“Sen bu hikâyeyi akan bir günün içinde okuyacaksın. Bana verilmeyenle… Bense sana yıllar ve yüzyıllarca anlatacağım. Senin asla sahip olmadığınla…”
Sanki kocaman, yumruk büyüklüğünde bir taşı özenle, dikkatlice boğazıma, tam boğazımın göğüs kafesime doğru yol aldığı yere koydular. Nefes alamıyorum. Yutkunuyorum, yutkunmaya çalışıyorum. O taş oradan gitmiyor. Hani bulursunuz bazen, rastgelirsiniz öylece, yerdedir, duruyordur. Eğilip avcunuza aldığınızda tam oturur, sanki hep o avuç için yapılmıştır da orada bekliyordur öyle. Gridir, üzerinde uçlu kalemin ucuyla hafifçe batırılmış da açılmış gibi duran siyah benekler vardır. Serttir, öylesine serttir ki bir yere sürtüverecek olsanız elinizi kanatmakta saniye bile tereddüt etmez.
İşte o taş. Tam burada. Tam buramda. Duruyor, gitmiyor. Vuruyorlar sanki üzerine. Daha da batsın diye. Ağlayamıyorum. Acıyor çünkü. Öbür türlü acı gibi değil. O diğer türlüsü gibi değil. Onunkisi ne kadar karanlıksa, ne kadar dipsizse, bu da o kadar renksiz. Nefes almaya çalışıyorum, ama renk yok. Renkler kayboldu. Karanlık bile yok renkleri yutacak. Karanlık bile olsa, ona sığınırdım belki. Vurmaya devam ediyorlar. Yutkunuyorum.
Gözlerimi kapatsam gider belki. Gözlerimi bir kapatıp açsam, artık orada olmaz. Belki. Sussun, birşey söylemesin. Lütfen, söylemesin. Devam etmesin. Sussunlar. Gözlerime güneş vuruyor, camdan sanki beni delmek için, içimi delmek için pervasızca yola koyuluyor güneş. Sussun, söylemesin. Demesin öyle. Lütfen.
Bağırmak istiyorum, çığlık atmak istiyorum. Koşarak uzaklaşmak istiyorum. Koşarsam, evet belki çok koşarsam, bu içimdeki geçene kadar koşarsam, olur. Geçer. Koşarım, soluklarım kalmayana, derim rüzgarla savrulana kadar koşarım. O zaman geçer belki. Eğer çok koşarsam, uzaklaşabilirsem gider, geçer, düzelirim.
Ama duruyorum. Olduğum yerde duruyorum. Neden yapıyor bunu? Sormak istiyorum. Bağırmak istiyorum. Ama duruyorum, hiçbir şey yapmıyorum. Yüzüme, hareketlerime, sesime sözüm geçmiyor. İçimde ne oluyorsa, ne yapmak istiyorsam hiçbirini yapmıyor bedenim. Ne oluyorsa ona göre hareket ediyorum, gülüyorum, konuşuyorum, gerekli tepkileri veriyorum, gerekli şeyleri söylüyorum. Ama hiçbiri istediklerim değil. Hiçbiri içimde olanlarla uzaktan yakından alakalı bile değil. Ben, kendim değilim. Orada değilmişim gibi. Sadece gözlerimden ibaretmişim gibi geliyor. Gözlerim gibi iki nokta. Oradayım sadece. O iki noktaya hapsolmuşum, oradan bakıyormuşum gibi dışarıda olup bitene. Bu eller benim değil, bu kolları ben hareket ettirmiyorum, bu başı ben sallamıyorum, bu gülüş benden değil. Gözlerimdeyim. O iki ufak yuvarlaktan dışarıya bakmaya çalışıyorum, yeteri kadar geniş değil. Göremiyormuşum gibi, yetmiyormuş gibi. Bir tek gözlerim bana ait. Bir tek onlar, ne oluyorsa bende, gösteriyor. O kadarım, o iki yuvarlak kadarım. Ben gözlerimim, gözlerimse ben.
Sen yaptın diyor bir ses. Ne yaptım ben, ne yaptım diyorum. Hepsini sen yaptın. Ben hiçbir şey yapmadım ki. Sorun da bu ya. Ben hiçbir şey yapmadım diyorum. Yaptın diye üsteliyor. Hata yaptın, hatalar yaptın. Hayır diyorum ben herşeyi yanlış yapmış olamam. Yaptın diyor yine, peşpeşe yaptın hataları, üst üste. Bir hata üstüne, bir tane daha, sonra bir tane daha. Ama, diyorum, asıl bu, hata gibi gelmişti. Salak diyor ses, bağırıyor acı içinde. Salak. Asıl o hatayı yapmamak hataydı. Nereden bilebilirdim diyorum, nereden bilebilirdim? Mantıklıydı, kolaydı, kurcalamadım. Aferin diyor o ses, mantık seni o gözlere hapsetti işte. Dur orada, hiçbir şey yapamadan dur. Elinden birşey gelir mi artık sanıyorsun? O eller artık sana mı ait sanıyorsun?
Sussun. Lütfen sussun. Ben yanlış yaptım. Hepsini yanlış yaptım. Doğrusunu bu zannettim. Kimse söylemedi, kimse durdurmadı. Kimseye söylemedim, kimseyi dinlemedim. Yanlışı seçtim. Ben seçtim, ben yaptım. Bir hata, üstüne bir hata daha. Sonra sırf o hataları yaptım diye, devam ettirdim, hepsi hataydı. Durmalıydım, durdurmalıydım. Susturmalıydım, dinletmeliydim kendimi. Hiçbir şey söylemene bile gerek yoktu diyor gene o ses. Ağzını kapasan çok daha iyi olurdu hatta. Sadece bıraksan bile yeterdi. Bıraksaydın, engel olmasaydın bile, yeterdi. Yetmişti, bırakmadın, izin vermedin, sen yaptın. Sen yaptın!
Taş gitmiyor. Taş oynamıyor yerinden. Nefes alamıyorum. Bana bunu niye yapıyor? Sanki biri tutup o taşı oradan alsa, herşey düzelecekmiş gibi. Hepsini unutabilecekmişim gibi. Taş sürtünüyor, taş kanatıyor. Yutkunmaya çalışıyorum. Kimse gelmeyecek diyor o ses. Kimse gelmeyecek. Kimse o taşı almaya gelmeyecek. Bende bir sorun mu var diyorum. Susuyor. Bende hakikaten bir sorun var. Kimse gelmeyecek. Yeni anlıyorum. Hepsini ben mi hayal ettim? Ben, hayal mi gördüm? Ben mi uydurdum? Kimse gelmeyecek.
Herşey, kabullenmek mi? Nefes alamıyorum. Acıtıyor. Göğsümün üzerinde artık taşlar. O kadar çok atıyor ki üstüme, dursun artık lütfen. Sussun, yapmasın. Nefes alamıyorum. Hayal mi gördüm ben? Kimse gelmeyecek mi?
"It's just a dream, right?" diyor Lucas.
Yakarak, kavurarak, eriterek dökülüyor dudaklarından Peyton'ın, "It's my dream."
Ben, hayal mi gördüm?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder