2 Haziran 2011 Perşembe

Hikayeler

Pazartesiden beri internet bağlantısı sabit olmayan bir yerdeyim ama bana haftalar olmuş gibi gelmeye başladı artık. O kadar düzen ve sabitlik hastasıyım ki, düz giden bir hattan her ufak sapmada beynim dönüyor. Ve o kadar saçma ki, bir yandan devamlı "herşey değişsin, hep yeni şeyler göreyim hep keşfedeyim" derken bir yandan da "hiçbir şey değişmesin, bildiğim düzen şaşmasın, alışkanlıklarım değişmek zorunda kalmasın" diye içinden dua etmek.
Değişimin istenmemesinin tek sebebi korku sanırım. Bildiğin, senin kabul ettiğin ve daha da önemlisi seni kabul etmiş düzenin yerine ne olacağını hiç bilmediğin bir düzenin gelmesinden sadece korkuyor insan. Bu yeni düzenin, eskisinin aksine seni kabul etmeyeceğinden korkuyorsun.
Ki kabul görmemek, istenmemek en büyük korkum. Sanırım. Bana karşı sevgi işareti görmediğim kimseye ben de bir yakınlık göstermem mesela kendimi bildim bileli. Hayır, benden hazzetmedi ya da onun için birşey ifade etmedim diye kötü davranmam karşılık olarak. Sadece fazlasıyla nazik, güleryüzlü olurum. Bu yüzden gerçekten sevdiğim insanlar birbirimizi yeteri kadar tanıyıncaya - ya da onlar beni anlayıncaya- kadar onlara kötü davrandığımı düşünürler. Başkalarına karşı özellikle çok iyi davranırken onlara, bu kadar yakın olduklarıma neden böyle kötü davrandığımı sorarlar bir süre sonra. Üzülmüşlerdir, darılma noktasına gelmişlerdir. Ama elimde değildir, bir tek sevdiklerime - dolayısıyla beni sevdiklerinden emin olduklarıma- sinirlenme, küsme, gıcıklık yapma türünden lükslerim vardır. Birine kötü davranabiliyorsam, yanında surat asabiliyorsam, onu artık kabul etmişim demektir. Onu artık "kendimden" saymışım demektir.
Değişimden de bu yüzden daha fazla korkuyorum. Kabul edilmeyeceğimden ve bu yüzden de kabul etmeyeceğimden korkuyorum. Hep düzenli olmasına alıştığım hayatımda son zamanlarda bir sürü değişiklik olacağı haberini alıyorum.
Haftalardır yağmursuz gün geçmeyen şehire yaz geldi bir yandan ama yaz da bir dolu haberle geldi. Herkes her yandan değişiklik haberi verdi. Aslında tam da şu an, şu sıralarda yapmam gereken pek çok şey var. Bitirmem gereken şeyler var. Ama bu yapmam gerekenlerin o değişiklikler geleceğine ait olmadığını düşünüyorum. Değişiklikleri sevmediğim gibi geleceği de sevmiyorum o yüzden. Kendimi bildim bileli geçmişi, en uzağından en yakınına, hep daha çok sevdim ya, uzun süre anlayamamıştım neden diye. Eski şeyleri neden seviyorum, tozlu raflarla niye ilgileniyorum? Sordum durdum. Merak ettiğimden değil hayır. Hiç bir zaman meraklı bir insan olmadım. Hatta olağanüstü derecede meraksız oldum. Bu sorular tamamen çözüm arayışındandı. Sevdiğim şeyleri eğer neden sevdiğimi bulabilirsem, o nedenleri yok edebilirdim. Nedenleri yok ettiğimde de artık onları sevmeye devam etmezdim. Böylece sevmediğim ve yapmak zorunda olduğum şeyleri sevmeye başlayabilirdim. Yaptığım şeyi sevdiğimde de mutlu olurdum. Teorim buydu. Bende nedenleri aradım. Bulduğumda yok edebileceğim birşey olmadığını anladım ama. Geçmişi seviyordum, çünkü orası bildiğim bir yerdi. Ait olmuş olabileceğim bir yerdi. Beni kabul etmiş bir yerdi. Eski her zaman bilindikti, sıcaktı, istediğimde dönebilirmişim gibi geliyordu. Aksine içinde bulunduğum yer ve zaman kötüydü, beni kabul etmemişti, sarıp sarmalamamıştı, ayak uyduramamıştım. Daha da kötüsü, geleceğinde de böyle olacağını düşünüyordum. Bu yüzden en iyisi geçmişti. Geçmişin güvenli kolları.
O yüzden geçmişi sevdim hep, tarihi, arkeolojiyi sevdim. Nedeni de şimdiyi sevemememdi. Şimdiyi sevdirmeyen de insanlardı, yerdi, ortamdı. Onlar beni sevmedikçe ben geçmişi sevdim, düzenimi sevdim. Değişikliği sevemedim. Suç benim değildi yani, onlarındı.
Dedim ya yapmam gereken çok şey var, teknolojik yetersizlikler içindeyim ama aklımda hep bunlar dolaşıyor. Diğer gerçekliklerim-filmlerim, hikayelerim- bile aklımı uzak tutamıyor. O yüzden bu ara böyle burası. Film yok, dizi yok. Müzik yok, şarkılar dayanılmaz.
Hikayeler yok yani şimdilik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...