tolkien etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tolkien etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Mart 2017 Çarşamba

Silmarillion üzerine

"Silmarillion, Kadim Günlerin, bir başka deyişle Dünya'nın İlk Çağı'nın bir anlatısı niteliğinde." diyor Christopher Tolkien 1977'de yazdığı Önsöz'e başlarken. Doğru ama Silmarillion adı altında yayınlanan bu koca kitap sadece İlk Çağ'ı içermiyor esasında. Ainundalë ile yani Ainur'un Müziği ile başlıyor, Valaquenta ile devam ediyor. Quenta Silmarillion ile Silmarillerin Tarihi'ne bir dalıyoruz ardından ki ne dalış. Kitabın ana anlatısını, göbeğini oluşturan Silmarillerin peşinde, bizim bildiğimiz Elflerin ve İnsanların ve Cücelerin yaradılışına şahit oluyoruz bir bir. Ainur'un yüce ve güzel müziğinden yavaş yavaş karanlığa ve yıkıma geçilen noktada ise Akallabeth anlatısı başlıyor, işte o başımızın belası Güç Yüzükleri'nin nasıl ortaya çıktığını okumaya başlıyoruz. Numenor çöküyor ve Üçüncü Çağ'ın alevlerinde koşuyoruz. Yani öyle ki, Ainur'un müziğinin ilk notalarına binip çıktığımız yolculuğu, beyaz geminin Kadim Batı'ya yol alışıyla bitiriyoruz. Bir anlamda, bizim deyimimizle Orta Dünya'nın tüm bir tarihini okuyoruz.
Bu şekilde aslında birer birer ortaya çıkmış diğer kitapların Hobbit'in, Yüzüklerin Efendisi'nin, Hurin'in Çocukları'nın hikayelerine kocaman bir özet almış oluyoruz. Ama en güzeli Tolkien bu cilt ile neyi neden nasıl yaptığını, ona neyin yazdırdığını anlatıyor. "Zaman, gelişim ve içerik bakımından, yazdıklarım benimle başladı; gerçi benden başkasının ilgilenmesini de ummuyordum." diyor. 1951'de Collins yayınevinde editör olan Milton Waldman'a yazdığı mektubun metninde okuyoruz bunları. "(...)çok temel meraklarımdan biri mit (alegori değil!) masal ve hepsinden çok, masalla tarihin kıyısında duran bir kahramanlık hikayesi yazmaktı."
Yola çıktığındaki haline mesela "Öğrencilik günlerimde henüz bilimin ve hikaye anlatımının zıt kutuplarının ayrı meraklar değil, birbirinin ayrılmaz parçası olduklarını öğrenip tecrübe etmemiştim." diyor.
Kendinden önceki anlatılar içinde örnek almak üzere incelediklerine dair eleştirisi de oluyor. "Daha da önemlisi fazlasıyla Hristiyan öğeler barındırıyorlardı ve dinsel bir nitelik kazanmışlardı. Tam anlamlandıramadığım sebeplerden ötürü bu bana çok tehlikeli görünüyor. Mit ve masal tüm diğer sanatlar gibi, çözümleri noktasında ahlaki ve dinsel gerçekleri (ya da hataları) içermeli ve yansıtmalıdır, ama 'gerçek' dünyada karşımıza çıkan bilindik anlamıyla ve açık bir şekilde değil."
En baştaki düşünceleriyle sonunda ortaya çıkan şeyi karşılaştırıyor, eleştiriyor, "(...)(eğer becerebilseydim) bazılarının Kelt olarak nitelediği zarif, kolay bulunmaz güzelliğe (esasında bunlar ancak esaslı kadim Kelt hikayelerinde vardır) sahip, 'yüksek' bir tınıda olacaktı;(...)", kendini eleştiriyor sonunda "Saçma." diyerek.
