Yunan mitolojisi, yüzyıllardır sanat, edebiyat ve kültür dünyasını etkilemektedir. Vazo resimlerindeki, gemma'lardaki, bronz ve taştan yapılma heykellerdeki betimler, genelde, yazılı kaynaklarda anlatılan mitoslardan daha erkene tarihlenmekte ve Yunanların tanrılar ve kahramanlar dünyasına nasıl baktıklarına ışık tutmaktadır. Bu eser, Eski Yunan'daki sanatçıların mitosları nasıl ele aldıklarını inceleyen bilimsel nitelikteki ilk geniş kapsamlı araştırmadır ve Antik Yunan dünyasının sanat, tiyatro, şiir, antropoloji ve diniyle ilgilenen okurlar için benzersiz ve vazgeçilmez bir kaynak kitap niteliğindedir.Arka kapağında yazdığı gibi, hakikaten bir kaynak kitap bu. Yazarı Thomas H.Carpenter Virginia Polytechnic Enstitüsü ve Eyalet Üniversitesi'nde profesör zaten. Oxford'da doktora yapmış olan Carpenter'ın mitoloji ve Yunan dünyası hakkında doluyla da kitabı var bunun gibi. Amaç, gençlere, her yaştan meraklıya hizmet olsun.
Homer Kitabevi'nin gayet kuşe dedikleri bembeyaz kaygan ve de kalın kağıda bastığı kitapta bizim profesör aslında oldukça keyifli bir anlatım yolu seçmiş. Önce bir mitos nedir, bu çanak çömlekler nedir ne değildir onlardan bahsettiği Giriş bölümünün ardından 9 bölüme ayırıyor kitabı;
profesörümüz |
- Yöntem Uygulaması : Hephaistos'un Dönüşü; Troilos ve Akhilleus
- Tanrı Betimleri
- Olymposluların Egemenliği
- Perseus; Bellerophontes
- Herakles
- Theseus
- Arganautlar; Kalydon Domuz Avı
- Troia Savaşı
- Savaşın Sonuçları
Mesela Carpenter diyor ki bu yüzyılda Herakles'i böyle hep sakalsız resmedilmiş görüyoruz ama sonraki yüzyılda hep sakallı. Benim gözümün önüne hemen Kevin Sorbo'nun o sarı gömlekli, bileklikli, saçları omuz hizasında salınıveren sakalsız hali geliyor. Önümdeki sayfada duran renksiz duvar resmine hemen Sorbo'yu yerleştiriveriyorum. Ya da Theseus'e diyor Carpenter, Girit'te Ariadne denen kız, labirentte kaybolmasın diye bir yumak iplik verir. Bense kavgaya girişiyorum hemen kitapla, aklımda Immortals'taki sahne : Theseus rolündeki Henry Cavill Minotaurus'un labirentine girerken bir bacağına ufak bir çizik atıyor ve o ilerledikçe kan damlaları yürüdüğü yolda işaretler haline geliyor. Yılmıyor Carpenter, Troia Savaşı'nda Akhilleus ölünce Polyxena'yı kurban ettiler diyor. Yoook diyorum ben, olur mu öyle şey, Akhilleus Briseis'e aşık olmuştu, Paris'in kuzeniydi hatta o kız, pek de üzülmüştü Akhilleus ölünce diyorum.
Velhasıl kitap pek yararlı. Filmlerle kavgaya tutuşmanıza sebebiyet veriyor. Stres atıyorsunuz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder