10 Şubat 2024 Cumartesi

besettelse

 


Şubat geleli 10 gün oldu. Annemler evlerine döneli 8 gün. Gittiklerine sevinmiyorum ama seviniyorum. Çünkü onlar buradayken neredeyse her gün abim, çocukları kapıp, evime geldi. Her gün sabahın köründe çıkıp işe gidip, tüm gün türlü saçmalıkla uğraşıp, kendime bir saniye bile - kafamın içinde bile - ayıramayıp, akşam evime geldiğimde annemin babamın yüzünü görüp, sadece huzurla bir iki saat oturabilmek isterken, her akşam cehennem gibi bir yere geliyordum. 60 küsür yaşındaki annem evimde kaldığı 2 ay boyunca bir gün huzur içinde dinlenerek oturamadı. Sevgi çok kötü bir şey çocuklar. Cidden. Sevgi adı altında insanların birbirine yaptıkları eziyet. Ölçülemez.

Neyse. Evim yine bana kalınca böyle yanardağ patlaması gibi bir şey oldu bende. 2 aydır sanki dikenli telli kafeslere kapatılmışım gibi, üstüme kalın betonlar dökülmüş gibi bir boğulmuşluk hissediyordum sanırım (yine, annemler yüzünden değil, irili ufaklı malum şahıslar yüzünden). Böyle içimde inanılmaz bir onu da yapayım bunu da yapayım oraya da gideyim buraya da gideyim şunu da göreyim bunu da edeyim diye bir patlama belirdi. Neyse ki bir haftanın sonunda yavaş yavaş söndü de kendime gelebildim. Yine o "of aman bu ülkedeyim hala, ne yapacağım ki burada, saçma sapan her şey" halime dönüyorum yavaştan.

Ev topluyorum bir haftadır. Annemlerin gideceği son güne kadar bendeydi haşereler. Evde kırılmadık, bozulmadık, kurcalanmadık, kirletilmedik, sökülmedik hiçbir şeyim kalmadı. Böyle bir yıkıntının içinde kalakaldım. Bir haftadır sadece çamaşır yıkayıp, asıyorum. Elimde bezle çamaşır suyu, lekeli siliyorum. Temizlik yapıyorum, eşyaları topluyorum. Çocuklar sırf çocuk oldukları için neden masum sayılıyor? Bence bazı çocuklar masum ya da iyi değil. Bu kadar her eşyama, her bir sahip olduğum şeye sistematik bir şekilde zarar veriyorlarsa içlerinde zehirli bir kötülük var bence. Bazı çocuklar kötü. Tıpkı yetişkinler gibi. Hiçbir fark yok. Sırf çocuklar diye kötü olmayacaklar diye bir şey yok.

İşe gidiyorum, geliyorum ev topluyorum. Neyse en azından iki aydır hiçbir şey izleyememiş olmamın acısını çıkarabildim biraz. Annemler cuma sabahı gitti, cuma akşamı başladım "Marry My Husband" izlemeye, 12 bölümü nefes almadan azimle bitirdim. Haftalığa yetiştim. Bu sene başlayan Kore dizilerinden ilkiydi. Öyle abartılacak bir yanı da yokmuş bu arada, izleniyor sadece. Bu sayede sanırım bu dönemin temasının da belli olduğunu söyleyebiliriz: Geçmişe dönüp, ikinci şansı elde etmek. Neden uzay robotları falan değil ki.

İki günde de 3 film izledim. Bir ara, demiştim belki, izlemediğim MCU dizi-filmlerini izlemeye başlıyorum diye. Incredible Hulk(2008) vardı izlemediğim ilk sırada. Onunla başlamıştım ama devam edememiştim diğerlerine. The Marvels(2023)'ı görünce, sırayı unuttum, neyse dedim açtım izledim. Kötü demeye dilim varmıyor, kötü değil çünkü uygun kelime. Daha çok, hiçbir şey yok. Tam olarak film bu. Hiçbir şeyi yok. Ardından sıraya geri döneyim dedim, Thor:Love and Thunder vardı sıramda. Ama The Marvels öyle olunca, elim gitmedi. Aylarca listeme attıklarımdan bir tane açtım, My Norwegian Holiday(2023) diye bir Hallmark filmi (tv filmi). Gayet boş, gayet öylesine bir filmi izlerken hayatımla ilgili aydınlanmalar yaşadım tabi. Durup dururken. Bir saplantıyı başka bir saplantıyla ancak yok edebildiğimi fark ettim. Farkındaydım zaten de yıllardır, artık öyle yapmasam iyi olacak gibi olduğunu kendime kabul ettirmeye uğraştım en azından. Dışarıda kocaman bir dünya var diyorum kendi kendime. Her seferinde. Milyonlarca insan var. Neden hep bir şeye saplanıyorsun? Neden hep birine takılıyorsun? Basit ve hafif bir Noel filmini izlerken böyle kendime gelirim işte.

Bu sabah da kendimde Thor'u izleyecek hevesi bulabildim. Thor : Love and Thunder (2022) sadece 80lerin rock müzikleriyle dolu bir video klip derlemesi gibiydi. Müzik kliplerinin aralarında kendi aralarında eğlenen oscarlık oyuncuları, sanki güneşli bir öğleden sonra yolda rastlaşıp birbirlerine espri yapan eski dostları izler gibi. Ve birkaç filmdir, dizidir Marvel gözümüze gözümüze sokuyor bu çocuk olayını. Tamam anladık, bundan sonra yeni nesil gelecek. Anladık tamam mı Marvel? Yaşlıyız biz, bizim işimiz bitti, bizden umudu kestin.


Bir de bu sene ilk defa kendime doğumgünü hediyesi aldım. Kendim için iyi bir şey yapıyor olduğumu düşünerek aldım ama maaş gitti. Şimdiye kadar hep inat ediyordum ama biraz da dünyanın kurallarıyla oynamayı deneyeceğim bakalım. Bu sefer de olmazsa...Zaten kaybedecek neyim kaldı ki?

2 yorum:

  1. Öncelikle geçmiş olsun ve Peanuts Lucy'siz çok çok eksik olurdu. Kendisine ba-yı-lı-yo-rum <3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bana kendimle karşı karşıya kalıyormuşum gibi hissettirdiği için sinirimi bozuyor ama :D

      Sil

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...