Ama asıl yazdığı şu paragrafta - eğer çok cüretkar olmayacaksa bunu demem - kendimi hissettim, daha doğrusu daha önce size de anlattığım, nasıl yazdığım neden yazdığım durumunu resmen 60 yıl öncesinden satırlarda, onca yıl sonra ustamız olmuş bir aklın kaleminde okumak...çok değişik hissettirdi. "Tabii böylesine kibirli bir amaç, kendiliğinden gelivermedi. Önce tek tek hikayeler oluştu. Sanki 'vahiyle gönderilmiş' şeyler gibi zihnimde belirdiler; onlar birbirinden bağımsız olarak gelirken, bağlantılar da yavaş yavaş oluştu. Sürükleyici ve durmadan bölünen bir çalışma (özellikle zihnim, hayatın gereklerini bile bir yana bırakıp, diğer tarafa kaydığından ve dilbilime adandığından beri): Yine de daima, bir şey 'keşfetmekten' çok, zaten 'orada' bir yerde duran şeyleri kaydediyormuşum gibi bir hisse kapılırdım." diyor Tolkien usta. Hadi bir şey yazayım diye oluşmadığını bu yazdıklarımızın, zaten bizimle olduklarını ve kendiliğinden dışarı fışkırmaya çalıştıkları için yazdığımızı, bilinçli bir şey olmadığını bunun, Hemingway'in de dediği gibi bir çeşit "kanamak" olduğunu o da böyle ifade ediyor işte.
ohh Tolkien baba, mis...
Fantastik türünün bir türlü bitmek bilmeyen belası "alegori" hakkındaki düşüncelerini de yazıyor bir yandan, sihre bakışını ve yazdığı dünyadaki kullanımını da. Elflerin ölümsüzlüklerinin sınırını ve durumunu, İnsanların ölümlülüğünün getirilerini, saf ışığın parıltısı olan Silmarillerin neyden meydana geldiğini, Güneş'in ve Ay'ın kendi mitlerini, Elflerin düşüşünü, Üçüncü Çağ'da birlikte at koşturduğumuz kahramanlarımızın soy ağaçlarının ilk dallarını anlatıyor. Biraz didiklediğimizde, dünya mitlerine şöyle bir daldığımızda bizim de fark ettiğimiz, esinlendiği anlatıları o da belirtiyor. "Silmarillerin ve Güneş'ten önceki ışık'ın yeniden keşfedildiği savaş, çok fazla benzemese de, sanıyorum ki kaynağını en çok Ragnarök adlı İskandinav mitinden alıyor." diyor mesela. "Turin'in (tamamıyla uymasa da bu türde bir mit kahramanları içinde) Volsung Sigurd, Oedipus ve Finli Kullervo'ya benzer bir yazgısı olur."
Bu şekilde Arda'nın, Orta Dünya'mızın ağacından, çiçeğine, böceğine her bir adımını karış karış yaratılırken okuması yalnız, biraz zahmetli bir işe dönüşüyor aklınızda olsun. Bir yanda çizelgeler, tablolar, listeler oluşturarak okumakta, her bir satırla birlikte kendi haritanızı çiziktirmekte fayda var, yoksa dağ bayır nehir kayboluyor insan. Tabi bir de Rus Edebiyatı okuyormuşçasına isim enflasyonu da cabası.
Benim elimde İthaki'nin Ağustos 2011 tarihli 3.basımı var, 5.kattaki balkonumdan aşağıya hedef aldığım bir canlıyı parçalamakta birebir 689 sayfa kadar haritalar, soy ağaçları, isim listesi, açıklamalar barındırıyor. Yazı boyutu, sayfa düzenleri falan iyi, okumak için rahat ama ne ön kapaktaki o beyaz fon üstüne altın rengi ejderhayı ne de arka kapaktaki pikseli düşmüş gibi görünen ejderhalı resmi beğendim ben. Silmarillion ya hani, insan çok daha farklı, çok daha zarif bir şeyler bekliyor haliyle.
Böyle koskocaman, sihirli bir masal aslında Silmarillion tümden bakıldığında ama masallarda bile insanın insan olduğunu da unutturmayan bir masal nihayetinde. "Ve işte o günlerde, insanlar ellerine silahlarını alıp, incir çekirdeğini doldurmayan sebeplerle birbirlerini katlettiler, çünkü artık en ufak şeye sinirlenir olmuşlardı; insanlar, Kral'a, efendilere, ya da hiçbir alakaları olmayan birisine karşı kötü sözler etsinler de, Kral'ın adamları gelip zalimce öç alsınlar diye, Sauron ve emrine soktuğu kişiler, ülkenin dört bir yanında dolaşıp insanları birbirlerine düşürüyorlardı. Yine de Numenoreanlar, uzunca bir süre gelişip büyüdükleri hissine kapıldılar, çünkü mutlulukları artmasa da, aralarındaki zenginler servetlerini büyüttükçe büyütüyorlardı."
