9 Ocak 2015 Cuma

"rahatsızlıkla peşinden sürükler kendisini"-->Oğlak olmak

E.M. Forster’ın otobiyografik özellikler taşıyan romanının kahramanı Maurice tam bir Oğlak’tır. Başta yerleşik değer yargılarına sonuna kadar güvenmeye eğilimlidir, sonra Clive Durham’ın aşkıyla yavaş yavaş değişir. Ama değişimi kesin olur. Olsa olsa İkizler ya da Terazi olabilecek Clive’ın tersine küçük duygusal gösterilere, histeri krizlerine yol açan fikir değiştirmeleri yoktur. Zaten Maurice böyle şeyleri iyileştirilmesi gereken birer rahatsızlık gibi görür. Öyle parlak cümleler ve söylevler de yoktur hayatında, açık ve dolambaçsızdır. İlişkisini sonuna dek kurtarmaya çalışır ama bitti mi de biter. Mutsuz olduğu, kendini kimsesiz hissettiği –bir Oğlak için mutsuzluğun tanımı kendini kimsesiz hissetmektir– zamanlarda da yıkılmaz, kendini disiplinle işine gücüne verir, hatta yetmez, yeni alışkanlıklar edinir. Oldukça efendice alışkanlıklar hem de. Forster şöyle der: “İngilizler hissetmedikleri için değil, hissetmekten korktukları için böyledirler.” Burada küçük bir düzeltmeye ya da eklemeye ihtiyaç var, İngilizler değil, Oğlaklar…Maurice, Oğlak’tır. Zaten yazarı Forster da Oğlak’tır ve kaleme kâğıda sarıldığında üç tip insanı anlattığını söylemiştir: olduğunu sandığı kişiyi, kendini sinir edenleri ve yerlerinde olmak isteyeceği kişileri. Doğrudur. Çünkü aslında Oğlak diye biri yoktur, Oğlak diye bir proje vardır ve Oğlak, olmak istediği kişiye giden yoldaki henüz tamamlanmamış şimdiki kendisidir. Rahatsızlıkla peşinden sürükler kendisini. Henry Miller bu konuya şöyle açıklık getirir: “(Sirkten) çıktığımızda serseme dönmüşüzdür, dünyanın günübirlik yüzünü görünce hüzünlenir, ürkeriz. Ama o günübirlik dünya, bize bildik gelen dünya, bize bildik gelen tek dünyadır. Tıpkı soytarı gibi biz de aynı hareketleri tekrarlarız; durmadan birşeylere öykünür, durmadan önemli olayı erteleriz. Doğmaya çabalaya çabalaya ölürüz… Hep bir oluşma süreci içindeyizdir.”Bir de diğer insanlar vardır. Onlar da zaten Oğlak’ın en iyi ihtimalle sinirlerini bozanlardır. Oğlak’ın huyu böyledir. Aslında Oğlak’ın sinirleri genellikle bozuktur. Sinirleri bozuk olduğu için en büyük kâbusları yaratmakta ustalaşır, durum denk geldiğinde adını Edgar Allan Poe olarak değiştirir ve tüm insanlığa kasvetin büyüsünü, lezzetini tanıtır. Bu Oğlak’ın karanlık yanıdır, ruhsal krizlere, uyuşturucu ve alkol bağımlılığına da yatkındır bu yüzden. Ama bunu dile getirirken dramatik konuşmaz, “Memleketim ve ailemle ilgili söyleyecek pek bir şeyim yok. Kötü adetler ve uzun yıllar beni birinden uzaklaştırdı, ötekine de yabancılaştırdı. Miras kalan zenginlik sıradan olmayan bir eğitim yapmamı olanaklı kıldı…” gibisinden ayakları yere basan sözcüklerle girer lafa. Oğlak dünyevi bir burçtur da ondan. Kendine değerler atfetmektense değerlerini açıklığa kavuşturmayı ister. Hayat onu binbir çeşit zorlukla sınamadan rahat bırakmaz. Rahat bıraktığında da Oğlak geçmişin acılarından bir kişilik edinmiştir bile. Onlardan kopamaz. Rudyard Kipling sözgelimi çocukluğunda geçirdiği acı okul deneyimlerinden sonra bir ömür uykusuzluk çekmiştir. Üstelik ünlü şiirlerinden birinde de “Unutmayalım diye! Unutmayalım diye!” ısrarı sürdürür.Ama Oğlak yine de yıkılmaz. Acı çekmediğinden değil, bir Oğlak olduğu için yıkılmayı sosyal terbiyesine yakıştıramadığından. Tüm dünya yıkılsa bir tek Oğlak’ların ayakta kalacakları söylenir. Büyük olasılıkla doğrudur ama eksiktir, Oğlaklar dünya yıkıldığında ayakta kalmakla yetinmez onu yeniden kurarlar. Bunun için korkunun ve kabusun ustası gibi bilimkurgunun, fantezi edebiyatın, New Age akımların önde gelen ustaları, Isaac Asimov, J.R.R. Tolkien, Carlos Castenada hep Oğlak’tır. Tolkien’in kitabını başta oğlunu eğlendirmek için yazmaya başladığı söylenir. Doğrudur, Oğlak ailesine düşkündür. Ama mesele bundan ibaret değildir, Oğlak herşeyi ciddiye alır, abartarak ciddiye alır. Onun için de Yüzüklerin Efendisi basit bir aile içi mesele olmaktan çıkmıştır. Asimov ise değişimden yakınmaz, insanların ve alışkanlıklarının çağa ayak uyduracak kadar hızlı değişmeme olasılığından yakınır. Ve en çok hayatının alt üst olmasından çekinir.Çekindiği için de yalnızdır genellikle. İnsanları sevmediğinden değil, onları uzaktan daha iyi sevebildiğinden. Hem bu ona efsaneye dönüşme imkânı da verir. Castenada’nın kitapları yüzbinlerce satmış, onlarca dile çevrilmişti ama öldüğünde yalnızdı. Küçük bir haber olarak yer aldı ölümü gazetelerde ve dergilerde ama hâlâ birçokları için efsane olmayı sürdürüyor.Salinger da. Yıllardır insan içine çıktığı yok ama mitolojik bir kahramana dönüşmüş durumda. Üstelik Salinger’ın Oğlaklığı bu kadarla da kalmaz. Kitaplarında mutluluk ile hüzün içiçe geçmiştir. (Bir Oğlak için mutluluk kadar hüzün verici, hüzün kadar da mutluluk verici çok az şey vardır.)İnsanın gerçek ülkesinin çocukluk ve ilk gençlik olduğuna inanır, aşağı yukarı tüm kahramanları bu yaş grubundandır. Ve lafı uzatmayan duru bir anlatımı vardır. Oğlak boş yere konuşmayı sevmez. Deneyimin, doğru sessizlikte anlaşılabilir olduğuna inanır. Onun için Salinger’ın anlatarak anlatmadıkları sarsar bizi.Oğlak diğer konularda hele de birini aydınlatması gerekiyorsa geveze olabilir. Kendisini bir laboratuvar gibi değerlendirmeye de kalkabilir ve öyle zamanlarda kalın ciltleri peşpeşe dizebilir. Mesela Simone de Beauvoir bunu yapan Oğlak’lardandır. İyi ki yapar bunu çünkü burada başka bir Oğlak özelliği ele verir kendini. Oğlak kendine zaman bırakan ilişkileri sever. Duygulardan çok fikirleri, hatta dış görünüşü önemseyebilir. (Bu ikincisi Simone de Beauvoir için geçerli değil, hayatını paylaştığı adam Cortázar, Camus falan değil, düpedüz Sartre idi.)Ama Oğlak herkeste karamsar bir izlenim bıraksa da karanlıkla eğlenen bir burçtur. Çelişkileri diğerlerine zaman zaman anlaşılmaz gelir. Eh, hangi burç hem İsa’yı hem Şeytan’ı üyeleri arasına katacak kadar tuhaf bir espri anlayışına sahiptir ki? Bu yüzden Cicero, “Hiç kimse bir yıl daha yaşamayı ummayacak kadar yaşlı değildir,” derken aslında köhne gözükenin içindeki yaşam arzusuna dikkat çekmekteydi. Yılın hemen sonunda ya da başında doğuvermek, ölüm ve kalım hakkında düşünmeyi gerektirir ne de olsa!

(bu muhteşem yazıyı bana ve bize ulaştırdığı için Koltukname'ye teşekkürü bir borç biliyorum-->http://koltukname.com/2014/01/20/burclar-ve-yazarlar-oglak/ )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...