13 Haziran 2011 Pazartesi

10 Bölümün Ardından "Camelot"

Evet, bu hafta itibariyle Camelot'ta 10 bölümü geride bıraktık. Nisan ayında başlayan ilk sezonun bu on bölümünün ardından pilot bölümde tanıştırıldıklarımızın nerelere geldiklerini görmüş olduk. (Bu arada yayınlanan son bölümün-10.bölümün-sezon finali olup olmadığı konusunda kesin-yeterli bir malumat edinemedim, ama Britanya'daki bu konudaki geleneğin bildiğim haline göre sezonlar 8-13 bölüm arasında değişir. Camelot'ta da 10 bölümlük bir sezon durumunu bekliyorum, bakalım.)
Sir Thomas Mallory'nin derlediği Fransızca'dan çeviri hikaye tomarlarına uygun sayılabilecek bir şekilde başlamıştı Camelot'taki Arthur-Merlin-Yuvarlak Masa hikayesi. Uther Pendragon'ın ölümüye birlikte Arthur'u ve kardeşi Kay'i eski Camelot kalesine getiren Merlin, karışıklık içerisindeki ülkeye kral getirmiş, hırslı kardeş Morgan da bunu kabullenmeyip, kendine güçlü ama hanzo bir müttefik olarak Kral Lot'u edinmişti. Camelot bu noktadan itibaren oldukça düzgün yollara girdi esasında. Belirli ölçülerle Morgan'ın kendi mücadelesini ve kendince haklılığını, reddeden bir babanın ve sürgün edilmişliğin ruhunda meydana getirdiği yaraları ve en önemlisi doğaüstü güçlere ulaşma nedenlerini gösterdi.
Öncelikle Morgan'dan gazı almış halde Kral Lot, salakça bir hamleyle Camelot'a saldırdı. Arthur bu saldırıda babası bildiği Sir Ector'u kaybetmiş olurken, Morgan da müttefiğini yitirdi. Böylece James Purefoy bize erkenden veda etti. Bu sırada rüyalarında gördüğü kız Guinevere ile karşılaşan Arthur, onun gayet onurlu ve adam gibi adam şövalyelerden olan Leontes'in nişanlısı olduğunu öğrendi. Bu sırada yuvarlak masa şövalyelerim toplanmaya başlamıştı. Leontes ve Kay, çapulcu sürüsü halinde olan Camelot halkından bir şövalyeler grubu oluşturabilmek için en başta bir eğitmene ihtiyaçları olduğunu düşünüp, methini duydukları Gawain'i bulmaya gitti. Yuvarlak Masanın en nadide şövalyelerinden olan çift kılıçlı Gawain ile birlikte artık ekibimizde Ulfius ve Boreastas da vardı.
Yine tam bu sıralarda Camelot'un ilk düğünü Leontes ile Guinevere arasında gerçekleşti. Kral olarak nikahı kıyan Arthur'un büyü yoluyla gözlerinin içinden olayı ve duyguları izliyordu Morgan. Morgan'ın müttefiğini kaybetmesiyle birlikte yeni planı kardeşine yakınmış gibi davranmak oldu. Morgan'ın ekibine katılan tam anlamıyla çatlak rahibe Sybill ve köleden bozma Vivian da durumu eşitlemeye başlamıştı.
Ancak efsaneye bağlı kalma hamlesi olarak Camelot, Guinevere ve Arthur arasında ikisinin de karşı koyamadıkları bir yasak aşk oluşturdu. Neredeyse 2.bölümden itibaren gözüme soktukları bu durumu 8 bölüm boyunca acaba nasıl olacak da Lancelot-Arthur-Guinevere üçgenine bağlayabilecekler diye merak ettik. Saçma bir twistle Leontes ve şövalyeler gerçekleri öğrendi, Leontes Arthur'u korurken öldü ve Guinevere de Arthur'a kalmış oldu.
İyi kız kardeş rolünü arkasında, türlü planlarla Morgan, insanları önce Arthur'dan soğuttu, ardından kendine bağladı. Hatta Bardon Geçidi Savaşı yaratarak, yeni kralımızı tuzağa düşürüp öldürtmeye çalıştı. Tam kralın öldüğü haberiyle birlikte çaresiz halkın başına geçmeye hazırlanmıştı ki Arthur döndü ve tacını geri aldı.
10 bölümün sonunda geldiğimiz noktada artık Leydi Igraine, Sybill ve Leontes yok. Yuvarlak Masanın somut olarak tahtalarının bir kısmı yerine yerleşti. Arthur tarafından dışlanmış ve sindirilmiş Morgan, Guinevere kılığında kralın yatağına girdi ve büyük ihtimalle sonradan başımıza musallat olacak olan Mordred'e hamile kalmış olarak odayı terk etti. Merlin tüm Camelot'u biraz dinlensin diye arkasında bırakarak sırtına vurdu çantasını gitti.