Ne diyelim. İyki orada bir yerden bize anlattın hepsini Tolkien baba.

[Şimdilik nette karşılaştığım en ucuz fiyat 16,5 tl ile d&r'ın web sitesinde.]

3 Ekim 2012 Çarşamba

Bir Tolkien derlemesi : Hurin'in Çocukları

Biraz da yaşımdan olsa gerek, ben Tolkien'le ve Orta Dünya'yla çok geç tanıştım. Peter Jackson o filmleri yapmasa çok daha sonralara kalabilirdi tanışmam. Ama malum, sene 2001'de Yüzük Kardeşliği büyük sansasyonla sinemalara ulaştı, ben de liseye yeni başlamış bir ergen olarak koştura koştura gittim gördüm.
İlk filmle birlikte Orta Dünya'ya adım atmış oldum. Bulabildiğim her türlü şeyi okumaya, öğrenmeye çalıştım o dönemde. İkinci film bir sene sonra vizyona girene dek ben, herkes kar üstünde dolanırken Uludağ'da otelin internet kafesinde oturup İki Kule'yi okuyup bitirmekle meşguldüm. Evet, ilk filmi gördüğümden ben o zamanlar için hikayenin gerisinde ne olduğu ilgilendiriyordu, o yüzden ikinci ve üçüncü ciltleri alıp okumakla meşguldüm. Birinci cildi üniversiteyi bitirene kadar okumayı akıl edememiştim.
Bu arada tabi Tolkien'in diğer yazdıklarından, toparlayamadan bu dünyadan göçüp gittiği kısımlardan, oğlu Christopher Tolkien'in titizlikle çalışıp bir araya getirdiklerinden haberim vardı, ilk başta vardı esasında ama el atamamıştım. Arada Silmarillion'a rastlayıp şöyle birkaç sayfa elime almıştım ama üniversite zordu, kötüydü, devam etmemiştim. Taki geçenlerde Idefix bu neredeyse her hafta farklı bir kitap setine uyguladığı indirim kampanyasını uygulayana dek. İndirimin de gazıyla siparişi verdim hemen, Yüzüklerin Efendisi olmasa bile aralarında, 6 Tolkien kitabı elime ulaştı.
Idefix'in kampanyası bitti tabi önceki hafta. Setin içinde Hobbit, Hurin'in Çocukları, Silmarillion, Tehlikeli  Diyardan Öyküler, Sigurd ile Gudrun Efsanesi, Roverandom yer alıyor. Hobbit'i önceki sene üniversitenin kütüphanesinde bulup okuyabilmiştim. Bu set elime ulaşmadan hemen önce de işyerinin kütüphanesinde Hurin'in Çocukları'nı buldum. Artık vaktidir deyip okumaya başladım. İlk etapta Yüzüklerin Efendisi'nde de hissettiğim şeyi yaşadım, kolay kolay okuduğumu anlayamıyordum. Tolkien en sevdiğim yazarlar listemin ilk 5'inde bir isimdir her zaman (evet beşinde çünkü öncesinde bir Jules Verne, bir Rowling, bir Austen gibi isimler var) ama nedense Hobbit dışında okuduğum kitapları - ki sanırım bu durumda çok da değil sadece Yüzüklerin Efendisi ciltleri ve işte bu Hurin'in Çocukları - beni ilk başta zorladı hep. Kolay kolay neredeyim, kiminleyim algılayamıyorum kitabın içinde. Olayları birbirine zor bağlıyorum, hafızam hakikaten kötüdür zaten. Onun üzerine bir de cahilliğim ekleniyor sanırım. Orta Dünya cahilliğim. Bildiklerimin ne kadar sınırlı ve üstünkörü olduğunu düşünürsek bu kadar zorlanmam normal aslında. Kitap ancak ilerledikçe, ben karakterlerin omzuna konup dünyayı net görebildikçe anlamaya başlıyorum. Hurin'in Çocukları'nda da aynı şekilde ilerledim. Önce kim, kimin akrabası, kim nerden gelmiş, nereye gidiyor, iyi kim kötü kim, insan kim elf kim onları kafamda netleştirdim. Sonra yola koyuldum Hurin oğlu Turin ile.
