9 Ocak 2015 Cuma

yılın ilk seyahati - Bandırma

Bandırma'ya Ankara'dan yaklaşık 7 saatlik bir otobüs yolculuğu sonunda ulaşabiliyorsunuz. Şirin, temiz, küçük bir otogarı var. Buradan servis var mı ya da şehrin merkezine toplu taşıma araçlarıyla ulaşabiliyor musunuz bilmiyorum, beni hep arabayla eniştem aldığı için öğrenedim. Ama oradaki son günümde bindiğim bir taksi-dolmuşta kulak misafiri olduğum kadarıyla merkezdeki halkbank önünden geçen sanayi tarafına giden dolmuşlar otogara gidiyormuş.
Bandırma'daki ilk günümüzde yeni doğan kuzuları görmeye - ve tüm gün meee meee seslerini dinlemeye - gittik. Hayvanlarla aram kötü değildir, ben onları severim onlar da beni sever ve bu karşılıklı sevgi alışverişini hep uzaktan yaparız. Fiziksel temas konusundaki çekingenliğim insanlarda olduğu gibi hayvanlarda da geçerlidir. Evet sevimli, güzel olduklarını düşünebilirim, sevmek de isteyebilirim ama üstlerine atlayıp mıncık mıncık sıkıştırmam, kucağıma alıp öpücüklere boğmam. Karşılıklı bakışır, hislerimizi aktarır selamlaşır geçeriz. Ben hayvan olsam ben de mıncıklanmak istemem sonuçta. Ama kadınları bilirsiniz, şirin olduğuna karar verdikleri şeyler gördüklerinde manyaklaşırlar. Aynı şeyi her defasında görebiliyorum. Yanımdaki kadınlar bebek, köpek vb. şeyler gördüklerinde nedense sevgi yumağı oluyorlar. Koşup kaçasım geliyor. Kuzuların arasında yapamadım tabi. Üstüne bir de insanın saçına ve üstündeki herşeye sinen koku olunca varın siz düşünün o gün yaşadığım mutluluğu.
Tamam o kadar da kötü değildi, abartıyorum. Hoş bir gündü gene de, değişik bir şeyler görmüş, koyunlarla kuzularla haşır neşir olmuş oldum. Kucağıma almasam da, biberonla süt verdim, besledim, pantolonumu kemirmelerine izin verdim. Sevimli şeyler.
İlk günün akşamında Bandırma'nın tek avmsi olduğunu düşündüğüm Liman'da "Mucize"yi izledik. Bana kalsa önyargılarımla hayatta izlemeye karar vermeyeceğim filme girmeyi sırf arkadaşlarım istediği için kabul ettim. İyi ki izlemişim (Yeni yıl kararları bir: Yeni deneyimlere açık ol. Önyargılarını uzağa fırlat. Çok uzağa.). 1 ocakta gösterime giren filmin yönetmeni Mahsun Kırmızıgül olduğundan filmi MK filmi olarak adlandırabilirim sanırım ve böylece de söylemek istediğim şu ki, ben daha önce hiç MK filmi izlememiştim. Çünkü tahmin edebileceğiniz gibi ben koca bir önyargı yumağıyım. Hele ki yerli filmleri izleyeceksem daha da bir çekinik davranıyorum. O yüzden bu senenin ilk filmi olarak Mucize'yi gördüğüm, hem de sinemada gördüğüm çok iyi oldu. Sene farklı başlarsa belki güzel şeyler de olur hem. Ha bir de Mucize'yi de anlatacağım, sonra.
O akşam sinemadan çıkışta yine merkezde şöyle ufak bir tur attık. Paradigma Kitap-Kafe'de bir yarım saat kadar oturup, çay içtik. Duvarları kitaplarla dolu, ufak tabureler ve masalar etrafında oturup şahane müzikler dinleyebiliyorsunuz. Böyle bir yere her gün gidebilirim.
