20 Ekim 2012 Cumartesi

waffle denemesi

Foododelmundo'dan.
Tatlılara düşkünlüğümü baya baya anlamışsınızdır şu vakte kadar. Waffle'a da son birkaç senedir büyüyen, dizginlenemeyen bir sevgi beslemeye başladım, onu da dedim geçenlerde.
Komünyon ekmeği de böyle birşeymiş.
Tatlı takıntım ile etimoloji ve köken takıntım birleşince şimdi olaya şuradan giriyorum. Bizim bu waffle kelimesi ilk olarak Frenkçe olan "wafla" kelimesinden geliyor diyorlar. Wafla bal peteği ya da kek anlamlarına gelebilirmiş. 1185'te bu kelimenin Fransızca "walfre"ye, 13.yy.da Orta Hollandaca olan "wafele"ye dönüştüğünü görüyoruz. Sonradan Hollandaca daha çağdaş haline geldiğinde kelimemiz de "wafel"e dönüşüyor. 1725'te ise artık tam haliyle kelimemize kavuşuyoruz: Robert Smith adlı bir İngiliz'in kitabı Court Cookery 'de  "Waffles. Take flower, cream..." ifadesi ortaya çıkıyor. Waffle'ın isimlendirilmesi böyle bir yolculuğa sahipken hamurun yolculuğunun çok daha eskiye dayandığını söylüyorlar. İlk çıkış noktası 9.-10.yy.da Hristiyanların Hz.İsa'nın etini simgelediğine inandıkları komünyon ekmeğine dayandığı düşünülüyor.
Sonuçta günümüzde birçok çeşidi yapılır hale gelmiş durumda. Brüksel, Belçika, Liege, Amerikan, Hong Kong, İskandinav, Hollanda gibi isimleri var. Bizde daha çok Amerikan tarzı yapılıyormuş, ben iki çeşit yediğimi düşünüyorum (stroopwafeli saymazsak, o ayrı). Biri bu daha ince, daha yumuşak, içi hafif çiğ bırakılan ve çoğunlukla sandviç şeklinde servis edilen. Diğeri tabakta düz duran, daha kalın, gayet pişmiş, dışı kıtır içi puf, neredeyse kek gibi olan. Beni bu ikincisini seviyorum, bayılıyorum hatta.
Neyse en son bu stroopwafelin tadına bakmıştım. Ne vakittir de her canım çektiğinde kalkıp da cepa'ya mı mado'ya mı oraya buraya mı gideceğim elimin altında olamıyor mu şöyle bir  waffle ağacı diyordum. Kendi kendime. Sonunda birkaç hafta önce çıktık annemle, dolaşırken dedim anne bir waffle makinesi alalım. Annem dedi, o ne? Sonraki fotoğrafta annemle kafaları uzatmış, waffle standının arkasında waffle hazırlamakla uğraşan çocuğun üstünden gözlerimizi aşırarak o makineyi görmeye çalışmamız var. Anne bak, işte orada diyorum ben. Annem de tost makinesi gibi birşey o diyor. Öyle diyorum, bildiğin tost makinesi o. E o zaman niye bir daha para veriyoruz diyor annem. Elimde değil anne, çok mutsuzum, para harcamak istiyorum diyorum, ama içimden.
MomAdvice'tan
İşte birkaç yere-esse, boyner ve diğer tüm mutfak malzemesi elektronik eşya satan yerler- baktıktan sonra en hesaplı ve mantıklısı olduğuna karar verdiğim makineyi esse'den aldık (Kendimi ve saçma sapan alışveriş mantığımı mazur gösterebilmek için yalan söylüyorum şu an, tek sebebi esse'dekinin paketinin üstünde waffle makinesi yazıyor olmasıydı. Diğerlerinde hep tost makinesi yazıp, ama bunu da şunu da yapar yazıyordu).
essenso'nun mevzu bahis makinesi bu.
Ufak tefek beyaz bir makine bu. 3 ayrı aparatı var, waffle şekli veren, normal tost şekli veren bir de o üçgenimsi tost şeklini veren. Isıyı ayarlama gibi bir seçenek yok, fişi takıp çıkarıyoruz. Kullanım kılavuzunda yazdığına göre önce takıp ısı ışığının yanmasını ve sönmesini bekliyoruz. Söndüğü zaman ısı, pişirmek için uygun ayara gelmiş oluyor ve hamurumuzu döküyoruz. 10-15 dakika beklememizi söylüyor kılavuz yeterli pişirme için.
waffle yüzeyleri de böyle.
Şimdi tarif olarak ben netten bulduğum tarifi kullandım (kullandık yani, ben buldum annem yaptı, hakkını yemeyeyim). Nette üç şekilde tarif var. İlk iki grup tariflerde yumurtanın sarısıyla şeker çırpılıyor. Beyazıyla da vanilyanın bir kısmı çırpılıyor. Bu iki grubu sonradan birbirinden ayıran, birinde diğer malzemelerin yumurta sarılı karışıma eklenmesi ve beyazlı karışımın sonradan bunun üstüne eklenmesiyken diğerinde önce beyazlı karışıma diğer malzemelerin eklenmesi ve en son sarılı karışımın bunun üstüne eklenmesi. Üçüncü grup ise daha bir evlere şenlik. Direkt tüm malzemeyi karıştırın diyor. Tam hatırlamıyorum şu an ama biz sanırsam ilk gruptaki tarifi denedik. Önce sarısını şekerle çırpıp, onun üstüne diğer malzemeleri ekleyip karıştırdıktan sonra yumurtanın beyazı ve vanilyanın yarısını çırpıp bunların üstüne boşalttık.
Lezzetçi'den. Bu istediğim türden, kıtır ve puf.
İlk wafflelar pişerken fark ettim ki bizim bu kullanım kılavuzunda da tarifler var. Güzel güzel, çeşit çeşit waffle tarifini de koymuşlar meğerse. Ama o tariflerde 3 yumurta yazıyor, bizim kullandığımızda bir yumurta olmasına rağmen buram buram yumurta kokuyordu wafflelarımız. Hayatta denemem ben o tarifleri. Ha bir de bu konu var. Pek beğenmedim ben evde yaptığımız bu ilk denemenin ürünü waffleları. Birincisi, dediğim gibi yumurta kokuyordu ki tek yumurta koymamıza rağmen. İkincisi, makineden aldığımız ilk 5 saniye boyunca waffle şahane bir kıvamda oluyor. Böyle dışı çıtır, içi yumuşak sıcacık. Ama o 5 saniyenin sonunda anında lastiğe dönüyor. Böyle soğuk lastik gibi birşey oluveriyor.
Food.com'dan. Benim istemediğim tür bu.
Süsleme olarak o anda elimin altında ne buldumsa kullandım ben. Normal yediğimiz çikolatalı kakaolu fındık ezmesi olan sarelle, nutella, alpella gibi şeyden sürdüm önce. Onun üstüne bir muz vardı doğradım. Bir de bir kutu bonibonla, bu danettenin pudinglerimi ne onun üstünde küçük çıtır toplar oluyor ya rengarenk, o kalmıştı bir kenarda onu boşalttım üstüne.
Şimdilik makineyi üst rafa kaldırıp, koydum. Biraz daha tarif inceleyip, bir kez daha deneyeceğim. Gene bu kadar kötü olursa, artık makineyi az kullanılmış olarak buradan satışa çıkarmak zorunda kalırım gibime geliyor.

Food.Com'dan bir tarif : link
SeriousSeats'ten bir tarif : link
Lezzetçi'den tarif : link
Ab'bas Waffle'dan (ki öğle aralarında gidebildiğim en yakın wafflecı orası, gayet de güzel) bir diğer tarif : link
Foododelmundo'dan wafflelar : link

Mowielicious - kendinize bir güzellik yapın

Bu aralar beni en fazla süreyle - işte bir 5 dakika falan - mutluluğa yaklaştıran nadir şeylerden biri burası. Şahane bir yer, Mowie Kay şahane bir insan. Yani tabiki psikopat bir seri katil de olabilir orasını bilebilecek durumda değildim. Sadece bu "Mowielicious" a bakıyorum, okuyorum ve mest oluyorum. O kendisini bir yemek ve yaşam stili fotoğrafçısı olarak tanımlıyor. Ama Mowielicious'ta yaptığı bence bunların ötesinde. Ha tamam belki sadece mükemmel yemekler - çoğunlukla tatlılar - yapıyor ve onların mükemmel ötesi resimlerini çekiyor, arada gittiği gezdiği şehirlerin ülkelerin resimlerini çekiyor, yemeklerini anlatıyor ama tüm bunlarla aslında okuyanda bakanda hissettirdikleri çok daha ötesi. Bilemem, en azından benim için öyle. Arada açıp bir beş dakika boyunca o gözlere mideler bayram resimlerine bakıyorum. Denemeye bile teşebbüs etmeyeceğim o güzelliklerin tariflerine ise sırf meraktan bakıyorum. Mutlu oluyorum öyle, hayat hep öyleymiş, Mowielicious evrenindeymişim gibi hissediyorum.
Bir de bu pastayı doğumgünüme istiyorum :)
Pasta burada : http://www.mowielicious.com/home/page/6/
Mowie Kay'in güzellik evrenine de şöyle ulaşabilirsiniz : http://www.mowielicious.com/home/