Oğlu Tolkien de belki benim gibi kafası karışıkları düşünmüş olacak ki kitabın hem başına hem de sonuna en az bir kitaplık daha açıklama koymuş. Bu kitabı oluşturan hikayeler şuradaydı, babam onları şu zaman yazdı şuraya götürdü, bir kısmı öbür taraftaydı, ben hepsini şuna göre topladım, şu kısımları şöyle birleştirdim diye uzun uzun anlatıyor. Her yerde 1917-18 civarında Tolkien'in bunu yazmaya başladığı ama yarım bıraktığı yazıyor mesela ama oğlu Tolkien daha iyi açıklıyor durumu. Baba Tolkien'imiz dönem dönem çeşitli şekillerde yazmaya, oluşturmaya devam etmiş aslında Hurin'in ve çocuklarının hikayesini. Diğer kitaplarda da geçen pek çok bölümü varmış zaten bu hikayenin. Oğul Tolkien'in örneklerle gösterdiği üzere, karakterlerin pek çok kitapta karşılaşıyor esasında, içiçe geçiyor öyküler.
Anlattığı ise basitçe, hobbitlerin Orta Dünya'ya gelmelerinden önce ilk kötülüklerden olan Morgoth'un kendisine karşı savaşan insanlardan Hurin'i tutsak edişi ve onun lanetinin ailesini paramparça edişi. Yaklaşık 400 sayfa boyunca hem oğul Tolkien'in yazım süreci üzerine açıklamalarını hem de Hurin'in çocukları Turin, Urwen ve Nienor'un akıbetlerini okuyoruz. Ki benim diyen Türk filmine, küçük emrah senaryosuna taş çıkarır cinsten, öyle diyeyim.
Hador Altınbaş bir Edain beyiydi ve Eldar tarafından çok sevilirdi. Ömrünün sonuna dek, ona Hithlum'un Dor-lómin denen bölgesinde geniş topraklar veren Fingolfin'in beyliği altında yaşadı. Kızı Glóredhel , Brethil İnsanları'nın beyi olan Halmir oğlu Haldir ile evlendi; ve aynı düğünde, oğlu Uzun Galdor, Halmir'in kızı Hareth ile evlendi.
Galdor ile Hareth'in iki oğlu oldu: Húrin ile Huor. Húrin üç yaş büyüktü, ama boyca, akrabaları arasındaki diğer erkeklerden daha kısaydı; bu konuda annesinin halkına çekmişti, ama başka her konuda dedesi Hador'a benziyordu, vücudu güçlü, mizacı ateşliydi. Ama onun içindeki ateş istikrarlı yanıyordu ve iradesi son derece sağlamdı. Kuzey İnsanları arasında, Noldor öğütlerini en iyi bilen oydu. Erkek kardeşi Huor uzun boyluydu; kendi oğlu Tuor dışında, Edain içindeki en uzun boylu kişiydi ve hızlı koşardı; ama yarış uzun ve zorluysa, eve ilk varan Húrin olurdu, çünkü o, yarışın sonunda da, başındaki kadar hızlı koşardı. İki kardeş birbirini çok severdi ve gençliklerinde birbirlerinden nadiren ayrıldılar.
Húrin, Bëor Evi'nden Bregolas'ın oğlu Baragund'un kızı Morwen ile evlendi; yani Morwen Tek-Elli Beren'in yakın akrabasıydı. Morwen siyah saçlı ve uzun boyluydu, ve bakışlarındaki ışıltı, yüzündeki güzellik yüzünden insanlar ona Eledhwen, Elf-ışıltısı lakabını vermişti; ama mizacı sert ve gururluydu. Bëor Evi'nin hüzünleri Morwen'in yüreğini kederlendirmişti; çünkü o, Bragollach'ın yıkılmasının ardından, Dorthonion'dan Dor-lómin'e sürgün olarak gelmişti..
