17 Ekim 2016 Pazartesi

Roma'da yemek, içmek ve fakirlikten paçavra muamelesi görmek

Öncelikle sanırım boğaz derdimden başlayacağım anlatmaya. Yani nerede ne yedim, ne içtim, nerede ne-ne kadar vs. Sonraki aşamada da uzun uzun şu bazilikada şu tablo vardı, bu çeşmeyi şu yaptım bunu anlatıyormuş diye kafanızın içine etmeye başlarım, endişelenmeyin. Şöyle tek bir yazıda şimdiye kadarki restaurant-kafe-bar-kulüp tecrübelerimi güzelce bir harmanlayayım bakalım.

İlk hatırladığım kısa süre önce gittiklerim. Geçen gün bir diğer Yunan mutfağı yerini denemeye gittik mesela. İsmi Kalapa. Özelliği kumpir. Evet bildiğimiz kumpir ama ne yazık ki hiç de öyle bizim yaptıklarımızı gibi değil. Patatesi fırınlamışlar tamam, içini de açıp ezmişler o da tamam. Ama ne tereyağı ne kaşar hak getire. Zaten burda normal bir kaşar peyniri bulamadım ben, onlar nereden bulup da koyacak. Bir de çeşidini seçiyorsunuz, bizde tamam daha az çeşit var ama bunun bir sebebi var. Burda 30 çeşit kumpir yazmışlar menüye. Bir patatese bir iki malzeme koy, bir çeşit oluyor sonuçta. O mantıkla bir dolu kumpir ismi yazmışlar. Ben ton balıklı, pesto soslu, domatesli bir tanesini yedim, adını bilemedim şimdi. Azcık bir patates içi, daha fazla ton balığı, fazlaca pesto ve en üstünde de yüzlerce domates dilimi. 5-6 euro arası birşey veriyorsunuz buna. Bir arkadaşım Okeanos'tan yedi, ondan biraz daha malzeme var gibiydi, mısır, roka, zeytin, ton balığı, domates şeklinde. Diğer arkadaşım da buranın pita souvlakisini deneyeyim dedi, güzelmiş (Elleniko'nunki kadar değil kanımca). Kalapa'nın yemeklerini pek beğenmemiş olduk böylece ama gene de arada denenebilir belki. Ara bir sokakta, böyle daha bir öğrenci yeri havasında. Hemen karşısında taco'cu var mesela. Masası yok da böyle cam ve duvar diplerine diziliyorsunuz bar taburesi ve masamsı sıralara. Ama hakkını yemeyeyim, buradaki çalışanlar da çok iyi davrandılar, sevecen ve samimiydiler. (Bu neden bu kadar dikkatimi çekiyor, belirtme gereği hissediyorum, anlayacaksınız. Çünkü Roma'da hizmet sektöründe bu gerçekten büyük bir deneyim oldu benim için.) (Zomato'da Kalapa)