Son Kurşun Anıtı
Bandırma'daki ikinci günümüzde önce Son Kurşun Anıtı'na gittik. Bandırma Belediyesi'nin web sitesinde anıtın öyküsünü şöyle anlatmışlar:
Bandırma'da daha fazla kalamayacaklarını anlayan ve Anadolu'dan gelen Türk ordusunun zafer haberleriyle telaşa kapılan Yunanlılar, önceden Mamun bahçelerinin bulunduğu bölgede topladıkları erkekleri ve çocukları 16 Eylül günü eski Haydarçavuş Camiine kapatmışlardır. Camiye koydukları bombalarla masum insanları acımasızca katletmeyi planlayan işgalciler, şehri yakarak Erdek'te bekleyen gemilerle kaçmak üzere yola çıkmışlardır. Düşmanı kovalayan ordumuz Bugün Ayyıldıztepe Son Kurşun Anıtı'nın bulunduğu bölgede düşmanla savaşa başlamıştır. Burada yaşanan şiddetli çarpışmalarda, Kocaeli Grubu Kumandanlığı'na bağlı 61. Alay Komutanı Yarbay Vecihibey başta olmak üzere toplam 80 askerimiz şehit olmuştur. Vatanımızın her karış toprağı gibi Bandırma'da şehit kanlarıyla sulanarak 17 Eylül 1922 tarihinde işgalden kurtarılmış, düşman yenilmiş ve zafer kazanılmıştır.
Ayyıldıztepe'deki çarpışmalarda bulunan Mehmet Ali OĞUZ, o günü şöyle anlatıyor:
"17 Eylül 1922 tarihinde şafak vakti Bandırma'ya vardık. Emir beklemeden Bandırma'ya girdik. Bandırma yanıyordu. İki arkadaş iskeleye doğru indik. Yunan askerleri bağrışıp kaçışıyorlardı. Koşa koşa Ayyıldıztepe'ye geldik. Alay harbe başlamıştı, biz de katıldık.
Ayyıldıztepe'de bir tümsek vardı. Yunanlılar tepede biz aşağıda idik. Çarpışma iki saat kadar devam etti. Alay komutanı Hasan Vecihibey adında bir kurmay kaymakamdı. Alay komutanı benim yanımda bir kayayı siper almıştı. Biz ayakta idik. Çarpışmalar sırasında alay komutanı başına bir kurşun yedi ve orada şehit oldu. Bandırma körfezinden Kelheş, Erdek Körfezi'nden Averof zırhlısı bize ateş ediyordu. Yunanlıları kovaladık, Bandırma kurtulmuştu."
Bu zafer, Kurtuluş Savaşımızda düşmanla yaşanan son silahlı çarpışmalar sonucu elde edildiği için ayrı bir önem taşımaktadır. İşgalden en son kurtulan Edincik ve Erdek, silahlı çarpışmalar yaşanmadan kurtarılmıştır. Hasan Tahsin'in ilk kurşunuyla başlayan Kurtuluş Savaşımız, Bandırma Ayyıldıztepe'de yaşanan çarpışmalarda düşmana sıkılan son kurşunla, zaferle sonuçlanmıştır.
İşte bu zaferin anısına Ayyıldıztepe'ye 1972 yılında yapılan anıt 28 metre çaplı bir daire zemin üzerinde 25 metre yüksekliğinde 8 tane birbirine çatılmış silah şeklinde yükseliyor. Bulunduğu yer bu mevsimde müthiş rüzgarlı ve soğuktu ama bu yükseklikten etraftaki manzara, üzerine hafiften sis çökmüş, deniz kıyısındaki Bandırma manzarası görülmeye değerdi. Yalnız anıta çıkan yol çok da iyi değil. Doğru düzgün ne tabela var, ne bir işaret. Etrafta inşaat araçları, toz toprak, nereye gittiği belli olmayan yollar var. GPS ile bile bulmak neredeyse imkansız.
Anıttan inişte Erdek'in bir ufak köyü olan Tatlısu'ya gittik. Kışın ortası olduğu için bomboş olan köyün sahili boyunca sıralanmış satılık yazlıkları ve kafeleri geçerken yaz geldiğinde ortamın neye dönüştüğünü tahmin etmek zor değil. Biz de bir tanesinde, Çınar Ağacı'nda bir saat kadar oturduk, çayını ve salepini içtik, kurabiyelerini yedik. O günkü fırtınalı ve karanlık havada bile insan güzel bir bahar gününde burada kahvaltı yaptığını hayal edebiliyordu. Havalar güzelleştiğinde tekrar gelmek gerekli kesinlikle.