Yalnız basımlar üzerine birkaç şey söylemem gerek. Şimdi ben kitabı kütüphanedeki basımdan okudum ya, şu an elimde Idefix'tn sipariş ettiğim eylül 2007 basımı var ve ufak da olsa farklılıkları var. Kütüphanedekinde ki bundan eski olması imkansız - basım olarak - sonunda soy ağaçları var. Idefixten aldığımda yok. Diğer 5 kitapsa - kitapçıda bakıp incelemedim ama - sanki aynı düz beyaz kapağa isimleri aynı altın rengi mürekkeple basılıp yollanmış gibi. 5'i de sanki korsan basım kitaplar gibi, ben sipariş verdiğimde o an basıp, kapaklarını da hepsinin aynı olacak şekilde gelişigüzel yapıp yollamışlar gibi. Çok mu titizleniyorum bilmiyorum ama tuhafıma gitti. Zaten kapakların üstündeki yazılar da kurumadan paketlenmiş gibi, kapağın üzerine bulaşmış, dağılmış.
Neyse, demem o ki siz de henüz benim gibi Tolkien cahiliyseniz bir an önce başlamanızda yarar var. Pişman olmayacağınız kadar incelikle bezenmiş bir aklın ürünü bir dünya çünkü.

15 Temmuz 2011 Cuma

Ustanın "Hobbit"i : Oradaydık ve Şimdi Buradayız

Biliyorum kötü bir zamandayız, günlerdir herşey pek de iyi gitmiyor. Morallerimiz olabilecek en düşük seviyede. Ya da çoğumuzun. Yok ya da sanırım pek azımızın. Çoğu kişi hiçbir şey yokmuş gibi -ki esasında düşününce onlara dokunan hiçbir şey yok- hayatlarının zevkini çıkarmaya devam ediyor. Neyse sinirlerim yeterince bozuk kurduğum cümlelerden de anlaşılabileceği üzere. En son bitirdiğim "Hobbit : Oradaydık ve Şimdi Buradayız" dan bahsedecektim normalde. Ama anlatabilecekmişim gibi gelmiyor. O yüzden bu seferlik "anlatılanları" derleyip toparlayıp sunacağım.
Öncelikle benim okuduğum, internetteki bir elektronik kitap blogundan yüklediğim bir kopyasıydı kitabın. Altıkırkbeş-Mitos ortak yayını, Emel İzmirli tarafından çevrilmiş bir Temmuz 1996 baskısı.

Hobbit nedir sorusuna Ekşi Sözlük'ten şöyle cevap verilmiş:
"orta dünya nın konuşan ırklarından ve özgür halklarından biri. anduin vadisi boyunca huzur içinde yaşayıp üçüncü çağ a dek diğer ırkları tarafından dikkate alınmadılar ve ilk olarak üçüncü çağ 1050 yılında ortaya çıktılar. o dönemde hobbitler üç ana gruba ayrılmışlardı;samanpostlular, kılayaklar ve ülkenler. kasvetormanı ndan etrafa yayılan kötülükler yüzünden batıya doğru göç ettiler ve sonunda üçüncü çağ 1601 de shire bölgesine ulaşarak bu bölgeye yerleştiler. bir bölümü gezgin olan ve ferah çayırlar da yaşayan bir ülken kolonisi dışındaorta dünya daki tüm hobbitler burada ve bree de toplanacaktı. westron un bir taşra diyalekti olan hobbitçe yi kullanırlar ve kendilerine (bkz:kuduk) adını verirler. sindarin dilinde periannath ya da periain, westron dilinde buçukluk diye isimlendirilirler. aynı zamanda "küçük halk" ve "küçük ahali" de denir. tolkien in hobbit kelimesini "delik açanlar" manasına gelen eski kuzey dillerinden birindeki "holbytlan" dan ürettiğine inanılır."(p l u c k, 06.04.2005 15:50 ~ 26.01.2009 15:05)