Bir diğer yer Avalon. Evet, aynen, A-V-A-L-O-N! Haritada tesadüfen adını görünce ulaaaan diye hönkürdüğüm yer. Hele açıp da web sitesine (burdan), mekanın içinin resimlerine, menüsündeki isimlere falan bakınca artık tamamen odanın içinde parendeler atıyordum. E haliyle gittik, bir akşam vakti. Biz 8 gibi gitmiştik, bir saat sonrasında dolmaya başladı. Girişinde bir şövalye zırhının karşıladığı mekana girdiğimizde sıcakkanlı, kocaman bir amca ilgilendi bizimle. Mekanın sahibi-çalışanı gibi birşey işte. Diğer çalışanlar da bu amca da hep Orta Çağ'a özgü kıyafetler giymişti (hani bu zırhın altına giydikleri kumaş var ya böyle kafadan geçiriyorlar hah o işte). Masalar çeşitli, biz tabiki yuvarlak masaya oturduk (ehi ehi). İçerisi bir Orta Çağ kalesi havasında, hele girişteki bölümdeki camekan içindeki kılıçlara çok içim gitti be. Öncesinde Kalapa'da karnımızı doyurduğumuz için burada bir şey yemedik, sadece içtik ama zaten internette de bol bol yemeklerinin kötülüğünden dem vurmuşlardı. Gerçi o akşam gelenlerin hemen hemen hepsi çılgınlar gibi yemek yiyordu ama kısmet, bakalım bir dahaki sefere. Arkadaşım biri "La Lanterna Magica" aldı (bira bardağı içinde ufak bir bardakta ters çevrilmiş campari, birayı içtikçe bardak devriliyor, campari azar azar biraya karışıyor). Diğer arkadaşım "Brindisi del Re" aldı sanırım ama emin değilim, ince bir bardaktı şaraptı. Ben de "Viking Horn" aldım. O kadar gitmişken en ilginç neyse onu denemek istedim. Amcanın dediğine göre gerçek bir viking boynuzu içinde biraymış. Light bira ile Avalon karışımı. Boynuz da kocaman bu arada, ejderha biçimli bir ayaklıkta getiriyorlar. Görüntü olarak insanı mutlu ediyor, yani benim gibi kafası yüz milyon bulutun üstünde gezinen bir hayalci için çok mutlu ediciydi. Ama o boynuzun içi sidik kokmayaydı iyiydi. Burnunuzu kapayıp içmeniz gerekiyor. (ve evet biliyorum viking miğferlerinde boynuz yoktu, vikingler boynuzlar her şeyi biliyorum, i know everything jon snow). Fiyatlar baya var bu arada, yani burdaki öğrenciler için uygun, bizim için biraz şey. Ama o kadar da şey değil. Ha bir de ortaya bir nachos tabağı aldık, ilk içkiler bitince de tekila tuz limon yaptık birer tane. Shot pahalı diğer yerlere göre, 3 buçuk euro. Turistik yerlerde falan dolaşırken her barın önünde shot 1-2 euro yazısını görebilirsiniz sonuçta, o sebeple. (Zomato'da Avalon Pub)
Campo de Fiori'de meydandaki bir ufak bara oturmuştuk bir gece de ama adını bir türlü hatırlayamadım. Fiyatları kokteyller için 8 euroydu. Önünde 3-5 tane uzun masa ve tabureler vardı, içerde oturacak yeri yoktu. Çalışanları gene pek sevimliydi ama yan masadaki iki sarhoş italyan kız bizi deli ettiği için burada öyle çok oturamamıştık. Gene de duvardaki büyük ekrandan canlı maç izleyebilmek güzeldi.
Piazza Navona'ya çıkan ara sokakta ise Pub Cuccagna'ya gittik bir sefer, ESN'nin kokteyl gecesi için. (http://www.cuccagnapub.it/) Kokteylleri iyiydi, fiyatları da uygun gibiydi. İçeride oturacak masa var ama ufak. Dışarıda yemek yenecek masalar var. Çalışan amcalar o kalabalıkta biraz fıttırabiliyor haliyle tabi. Ha bir de buranın olayı içkini eline alıp, barın önünde sokakta dikileceksin, o yani.
karşınızda Il Fornaio
Campo de Fiori'den Piazza Navona'ya doğru giderken bir uğradığımız yol üstü yeri Il Fornaio'ydu. Burası pastane-fırın gibi birşey. Vitrinleri çılgınca hunharca pasta-kurabiye-çörek-börek dolu. Kahvenizi veriyorlar. Pek sevimli bir amca tatlıları paketliyor, kasada da şaşkın amca var. Kahve ve kek aldım buradan ama hani öyle çok ucuz şeyler beklemeyin, benim pastane görünce üstüne atlama hevesimden hep.