Böyle toptan bakınca dizide çok şey olmuş gibi görünüyor olabilir. Ama inanın olmadı. Yani Camelot'un bir bölümünde bir hafta veya iki hafta bekleyip de çok şey görmek, olayların ilerlemesine tanık olmak mümkün değil esasında. Koca bir 40 dakika geçiyor ve karakterler sadece 100 metrekare içinde ordan oraya yürümüş oluyor. Olayın akmamasının dışında zaten bir türlü ikna da edemiyor izleyiciyi. Arthur'un neden ve ne akla hizmet kral olduğunu bir türlü anlayamadım ben bu haliyle. Bildiğimiz hovarda, kız peşinde, aklı bir karış havada, kılıç ya da diğer bir konuda meziyeti olmayan bir çocuğu-evet bildiğiniz çocuk gibi burda Jaime Campbell Bower-sırf ölen kralın kanından olduğu ve gördüğü kehanetleri önleyeceği düşüncesinden dolayı Merlin tutup, kral yapıyor. Daha doğrusu ilan ediyor, ortamı, insanları buna uygun hale getiriyor. Sonrada başlıyor uğraşmaya bu malzemeden bir kral yapmaya. Ama olmuyor, olmuyor. 10 bölüm boyunca Arthur'dan hiçbir parıltı göremiyoruz. Ne ahlakı ahlak(baş şövalyesinin karısıyla düğün sabahı birlikte olmaktan tutun da habire ayartmaya kadar), ne zekası zeka, ne de gücü güç. Zaman zaman cesaret çıkışları gösteriyor ama onlar da tamamen zayıf kaldığı durumlarda kendini ispat etme çabasından. Onun dışındaki diğer herkes, bir krala ya da yöneticiye yakışan hareketler sergiliyor.
Hatta bu noktada en dikkat çekici şey de Morgan'ın iddialarının haklılığı. Her hareketiyle, bu hareketlere sunduğu gerekçelerle ve mantığıyla, Morgan Arthur'dan daha fazla hakediyor insanları yönetmeyi. Yani Camelot'un anlattığı şekliyle bu böyle anlaşılıyor.
Joseph Fiennes'inse bu Merlin'le ne yapmaya çalıştığını anlayan beri gelsin. Hakikaten neden bu kadar içten konuşmalar, karizmatik ama acı çeker güçlü adam pozları? Sevmediğimden değil, Fiennes'lerin bu halleri hep güzeldir, lazımdır. Ama durumu tuhaflaştırıyor. Bu salak çocuğa neden bu kadar rütuş diye bağırmak geliyor insanın içinden.
Bilmiyorum, Camelot bu haliyle sadece Kral Arthur hikayesi olduğu için izlenir bir yapıma dönüşmüş durumda benim için. Hiçbir heyecanı, merak duygusu, sevdiriciliği yok. Hatta çok para da harcamış gibi durmuyorlar çoğu yerinde. Ellerinde bu kadar esaslı (ama evet iyice bayatlamış artık) bir hikaye varken neden ellerine yüzlerine bulaştırıyorlar, anlamıyorum. Bir kerecik de Sean Connery'nin Kral Arthur'uyla, İoan Gruffudd'ın Lancelot'unu görebilmek istiyorum birlikte. Tamam belki Eva Green'in Morgan Le Fay'ini de katmak yerinde olur. Ama Merlin...O işte bir türlü tutmuyor. (Colin Morgan "Merlin"de uygun olabilir, yani o formülde tam yerinde ama bildiğimiz Merlin değil işte.)
Bu Camelot'un vermeye çalıştığı mesaj ise, efsaneler olağanüstü olaylar değildi, onları biz yarattık, kendi ellerimizle, kendi uydurmalarımızla. Tuğla tuğla, adım adım, her bir ilmeğini biz attık, sırf kendimize efsaneler yaratabilmek için. Bunu en güzel gösteren ve belki sezonun şimdilik en iyi sahnesi şöyle:

Ya da hala aklım Baelor'da, Game of Thrones'un 9.bölümünde. Ondan belki bu huysuzluğum.
Lanet olsun Lannisterlara. Hep mi kötüler kazanır, o dünyada da bu dünyada da.

2 yorum:

  1. O değilde sağ tarafta ki Harry Potter,Gilmore Girls ve The O.C resimlerini,notlarını görünce burası benim blogum falan da ben mi unuttum dedim.Sevdiğim şeyleri cımbızla çekip koymuşsun gadgetlara:))

    YanıtlaSil
  2. :D one tree hill'den de koyacaktım da engel oldum kendime abartma dedim:p

    YanıtlaSil

eylülde

 Neden hep imkansızı istiyor ki canım? Oysa çok kolay olabilirdi. Elimi uzatsam alabileceğim mesafede duran şeyler. Çok kolay olabilirdi. He...