"the hobbit'te şöyle tanımlanmışlardır: az bulunur hale gelmeleri ve bize verdikleri isimle büyük halk'tan uzak durmaları yüzünden, bugünlerde onları biraz tanımlamak gerekecek sanırım. hobbitler neredeyse yarı boyumuzda, sakallı cücelerden bile kısa, minik bir halktır (veya halktı). hobbitlerin sakalı yoktu. sizin ya da benim gibi koca bir aptalın, onların bir mil öteden duyabileceği, bir fil gibi gürültüler çıkartarak etrafına bakınmadan yaklaştığında, hızla ve sessizce ortadan yok olmalarına yardım eden sıradan günlük sihirleri dışında ilginç bir numaraları yoktur. göbek bağlamaya eğilimlidirler; parlak renklerde (genelde yeşil ve sarı) giysiler giyerler; ayakları, saçlarına (kıvırcık) benzeyen gür, kahverengi kıllarla ve kalın bir deriyle kaplı olduğu için ayakkabı giymezler; uzun ve becerikli, kahverengi parmakları, tombiş yüzleri ve (eğer mümkünse, özellikle günde iki kez yedikleri akşam yemekleri sonrasında) attıkları gür, şakrak kahkahaları vardır."(yuzdeyuzipek, 22.11.2009 00:57)

YüzüklerinEfendisi.Com'da ise Hobbitler şöyle tanımlanmış:
"-Hobbitler: Yarıminsanlar (Halfling) da denir. İnsanlarla akraba olabilecekleri düşünülür fakat boyları çok küçüktür. (60-100cm) Kovuk adını verdikleri konforlu deliklerde yaşayan, neşeli, gürültücü, altı öğün yemek yiyen, ömürleri insanlardan uzun, garip tüylü ayakları olan, barışçıl bir ırktır. Ortadünya'daki diğer ırklarla ilişkileri olmasına rağmen umursamaz yapıları ve keyiflerinin kaçmasından duydukları korku nedeniyle çok fazla gezgin değildirler. Onlar için huzurlu bir hayat demek; kovuklarında oturup kendi iş-güçleri arasında Pipo otu tüttürmek olarak tanımlanabilir. Övündükleri bir özellik ise Ariflerin bile içmekten hoşlandığı Pipo otu sanatını keşfetmiş olmalarıdır."

Geldik.Com'da da kitap şöyle özetlenmiş:
"Başlangıçta her şey normaldi. J.R.R. Tolkien bir profesördü. 1937`de kendi çocukları için bir masal yazdı. Tüm iyi masallarda olduğu gibi bu masalda da cüceler, ejderhalar ve ejderhaların el koyduğu altınlar vardı.
Bilbo Baggins, hiçbir hırsı olmayan ve rahatına düşkün bir Hobbitti. Bir gün birçok Cüce ve bir Büyücü gelip ondan ejderin el koyduğu altınları çalmasını istedi. Zavallı Bilbo, hırsız olmadığını anlatmaya çalışa dursun, kafile gönülsüz bir hırsızla yola koyulmuştu bile...
Hırsızlıktan, Dünyadaki en kudretli şeyi yanında gezdirerek Yüzüktaşıyıcılığa yükselen Bilbo Baggins’in macerası, yaşadığınız dünyayı kötülükten kurtarmak için yapılan en görkemli yolculuğun hikayesidir.
Bu yolculukla birlikte Tolkien, yeni bir dünya ve onu çok seven uzun saçlılar kuşağının ve devamındaki çağların başucu eserlerini yarattı."
Tolkien'in yaşam öyküsü ise YüzüklerinEfendisi.Com'da şöyle verilmiş:
"John Ronald Reuel Tolkien 1892 yılında Güney Afrika'da doğuyor, 1911 yılında Oxford'a kaydolup eski İngilizce, eski Almanca ve eski Fince okuyor ve 1. Dünya savaşından sonra Leeds Üniversitesi'nde doçent oluyor. Notlarından öğrendiğimize göre Tolkien 1. Dünya savaşı sırasında cephe gerisinde aldığı görevler esnasında sonradan Middle Earth'de yaşayacak olan Elf lerin dili olan Quenya'yı tasarlamaya başlıyor. Quenya tamamen kendine ait sözcükleri ve gramer yapısı olan, başka bir dilin bir şekilde kodlanması ile yapılmış olmayan bir dil. Ve Quenya ile birlikte Tolkien'in zihninde çok çok çok öncelerinin dünyasını oluşturma fikri başlıyor.
