1 Kasım 2017 Çarşamba

Everything, Everything (2017)

18'ine yeni giren Madeline'in çok nadir görülen bir hastalığı vardır. Bağışıklık sistemi normal insanlarınkine göre neredeyse hiçbir işe yaramadığından dışarıdaki dünyada olması hemen ölümüne hastalanmasına yol açmaktadır. Bu yüzden neredeyse 17 yıldır onun için özel olarak dezenfekte edilmiş evde, sadece annesi ve hemşiresi Carla'yı görerek yaşamış, hiç o evden dışarı adımını atmamıştır. Hayattadır Maddy yani, ama yaşamıyordur, hayallerinde okyanusu görüp, yüzebilmeyi görüyordur ama gerçekte evin camlarından ancak dışarıyı görebiliyordur. Birbirinin tıpkısının aynısı günlerinden birinde yan eve yeni bir aile taşınır ve o ailenin oğlu Olly ile Maddy'nin günleri birden bire tamamen farklı olmaya başlar.
"Everything, Everything" Amerikalı yazar Nicola Yoon'un 2015'te yayınlanan aynı adlı kitabından uyarlamaymış. Benim kitaptan haberim yoktu, yazarın ilk kitabıymış aynı zamanda. Türkçe'ye de çevrilmiş, Pena Yayınları geçen yıl yayınlamış "Her Şey" ismiyle. Açıkçası kitabın dahil olduğu türü artık tercih etmiyorum, o yüzden çok ilgimi çekmedi. Filmin de fragmanına denk gelip baktığımda gene mi ergenler, haa evet çok acıklı diyerek kapatmıştım (çünkü aslında o yaşlarıma dönemediğim için oturduğum yerde kıskançlıktan kafamı yerlere vuruyorum). Ama geçen ay Gönül tavsiye edince bir bildiği vardır diye açtım izledim.
İyi ki de izlemişim. Çünkü izlemesi acayip kolay bir hikaye vardı önümde. Hem kolayca böyle su gibi akıp geçiyor, hem de hemen içine alıveriyor. Belki hikayenin temiz bir şekilde yazılmasından, belki de prodüksiyonun dizaynından. Ekranda sakin bir sadelik akıp, gidiyor. "Young-adult" denilen türe dahil kitabın, aynı türe kasmadan oynayan filmi bu türün içindeki diğer pek çok benzeri filmden daha hoş, daha sade bir anlatım seçmiş. Çok oyuncusu, kalabalık görüntüleri, çılgıncasına müzikleri yok. Her bir sahnede yer yer hafifçe kulağımıza çalınan melodiler, yer yer bizim de Maddy ile gözlerimizi kapayıp hayal ederek yavaşça salındığımız günümüz müzikleri var. Hele başrolde, biri hayatı boyunca hasta, öbürü onun yan evine taşınmak ortalama amerikan genci olan iki genç insanın oyunculukları bu hikaye içinde o kadar yerinde olmuş ki. Ne büyük büyük tepkiler var, ne gereksiz cümleler, abartılmış anlatımlar...Hiçbiri yok. Onun yerine birbiriyle ilk defa tanışan ve ne yapacaklarını bilememenin gerginliği üzerlerinden akan iki genci izliyoruz. Duruşları, bakışları, o gerginlikleri, saçmalamaları, akıllarından geçirdikleri,...hepsi o kadar doğal geliyor ki izlerken. Normalde bu türdeki gençlik filmlerinde hep belli bir formül vardır ve alabildiğine yapay bir şekilde tak tak tak diye her şey o formülde yerine oturacak şekilde oynanır, çekilir, izleriz. Ama bu filmin yönetmeni de ekibi de bu kalıbı bir kenara sallamış, onun yerine sade bir hikaye anlatmışlar.
Ki bu noktada hikayenin anlatmaya çalıştıklarına da bir şeyler demem gerekiyor. Bu tür filmlerden öyle hayatın anlamını çıkarmayı bekleyerek izlemezsiniz (gerçi o mottoyla yola çıkar bu filmler, hayat şudur budur şunu da yaşayın pişman olmayın risk alın falan filan diye lanse edilirler hep). Gençken aşık olmak nasıldır, insanın kanı o yaşlarda nasıl deli akar, ne çılgınlıklar yapar eder falan bunları izler, aklınıza getirir, eh bazen hikayeyle birlikte salya sümük ağlar, bazen de vay be diyerek iç geçirir bitirirsiniz. "Everything, Everything"de de yine film aynı şekilde reklam edilmiş halde görünüyor, aşk için her şeyi riske at falan diye çıkıyor karşımıza. Bu "aşk" olayını da güzelce anlatmaya çabalıyor film. Bu iki genç insanın yavaş yavaş muhabbetlerini, paylaşımlarını göstermeye çalışıyor. Ama sanırım kitapta bunun çok daha iyi anlayabiliyoruzdur çünkü filmde senaryonun ve oyuncuların tüm çabasına rağmen yine de bir şeyler eksik geliyor. Maddy'nin tüm düşünce yapısını, kamera onunla birlikte, adeta onun omzunda dolandığı için anlayabiliyoruz ama Olly için parçaları kendimiz birleştirip, bir şeyler inşa etmeye çalışıyoruz. Her cümlesiyle yine de ona bir karakter oturtabiliyoruz ama dediğim gibi ufak tefek bir şeyler eksikmiş hissi oluşmuyor değil.
ulan anne insanı
peki hemşire ablamızın güzelliğine ne demeli :)
Yine de çok sade, güzel, ilginç twistli, caanım Hawaii manzaralı, hoş bir 1,5 saat "Everything, Everything".

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...