Akşam olduğunda ise diğer arkadaşımı otobüse bindirmeden önce Tarihi Bandırma İskendercisi'ne gittik. Foursquare ve Trip Advisor'da daha değişik isimlerde geçebiliyor ama önündeki tabelada "Gerçek Tarihi Bandırma İskender" yazıyor. Hemen sahile yakın bir yerde, ufacık bir mekan. Ama hakikaten nette yazdıkları kadar var, ömrümde yediğim en güzel iskenderdi o akşam tattığım şey. Bir daha gidip bu sefer yavaş yavaş tadını çıkara çıkara yemek istiyorum. Ayrıca sahipleri de bir o kadar samimi, sevecenler.
Eski İskele Binası-Nikah Salonu
Son günümüzde ise öğlene doğru Paşakonak Mahallesi civarından taksi-dolmuşa binip, merkeze gittim. Sanırım ilk defa böyle bir toplu taşıma aracına biniyorum. Toplu taşıma kullanacak yaşa geldiğimden beri büyük bir şehirde yaşadığım için benim bildiklerim klasik mavi dolmuşlar ve belediyenin paralı-biletli otobüsleri. Böyle içine 6 yolcu sığabilen arabanın bir büyük boyutundaki bir araca binmek eğlenceliydi, kendimi mutlu hissettim (Farkındayım ne kadar salak bir insan diyorsunuz ama elimde değil, o kadar mutsuz o kadar bahtsızım ki böyle en ufak şeyler değişik eğlenceli mutluluk verici gelebiliyor bana.).
arkadan görünen Haydar Çavuş Cami
Aracın en son durağında - sahildeki nikah dairesiyle (ki burası sahildeki Eski İskele Binası esasında ve çok güzel bir bina) cami (Haydar Çavuş Cami olması gerek) arasında - indikten sonra karşıya geçip, Ziraat Bankası'nın ve Belediye Konağı'nın (böyleydi ismi sanırım) oradan kendimi yokuşa attım ve 17 Eylül İlköğretim Okulu'na ulaştım. Öğle yemeği için okulun yakınındaki öğretmenevine gittik. Bandırma Öğretmenevi'nin binasının birlikte gittiğim öğretmen arkadaşlarım tarihi olduğunu söyledi ama nette tarihi hakkında tam olarak birşeyler bulamadım. Ama oranın da bahçesi ve manzarası çok güzel.
O gün öğleden sonra boyunca Bandırma'nın yokuş dolu ara sokaklarını arşınlayıp, pazartesi pazarının altını üstüne getirdik. Taş döşeli daracık sokaklarda nefesim tıkandı tırmanacağım diye, soğuktan ellerim dondu, rüzgardan yüzümü hissetmedim ama mutlu oldum. Neredeyse tüm hayatım boyunca Ankara gibi bir şehirde kapana kısılmış olduğum için böyle yerler, böyle sokaklar, böyle yokuşlar, evler bana o kadar harikulade geliyor ki. O daracık sokaklarda kafamı yukarı kaldırıp gözlerimi üstümdeki gökyüzüne dikerken burada yaşamanın, nefes almanın nasıl bir şey olacağını hayal etmeye çalışıyorum.
O gün ayrıca, pazara gitmeden hemen önce ısınmak için sahile bakan manzarasında Kahve Diyarı'nda oturup waffle'ını denedik ki güzeldi. Ama en güzeli akşamında Galatasaray-Beşiktaş maçını izlemek için gittiğimiz Hayal Çay Bahçesi'ydi. Maç için tüm sandalyeler tribün misali ekranların önüne dizilmiş, girişte kişi başı 5 tl alıyorlardı ama böyle bir ortamda maç izlemek çok eğlenceli (sahada izleyebilme şansınız yoksa). Bir dahakine basketbol maçına gitmek istiyorum Bandırma'da, tavsiye üzerine.
giderken yolun durumu
dönerken İnegöl
Tüm bu 3 gün boyunca bu mevsimde Bandırma gayet rüzgarlı ve soğuktu. Zaman zaman deli gibi bastıran yağmur çoğunlukla hafif yağıyordu. Eylülde geldiğimde sahilde yürüme şansı bulduğum için şanslıyım çünkü bu gidişimde bir kere denedik aynı şeyi ve buz kütlesi haline dönüşüp uçacaktık az kalsın. Gene de yapmak ve görmek istediğim birkaç şey daha kaldı Bandırma'da. Arkeoloji Müzesi'ne, Cyzicus'a, Daskyleion'a gitmek istiyorum.

2 yorum:

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...