Tolkien'in çalışmalarına yön veren, bir takım arkadaşları ve öğrencileri ile kurduğu kulüpler. Bu kulüplerde Tolkien ve öğrencileri eski dillerde anlatılan masalları anlatıyorlar birbirlerine. Oxford'a profosör olarak girdikten sonra "Inklings" adı altında bir grup kuruluyor ve Tolkien'in dünyası da şekillenmeye başlıyor.
Tolkien uğraşlarının ilk ürünü 1937 yılında yayınlanan "The Hobbit" oluyor. Tüm dünya -farkında olmasa bile- ilk kez elfler, büyücüler, kovuklarda yaşayan hobbitler, cüceler ve Orta Dünya ile tanışıyor. Bugün tüm dünya üzerindeki ister yazılı, ister görüntülü olsun tüm kitap, film vesairelerde kullanılan elinde asası, uzun sivri şapkası, bembeyaz sakalları ve cübbesi ile tipik bir büyücü imajı ilk kez Hobbit'te büyücü Gandalf ile ortaya çıkıyor ve onunla özdeşleşiyor.
Hobbit doğal olarak edebi çevrelerce pek dikkate alınmıyor, hatta eski diller konusunda bu kadar saygın bir profesörden çıka çıka bir "masal" çıkması bazılarını sinirlendiriyor. Tolkien Hobbit hakkında çıkan eleştirilere hiç kulak asmamış olacak ki çalışmalarına tüm hız devam ediyor ve en sonunda 20.yy nin tüm dünya tarafından en başarılı sayılan romanı The Lord Of The Rings - Yüzüklerin Efendisi - ortaya çıkıyor. Hobbit'in hemen arkasından Yüzüklerin Efendisi'ni okuyan bir okuyucu ikisinin arasındaki farkı algılayabilir. Kimbilir Hobbit belki de gerçekten Tolkien'in yalnızca çocukları için yazdığı bir romanken tesadüf eseri basılmıştır. Ama Yüzüklerin Efendisi'nin öyle olmadığı daha ilk bölümlerde anlaşılıyor, artık iyice olgunlaşmış olan Middle Earth'ün tüm ağırlığı hissedilebiliyor.
Tolkien ölümü olan 1973 yılına kadar çalışmalarını sürdürüyor, Middle Earth hakkında başka kitaplar yazıyor. Bu kitaplardan en önemlisi ölümünden sonra oğlu Christopher Tolkien tarafından yayına hazırlanan Silmarillion oluyor. Bu kitapta Tolkien Middle Earth ün binlerce yıllık tarihini anlatıyor. Oğlu babasından kalan mirası güzel bir şekilde devam ettiriyor ve neredeyse babasının bütün notlarını kitaplaştırarak büyük bir Middle Earth tarihi ortaya çıkarıyor.
Tolkien'in Middle Earth'ü ve onun üzerinde yaşanan olayları anlattığı kitapları ister edebi çevreler tarafından sevilsin, ister nefret edilsin, iş artık bir grup otoritenin elinden çıkmış durumda. Tüm ülkelere yayılmış milyonlarca Tolkien hayranını bir kenara bırakın, Tolkien'in eserlerinde geçen isimler ile şirketler kurulmuş, sanatçılar bu isimleri kullanmışlar (İngiliz Sting'in ismi Hobbit ve LOTH'da adı geçen bir kılıcın ismi, Marillion adlı Rock grubunun ismi Silmarillion'dan geliyor vb..). Tolkien'in eserlerindeki sahneler ressamlar tarafından canlandırılmış ( belli bir kalitede olan 300 ün üzerinde illüstrasyon mevcut). Yüzüklerin Efendisi pek çok ülkede tiyaro oyunu olarak sahnelenmiş, bilgisayar oyunları, masa üstü kart oyunları yapılmış ve tamamen kendine ait başka bir kültür barındıran FRP (fantasy role playing) adı verilen oyunların ortaya çıkmasını sağlamış.