18 Ekim 2012 Perşembe

“bir akvaryumda yüzen iki kayıp ruhuz, seneler boyunca koşuşturup duran aynı yolda, ne bulduk sonunda, o eski, tanıdık korkulardan başka.”

17 Ekim 2012 Çarşamba

Sherlock Holmes ile durmak yok yola devam : Şüphe Asla Uyumaz

Martı Yayınları'nın Sherlock Holmes serisine - kütüphanenin kitapları satın alış hızına paralel olarak - devam ediyorum tahmin edebileceğiniz gibi. Serinin ilk iki kitabını, Akıl Oyunlarının Gölgesinde ve Suç Detayda Saklıdır, ve dahi bu arada 2 sezon Sherlock dizisi, bir çizgi roman şeklindeki Baskerville Laneti'ni yiyip yuttuktan sonra Sherlock ve Watson maceralarıma Şüphe Asla Uyumaz ile devam ettim.
Ve bu kitapla birlikte Sherlock cahilliğimin bir miktar tozunu pasını almaya başlamış oldum. Efenim, Sir'ümüz spiritüelimiz Arthur Conan Doyle, zamanında 60 tane Sherlock Holmes hikayesi yazmış 1887 ile 1927 arasında yayınlanan. Tüm bunlar 4 roman ve 5 seri halinde hikaye kitabıyla yayınlanmış. 

(Listemizi Sherlockian'a borçluyuz bu arada. Türkçe isimler kitaplarda geçen hikaye isimleri, romanların ve kitapların isimleri ise birebir çeviri. Bir de Martı'nın ilk kitabındaki hikayelerin isimlerini koyamadım.)
Şimdi Martı Yayınları nasıl bir güzellik yapmış onu diyeyim. Bu listedeki hikaye kitaplarını aynı o sıraya göre çevirmiş ve yayınlamakta. Benim yeni fark ettiğim olay bu, zekamın derecesi müthiş evet. Neyse işte böyle güzel güzel sırasına göre yayınlıyor ama isimlerini herhalde Türk okuyucular için daha teşvik edici olacağını düşündükleri hallerde çevirmişler. Olsun o kadar kusur kadı kızında da olur. Şimdi durum bu olunca ister istemez aklıma şöyle bir şey geliyor, geri kalan 2 hikaye kitabını da yayınlayacak mı Martı aynı özenle? Eğer yayınlayacaksa yaşadık, ben pek sevdim bu işi. (Bir de yazıyı yayınladıktan sonra gördüm, Gerçekler Kanıt İster adı altında 4.bir kitap daha çıkarmış Martı : http://www.dr.com.tr/Kitap/Sherlock-Holmes-Gercekler-Kanit-Ister/Sir-Arthur-Conan-Doyle/Edebiyat/Roman/Polisiye/urunno=0000000410561)
Bunlar dışında piyasada sayamayacağımız kadar çok Sherlock kitabı var tabi. En basiti kütüphanede bile Dörtlerin Yemini ile Korku Vadisi'nin birer kopyasını gördüm ben geçende. Bu 60 hikayelik listeye baktığımda geriye 23 Sherlock olayı bırakmışım onu görüyorum. Demek ki yolu yarılamış gitmişim, az kalmış, siz düşünün halinizi.
(ReadSherlock ve böyle bir liste de mevcut.)

Bu da ustadan Sherlock Holmes ve diğer şeyler üzerine birkaç kelam.

14 Ekim 2012 Pazar

If you want the world and the worlds beyond it

Loco Memoriis adlı blogda gördüğüm sevimli bir yazı bu, "A Girl You Should Date".

"Reading is sexy"
Date a girl who reads. Date a girl who spends her money on books instead of clothes. She has problems with closet space because she has too many books. Date a girl who has a list of books she wants to read, who has had a library card since she was twelve.
Find a girl who reads. You’ll know that she does because she will always have an unread book in her bag. She’s the one lovingly looking over the shelves in the bookstore, the one who quietly cries out when she finds the book she wants. You see the weird chick sniffing the pages of an old book in a second hand book shop? That’s the reader. They can never resist smelling the pages, especially when they are yellow.
She’s the girl reading while waiting in that coffee shop down the street. If you take a peek at her mug, the non-dairy creamer is floating on top because she’s kind of engrossed already. Lost in a world of the author’s making. Sit down. She might give you a glare, as most girls who read do not like to be interrupted. Ask her if she likes the book.
Buy her another cup of coffee.
Let her know what you really think of Murakami. See if she got through the first chapter of Fellowship. Understand that if she says she understood James Joyce’s Ulysses she’s just saying that to sound intelligent. Ask her if she loves Alice or she would like to be Alice.
It’s easy to date a girl who reads. Give her books for her birthday, for Christmas and for anniversaries. Give her the gift of words, in poetry, in song. Give her Neruda, Pound, Sexton, Cummings. Let her know that you understand that words are love. Understand that she knows the difference between books and reality but by god, she’s going to try to make her life a little like her favorite book. It will never be your fault if she does.
She has to give it a shot somehow.
Lie to her. If she understands syntax, she will understand your need to lie. Behind words are other things: motivation, value, nuance, dialogue. It will not be the end of the world.
Fail her. Because a girl who reads knows that failure always leads up to the climax. Because girls who understand that all things will come to end. That you can always write a sequel. That you can begin again and again and still be the hero. That life is meant to have a villain or two.
Why be frightened of everything that you are not? Girls who read understand that people, like characters, develop. Except in the Twilight series.
If you find a girl who reads, keep her close. When you find her up at 2 AM clutching a book to her chest and weeping, make her a cup of tea and hold her. You may lose her for a couple of hours but she will always come back to you. She’ll talk as if the characters in the book are real, because for a while, they always are.
You will propose on a hot air balloon. Or during a rock concert. Or very casually next time she’s sick. Over Skype.
You will smile so hard you will wonder why your heart hasn’t burst and bled out all over your chest yet. You will write the story of your lives, have kids with strange names and even stranger tastes. She will introduce your children to the Cat in the Hat and Aslan, maybe in the same day. You will walk the winters of your old age together and she will recite Keats under her breath while you shake the snow off your boots.
Date a girl who reads because you deserve it. You deserve a girl who can give you the most colorful life imaginable. If you can only give her monotony, and stale hours and half-baked proposals, then you’re better off alone. If you want the world and the worlds beyond it, date a girl who reads.
Or better yet, date a girl who writes.

13 Ekim 2012 Cumartesi

stylescope testi

Bunlar böyle rastladığımda çözüp çözüp biriktirdiğim testler. "Reader" testinden çok daha eğlenceli ve daha kesinlik sağladığı ortada HomeGoods'un bu ev dekorasyonu ve kişilikler arasında bağlantı kuran testi. Hoşunuza gidiyorsa böyle şeyler bir bakın derim. Bana zaten bilmediğim bir şey söylemedi, Traveler çıktım,
Bu da Traveler'ı temsil eden görüntü
"The Traveler is curious about all the corners of the world, whether she's visited them or dreams of going. She welcomes stories into her home through the finds of hidden bazaars and curio counters the world over. She doesn't just look forward to her next trip; she lives abroad in her own home everyday." dedi.
Eğlenceli aslında, baya bir uğraşmışlar.
Teste şuradan ulaşabiliyorsunuz : http://www.homegoods.com/stylescope/

"ne tür bir okuyucuyuz ki" testi gibi bir şey

Booklicious'ta rastladım buna. Bayılırım böyle testleri çözmeyi, anketleri doldurmayı ondan. Neyse, Romantic çıktım ben, doğru mudur bilmem.

Previously on Neverland { 29.06 - 26.07}

 Yaz gelince, üstümde güneş parlamaya başlayınca bana bir her şeyi yapabilirim hissi geliyor her sene. Çoğunlukla. Tabi bu his, gün içinde b...