi havada uçuşuyor. İtalyan mafyası da giriyor işin içine, Naziler de. Anlatabildim mi yani demeye çalıştığımı? Tüm o izlediğim, sevdiğim, beni ben yapan, güvende hissettiren hikayeleri bir araya toplamaya çalışmışlar gibi. Evet biraz ucuz da duruyor zaman zaman ama bir bakıyorsunuz kaptırmış izliyorsunuz. Dinamikler öyle bir yerleşiyor ki içine düşmüş halde buluyorsunuz kendinizi. Her hafta bir saatliğine hafif ama keyifli bir şeyler izlemiş oluyorsunuz. Haa bu arada o derece de şablondan gitmiyor dizi. Bu çağın ürünü sonuçta. Kahraman rollerinin dağılımı, o bildiğimiz eski hikayelerdekine benzemiyor. Ama çok güzel olmuş böyle de. Hiç yapay durmuyor, oyuncular bunu, böyle bir hikaye içine çok güzel uyduruyor çünkü. Özellikle karakterler iyi. Yani hikaye veya gizem, mantıklı açıklamalar değil böyle bir dizinin işi. İlk bölümden de zaten ne bekleyebileceğinizi görüyorsunuz. Karakterlere yazılan şeyler eğlendiriyor. Örneğin şahane eğlenceli bir Lexi'miz var. Karikatürize ama müthiş keyifli bir Interpol ajanı Gwen'imiz var. Hem her şey çok gereksiz hem de her şey iyi ki var dedirtiyor. Çünkü sonuçta ne izlediğimiz biliyoruz.
Dizi ilk sezonu bitmeden ikinci sezon onayını almıştı. Açıkçası ben herhalde bir sezon yayınlayıp bitirirler diye düşünmüştüm. Emindim yani. Ama demek ki artık herkes özlemiş benim gibi. İkinci sezon çekimlerine de başladılar bu hafta. Ne zaman yayınlanacak bilmiyorum ama geldiğinde orada olacağım.
Bu arada benim gibi mumyacıları tebessüm ettirecek bir yüzü de izleyebilmiş oluyoruz: Oded Fehr.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...