taşlar düşesice Tonnarello
Trastevere'ye geçtiğimizdeyse anlatacağım - ve çemkireceğim - yer Tonnarello. Buraya ilk oturduğumuzda hafta içi bir öğleden sonraydı.Dışarıdaki masalardan 3-5 tanesi doluydu turistlerle ve mekan bomboştu. Biz de 3 kişi 3 bira, bir pesto soslu makarna, bir de panna cotta almıştık. Tek bira isteyen arkadaşlarıma birer pizza dilimli, salatalı, cipsli tabak gelmişti biranın yanına ikram olarak. En sonunda da hesabı isteyince birer shot getirmişlerdi, hesapla birlikte de birer lolipop. Her masaya ayrı bir sevecenlik, türlü türlü ikramlar...Ortam nasıl mutlu, nasıl güzel anlatamam. O gün öyle bir kalktık ki oradan, lan diyoruz buraya her zaman geliriz, birer bira alır karnımızı doyururuz, zaten güzel de yer falan. Ama geçen akşam gene gittik ve resmen yüzümüze duvar geçirdiler. Bir kere bir cuma akşamı olduğu için ve hava şahane olduğu için tıklım tıkış, içeride bir köşede yer ancak bulduk. Herkes boğulurcasına yemek yiyor, garsonlar ellerinde tabaklar masalara zor yetişiyor. Bize de girişte bir tanesi kaç kişisiniz dedi yer gösterecek, ikiyiz ama üçüncü gelecek dedik. Neyse geçtik yerimize, sipariş alıyorlar, ikimiz de birer bira söyledik, garson mal mal baktı suratımıza başka bir şey almayacak mısınız diye. Sonra da resmen menüleri suratımıza çarparak, hışımla döndü arkasını gitti. Biraları üstümüze attı getirince. Sonraki 15 dakika boyunca habire geçerken bize baktılar, yemek tabakları getirip sizin miydi aa değil miydi diye yanlışlık(!?) yaptılar. En sonunda da bize yer gösteren çalışan gelip diklendi, e bana 3 kişi olacağız dediniz ama hala 2 kişisiniz ben de size o yüzden 3 kişilik yer verdim hede hödö diye. Azarladı gitti. Nasıl ödedik çıktık, kendimizi oradan Santa Maria Bazilikası'nın önüne nasıl attık bilmiyorum. Bira şişelerimizi kapıp, fırladık resmen. Bu kadar zamandır neden Roma'da herkes sokaklarda içiyor dikilip de diye anlayamıyorduk, sorguluyorduk, anlamış olduk. Roma'da öğreneceğiz ilk kural (gerçi sanırım tüm dünyada böyledir herhalde) mekanlarda şöyle şişkince bir hesap getirecek kadar yemektir içkidir birşeyler istemediğiniz sürece paçavra muamelesi göreceğinizden oturamıyorsunuz. Paranız yoksa hiçbir yere girmeyin. Sokakta elinizde 2 euroluk içkiyle tüneyin. Bu cahil cühela, insanlıktan nasibini almamış canlıların o şekilde muamelesine maruz kalmamak için en iyisi. (http://tonnarello.it/)
sana hiç bu açıdan bakmamıştım Pepy's
Ki tıpatıp muameleleri Piazza Barberini'deki Pepy's'de ve Trevi'nin ara sokaklarından birindeki bir restaurantta da yaşadık. Pepy's ilk başta oldukça sevdiğimiz bir yer oldu, muameleye karşın. Çünkü pizzası cennet gibi. Ama orada da 5 kişi gittiğimiz bir gece hepimiz sadece birer içki aldığımızda gördüğümüz surat ifadelerine karşılık, bir daha gitmedik. Oysa bir önceki seferinde iki kişi nispeten yüklü bir hesaplık şeyler tükettiğimizde garsonun bizi bir kucaklayıp öpmediği kalmıştı. (http://www.pepysbar.it/)
Şimdilik hatırladıklarım böyle. Anlayacağınız hayat çok çok zalim be Neverlander dostlarım.

1 yorum:

  1. Fakir olunca heryerde paçavra muamelesi görüyorsun zaten :)
    Romayı gezmeyi çok isterim. Çok güzel içten bir yazı olmuş :)

    YanıtlaSil

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...