Takvimler 2029 yılını gösterirken Profesör X ve onun X-Men'inin altın çağı artık uzak birer hayal gibidir. Neredeyse 20 yıldır hiç başka mutant doğmamış ve yeryüzündekiler de tükenme noktasına gelir. Wolverine olarak X-Men'in en başa bela elemanlarından biri olan Logan bile yaşlanır, limuzin şoförlüğü yaparak kazandığı parayla artık bunama noktasına gelmiş Profesör'e ilaç almakta, Caliban isimli mutantla birlikte ona göz kulak olmaktadır. Dünya artık onların bildiği dünya değildir, bu "evrimin mucizeleri" artık hastalıklı ve yaşlıdır. Ama günün birinde Meksikalı bir kadın ulaşır Logan'a. 10 yaşlarında bir kız çocuğunu ve kendisini Güney Dakota'ta bir yere götürmesi için neredeyse yalvarır. Kadın ve çocuğun peşindekiler Logan, Caliban ve Profesör'ün de peşine düşünce onun için artık son bir kez daha Wolverine gibi mücadele etme vaktidir.
James Mangold'un hikayesi hemen hemen böyle bir gelecek anlatıyor bize. Aynı zamanda filmi yöneten de o ve Wolverine'imize, Logan'a böyle Meksika'nın toz uçuşan kuraklığında, ıssız yollarda, en hareketli dövüşler sırasında bile sessizlik ve durağanlık içinde veda etmeyi, veda ettirmeyi tercih etmiş. Tüm film sanki bunaltıcı, sıkıcı, kurak bir yaz gününün öğleden sonrasıyla yerini havanın bozmaya başladığı, gündüzün o sıcak bunaltıcılığını yerini üşüten ve hüzünlü bir gece serinliğine bıraktığı akşamın ilk saatleri arasında geçiyor gibi hissettiriyor. Ne o X-Men filmlerinin atmosferi ne de başka herhangi bir süper kahraman filminin havası var. Neredeyse distopik bir gelecek portresi bu. Normal insanlar için, bildiğimiz dünya için herhangi bir distopikliği olmayan bir gelecek. Ama işte bir şekilde o gün batımına tutuluyoruz.
Ve evet öyle bir veda ki bu sanki hepimizden birer parçaya veda ediyor gibiyiz. Tamamen kurgu bir karakteri, bizden kilometrelerce uzakta yaşayan tamamen tanımadığımız bir aktörün canlandırıyor olduğu gerçeği ve hepsinin aslında sadece işini yapıyor olduğu bilinci bu durumu değiştirmiyor. Yine de içimizden bir şeyler kopuyor Logan ile birlikte. Çünkü aslında tüm bunlardan bağımsız olarak bir döneme veda ediyoruz. Yaşamlarımızın kocaman bir dönemine. Hepimizin farklı şekilde yaşadığı dönemler ama yine de bizi biz yapan birçok şeyin olduğu bir dönem. İlk defa 2000 senesinde hayatımıza dahil olan ve bizimle birlikte büyüyen, gelişen, hayat hikayesi oluşan, yaşlanan bir karaktere veda ediyoruz. Sizi bilmem ama benim için hayatımın bir dönemini kapatıyormuşum hissi verdi Logan'ı izlemek ve Wolverine olarak Hugh Jackman'a veda etmek. O karaktere büründüğünde 13 yaşındaydım, senelerle birlikte süper kahramanların yeniden ortaya çıkışına, türün yeni baştan yaratılışına ve altın çağına tanıklık ettim. 30 yaşına geldiğimde, artık tüm o dünyayı değiştirebiliriz hezeyanları içindeki gençlik çağlarını atlatıp, bir şekilde gerçekliğin ortasına düşüverince tüm bunlara eşlik eden süper kahramanların da benimle birlikte evrilmiş olması bir şeyler ifade ediyordur gibime geliyor. Saçlarına aklar düşen Logan gibi, artık benim de gençliğime, çocukluğuma dair bir şeyler geride kalıyordur belki. Sanırım filmin hikayesini anlatışından çok, izlerken eşlik eden bu hüznün bilinciydi beni etkileyen. Logan'la birlikte bildiğim, tanıdığım bir şeylere, bir parçama, kendime veda ediyor gibi oldum. Film her bir anında sanki o mesajı vermeye çalışıyor gibiydi, bırak artık geçmişi, gitmesine izin ver. Artık genç değilsin, artık senin X-Men'in, Wolverine'in, Batman'in, Spiderman'in gitti, gençliğimizi, tüm o heyecanları yaşadık bitti. Huzurla veda et artık.
Sanırım bu yüzden bir oyuncunun yarattığı karakterden çok, kendi gençliğimize veda ettik.
IMDB'de Logan-->
http://www.imdb.com/title/tt3315342/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder