14 Haziran 2011 Salı

Eugene Schoulgin'den "ŞEFTALİLİ KIZ"

İnançlar, hüzünler, sevinçler, yitirilenler, vazgeçmeler ve yaşam denen yalanlar üzerine öykülerle örülmüş bu kitapta Eugene Schoulgin usta kalemiyle yeni Rus dünyasının, yeni Rus topraklarının ve o topraklarda yaşayan insanların çarpıcı tablolarını veriyor. Valentin Serov’un tablosu “Şeftalili Kız” yeni bir yaşam kazanıp yaratılışını kapsayan acı ve üzüntü dolu dönemin sessiz tanığı oluyor. Yeşillikler içinde, heykellerle süslü güzelim bahçelerin çevrelediği bir yazarlar köyünün konukevinde, Putin döneminin beklenmedik sansürü karşısında ne düşüneceklerini şaşıran sanatçılar birbirine düşmüşler. Eski eser koruyucusu, eski komünist Anna İsmailovna yıkık bir kilisedeki Meryem Ana tasvirini on armaya çalışırken kendisini saran her şey bir bir çözülüp dağılmakta. Sahipsiz topraklarda arabaları yolda kalan bir çift kendi yaşamlarının enkazıyla yüzleşiyor. Eski hayaller hep sönmüş, ama umut tükenmiyor.---Arka Kapak
Geçen ay bir ara böyle bir süre sebepsiz burnumda şeftali kokusuyla dolanırken, resmen "evrenin" bir tür oyunuyla, kütüphaneden amaçsızca dolaşırken rastladım bu kitaba. Eugene Schoulgin'in "Şeftalili Kız"ı. İpince-135 sayfalık-kitap, raflar arasında gözümün seçmesi mümkün değil, ellerim kendi kendine uzanıp buldu sanki. Ama bu 135 sayfayı neredeyse bir aydır okuyorum ki bilenler bilir gerektiğinde 300+ sayfalık kitaplar bir gecede bitirilebilir. Normal olmayan bu durumun suçlusu tabiki Bahadır Alkım, Tahsin&Nimet Özgüç, Algaze ve diğerleriyle birlikte JSTOR'du. Çok şükür geçtiler, ben de oturup sakin kafayla Schoulgin'in anlattıklarını dinledim.
Orijinal adı "Pike Med Ferskener" olan kitap, Norveç'te 2006'da yayınlanmasının ardından 2007'de İthaki ilk basımı gerçekleştirmiş. Elimde de bu ilk basıma ait Deniz Canefe'nin çevirisi mevcuttu. Kitap Schoulgin'in 12 sayfalık "İyi Geceler Semyon,Seni Seviyoruz", 43 sayfalık "Şeftalili Kız", 29 sayfalık "Anna İsmailovna'nın Kutsal Örtüsü" ve 50 sayfalık "Enkaz" adlı hikayelerinden oluşuyor.
"İyi Geceler Semyon,Seni Seviyoruz" ; Semyon'un Rusya'nın bir bölgesinde ziyaretine gittiği dostları Mişa ve Tanya ile yediği akşam yemeği süresince düşündüklerini, hissettiklerini ve sezdiklerini anlatıyor.

  • "Siz batılılar durmadan biz Rusları anlamadığınızı söylüyorsunuz.Biz de aynı şeyi söylüyoruz-aynen iade etmek için-ardından birbirimiz çözmeye çalışıyoruz.Biz de beceremiyoruz siz de.Niye biliyor musun?Çünkü batı tarihi kendini o kadar uzun zamandır ileri geri incelemelerin eline bıraktı ki artık kendi kuramlarının tutsağı oldu.Böylece batı her zaman ne yapacağı bilinebilen bir yer oldu,bu da arkasından belli bir düzeni ve durağanlığı getirdi.Nazilikten kaynaklanan beyin kanamalarını bile didik didik parçalayıp neden,sonuç ilkesine göre yeniden birleştirdiniz.Bizde bu çözümlemeler işe yaramaz.Ruslar düzenden anlamazlar.Bir Rus şöyle ya da böyle değildir,ikisi birdendir o-aynı anda!"

"Şeftalili Kız" ; Oystein adındaki Norveçli anlatıcımızın birlikte olduğu Galina adlı Rus bir kadın ve onun Lidiya adlı çok yakın arkadaşıyla geçirdiği bir piknik-müze gezisi gününü anlatıyor. Şeftalili Kız tablosu eşliğinde Rus devriminin ve bunun insanlarına, sanatına, dünya görüşlerine yaptığı geri dönülemez etkisini anlıyoruz. Bir hayaletin yarattığı yansımada, bir evin, ailenin dramına; bu dramın açtığı ekranda da diğer tüm dramları görüyoruz.

  • "Arkadaşlarım başka türlü düşünüyorlar ama onlar Rusları okumamışlar.Ben Rusları okudum.İsterseniz sorun.Sorun bakalım Dostoyevski'yi okumuş muyum.Üf biraz daha zor birşey sorun,Dostoyesvki'yi okudum elbette.Sologub'u ya da Klebnikov'u okumuş muyum onu sorun?Bu adları siz duymamışsınızdır bile herhalde.Hayır değil mi,ben de öyle düşünmüştüm.Cahil sersemler, ama ben okudum görüyorsunuz.Hepsini birer birer okudum hem de niye?Çünkü onlar dosdoğru yüreğime hitap ediyorlar.Başka hiçbir şey Çehov'la sarhoş olmaya,Oblomov'a dalıp gitmeye,Leo'yla rüyalara dalmaya benzemiyor ya da,-yok artık kessem iyi olacak.Benim anlatacağım bu değildi."

"Anna İsmailovna'nın Kutsal Örtüsü" ; Rusya'nın en eski kiliselerinden birinde duvar resimlerini restore eden oldukça yaşlı ateist Anna İsmailovna ve ona bu görevde yardımcı olan dinine çok bağlı ve inançlı Lidiya'nın bir öğleden sonrasına konuk oluyoruz. Bu birbirinden alabildiğine farklı iki kadının kilisenin içinde, birbirlerinin ruhunda konuşarak çıktıkları yolculuğa, dışarıda polislerden saklanan minibüsteki kaçak-hırsızlar eşlik ediyor.

  • "İnanç,dostum, bir insanın ruhunun pek çok yerinde yaşayabilir. Vatan için verilen büyük savaştan sonra yetişen bizleri yaşam sert bir elle biçimlendirdi. Üzerimize aldığımız görev kişisel kaygılara izin vermiyordu. İnsanın çabalarının içine işlemiş bir duygu vardır, seninki gibi insana uzak bir inançtan pek farkı olmayan bir tutku. En azından senin inanç dediğin şey kendini uzak tutmayı içeriyorsa. Ben yaşamımı işimle ayrılmaz biçimde birleştirdim, böyle olması gerekiyordu, çok fazla gözyaşı dökmem pahasına olsa bile."

"Enkaz"da ise Rusya'nın tüm devrimler ve yıkımlardan sonraki günümüzdeki taşrasında, kanunsuz ve korkutucu insanların arasında bir araba yolculuğu paylaşan eski karı-kocanın hakikaten de enkaz olmuş ilişkilerine dahil oluyoruz.

  • "-Şimdi ayrılıp eskisi gibi,sanki bu buluşma hiç gerçekleşmemiş gibi devam edemez miyiz?Göstergeyi yeniden sıfıra getiremez miyiz?Bütün o hissettiklerim-senin hissettiklerin-yalnızca kesilip atılmış bir evliliğin hayali sancıları mı? Erkek derin bir soluk aldı,kadına döndü.Gözleri birbirlerinin çaresizliğini yansıtıyordu. 'Yaa,' dedi, erkek alçak sesle, 'en kötüsü de bu işte.Sanırım yapabiliriz.Bu bana yaşamın öğrettiği bir şey.İnsan her zaman yaşamda yoluna devam etmeli.'"

Schoulgin İstanbul'u dinliyor elinde bardağı. Kaynak: information.dk
Şimdilik 70 yaşında olan Norveçli yazar, bir ressamın oğlu olmasının yanında, klasik arkeoloji-klasik diller-sanat tarihi okumuş ve İstanbul'da yaşıyormuş. Bu kitaptaki hikayelerinde olayların içindeki bir karakter hep anlatıcımız rolünde. Dolayısıyla bir yandan anlatıcılarımızın iç dünyalarındaki yolculukları dinlerken, bir yandan onların diğer kahramanlarımızı ve yazarın anlattığı dünyayı nasıl gördüklerine şahit oluyoruz. Bu dünya ise 1800lerin sonundan günümüze kadar Rusya coğrafyası, insanları ve zaman zaman da bir Norveçli'nin bunları görüdüğü haliyle Bolşevik Rusya ya da Sovyet Rusya. Hikayeler oldukça kısa sürelerde gerçekleşse de anlattıkları genelde birkaç zaman dilimini kapsıyor. Bol bol hisler, düşünceler ve hayaller içeriyor. Yazarın geniş penceresi sayesinde de tarih ve sanat kokuyor.
Gene de ben bu Rusya'yı bir türlü sevemedim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

eylülde

 Neden hep imkansızı istiyor ki canım? Oysa çok kolay olabilirdi. Elimi uzatsam alabileceğim mesafede duran şeyler. Çok kolay olabilirdi. He...