2 Kasım 2014 Pazar

hayallerin gerçek olmasına dair bir blog: Everything I Wished For

Karla örtülmüş caanım Edinburgh (kaynak: Flickr)
Doğduğumuz yeri, aileyi, bedeni biz seçmiyoruz. Öncelikle bunda anlaşalım. Hiç de elimizde olmayan bir ortama küt diye düşüveriyoruz. Şanslıysak ailemizi sevebiliyoruz, çünkü garip bir biçimde koşulsuz şartsız olarak onlar bizi seviyor ve biz de tamamen doğal olarak bunu tamamlıyoruz. Eğer biraz daha şanslıysak sağlıklı bir bedende doğuyoruz, arada ufak tefek sorunlar çıksa da bir şekilde bedenimizle de barışabiliyoruz. Ama içine doğduğumuz, yaşamak zorunda kaldığımız yeri, şehri, ülkeyi sevmek zorunda mıyız, işte o konuda bazı sorularım var.
Aile ve beden pek de büyük değişiklikler yapabileceğimiz şeyler değil gibi. Tamam değiştirilebilirler, arkadaşlarınızdan eşinizden kendinize yeni bir aile yaratabilirsiniz. Spor yapabilir, diyet yapabilir, ameliyat olabilir bedeninizi değiştirebilirsiniz. Elinizde olmayan şeyleri sevmek zorunda değilsiniz. İşte, aynı şekilde burada doğdum, bu ülkede büyüdüm ne bileyim ekmeğini yedim suyunu içtim diye burayı da sevmek zorunda mıyım diye sormak istiyorum. Bunu böyle saf bir ukalalık, zorluk görmemiş bir kafası karışık insanın şımarıklığı olarak yaftalamayın hemen. Ve biliyorum dünyada ne kötü yerler var, ne zor durumda insanlar var. Hepsinin farkındayım ve o kadar kötü bir durumda olmadığım için, bu ülke en azından o derece bir yer olmadığı için de şükrediyorum ama gelin dürüst olalım, buradan daha iyi yerler de var.
Defol git demeden önce, sadece objektif olmanızı istiyorum. Burayı sevmek zorunda değilim (evlenme teklifini kabul etmedi diye kendisini sevmiyor diye insanların insanları öldürmekte kendinde son derece fazla hak gördüğü bir coğrafyada bunu söylemem de şaka gibi ama) ve dahası sebepsiz yere başka bir yeri sevebilirim. En basiti aşık olduğunuz insanlara sebepsiz yere aşık olmadınız mı? Bu da onun gibi birşey, yıllarca görüp de elimde olmadan sevdiğim yerler var, ülkeler şehirler var. Belki buradan daha fena pislikler, kötülükler barındırıyorlar ama aşkın gözü kör ya, seviyorum.
Benim için burası İskoçya (uzun zamandır blogdaysanız çoktan biliyorsunuzdur). Çok mu şey biliyorum hakkında, hayır. Çok mu şahane bir yer, zannetmem. Ama bana göre öyle, hep bir gün orada yaşamayı hayal ediyorum. Öyle salakça, imkansız bir hayal işte. Gene de bu orayla ilgili şeyleri takip etmeme, gördüğümde içimin güzel hislerle dolmasına engel olmuyor.
Geçenlerde takip ettiğim milyonlarca İskoçya, Britanya, seyahat temalı şeylerden birinde de hemen hemen bu şekilde bir kadının bloguna denk geldim, bunca yaygarayı sırf bu blogdan bahsedebilmek için yaptım, evet. Bu 23-24 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim Avustralyalı hanım kızımız, küçüklüğünden beri hep "British" olmak istermiş. Neymiş efendim demek ki sadece doğu batıya özenmiyor, özenmek insana mahsus. Sonunda bir gün seyahatteyken Britanya'da, - Janeciler bilir - Bath'taki Roma Hamamlarında dilek dilemiş:

"I chose a shiny 20p coin, thinking that this entitled me to two wishes (10p a wish seemed a fair price). My first wish was one that had been playing on my mind since I'd travelled to Scotland the week before. 
I wanted to move to Scotland. The moment I'd crossed the border into Scotland, I had felt more at home than anywhere else I'd been previously, and the moment I'd left I felt like someone wanted to chop my right arm off- Scotland just felt right and felt like home."

Böylece bu dileğinden 18 ay sonra bavulunu toplayıp Edinburgh'a taşınmış, birkaç ay sonra da hayatının aşkıyla tanışmış, ikinci dileği de buymuş ama beni orası ilgilendirmiyor. Önemli olan dileklerim gerçek oldu demesi, dahası bunun için harekete geçmiş olması.
Şimdi blogunda geziyor, yiyor, içiyor, bakım yaptırıyor ve anlatıyor. Ne iş yapıyor bilmiyorum, yapıyor mu onu da bilmiyorum ama blogu resmen bir o hayat ne rahat dökümü. Sinirlerimi bozmuyor değil, oo deli gibi bozuyor hem de. Ama sayesinde en azından Edinburgh ve çevresi ile ilgili güzel şeyler görmüş oluyorum.
Bakmak isterseniz adresi şöyle: http://www.everythingiwishedfor.co.uk/
Ben bir koşu gidip bir hamam bulup 5-10 kuruş sallayacağım haftaya.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...