John Ronald Reuel Tolkien 3 Ocak 1892'de İngiliz sömürgesi olan Güney Afrika'nın Bloemfontein şehrinde doğdu. Ronald'ın babası Arthur Tolkien banka müdürü idi ve aslen İngiltere Birmingham'lı olan aile kendilerine yeni bir hayat kurmak amacıyla Güney Afrika'ya yerleşmişti. Fakat iklimin getirdiği olumsuzluklar kısa zamanda anne Mabel'i Ronald ve küçük kardeş Hilary'i de alıp İngiltere'ye dönmeye itti. Aile bir süre sonra baba Arthur'un da dönmesi ile eski günlerine kavuşacaktı. Fakat 15 Şubat 1896'da Güney Afrika'dan Arthur'un ölüm haberi geldi. Bunun üzerine Mabel çocukları alıp küçük bir köy olan Sarehole'a yerleşti. Bu köy Ronald da derin etkiler bırakacak ömrünün kısa bir süresini burda geçirmesine rağmen hayallerinde yarattığı Hobbit diyarı Shire ile defalarca Sarehole'u ziyaret edecekti. Sarehole'da Tolkien'i etkileyen sadece yemyeşil doğası değildi. Köy yakınındaki Moseley Bataklığı, kardeşi Hillary ile her zaman oynamaya gittikleri Cole Bank Road değirmeni ve devamlı kendilerini kovaladığı için "Beyaz Org" adını taktıkları değirmencinin oğlu da Ronald üzerinde derin izler bıraktı.
Ronald Birmingham'daki King Edward's Okulu'na başlayınca aile bir kez daha taşınmak zorunda kaldı. Fakat bir süre sonra aile tekrar taşınmak zorunda kaldı ve Ronald yeni taşındıkları Oliver Road'a yakın olan St.Philips okuluna verildi. Bir sene sonra burs kazanınca tekrar King Edward's Okulu'na dönen Ronald bir kaç sene sonra 1904 yılında şeker hastalığı yüzünden annesi Mabel'i kaybetti. Bunun üzerine çocuklar teyzeleri Beatrice'in yanına gitti ve Peder Francis Morgan'ın gözetimine verildi. King Edward's Okulu'nda iken Ronald'ın dillere büyük yatkınlığı olduğu ortaya çıktı ve bu dönemlerde Ronald kendine ait bir dili tasarlamaya başladı. Böylece Elf dillerinin temelleri atılmıştı.
Çocukluktan delikanlılık yıllarına geçerken Ronald'ı etkileyen iki büyük yapı vardı oturdukları Birmingham kentinde. 29 metrelik Perrott's Folly kulesi o yıllara göre olağanüstü büyüklüğü ile Ronald'ın beynine kazınmıştı. 1758 yılında John Perrott tarafından yapılan bu kule tuhaf mimarisi ile "Perrott'un divaneliği" ismini almıştı. Hemen bu kulenin yanında ise bir başka kule vardı. Ve bu İki Kule daha zonra yazacağı The Lord Of The Rings için esin kaynağı oldu. Ronald'ın gençlik yıllarına dair bir diğer önemli not ise Gamgee ismi ile o yıllarda tanışmış olmasıdır. Bu yerel pamuk markası Gamgee, Ronald'ı etkilemiş olmalı ki Frodo'nun sadık dostu Sam'e bu soyadı vermiş.
16 yaşındayken hayatını değiştirecek bir olay oldu ve hayattaki tek gerçek aşkı olan Edith ile tanıştı. Fakat Peder Morgan iki gencin görüşmelerini yasakladı. 1911 yılında Tolkien klasik diller eğitimi almak için Exeter Koleji'ne gitti ve 21 yaşını doldurduğunda hiç bir zaman unutamadığı Edith'i buldu (Söylenir ki Edith ormanda dolaştıkları bir gün onun için dans etmiş ve bu dans genç Tolkien'i çok etkilemiştir). Gençler 22 Mart 1916'da evlendiler. Üstelik Tolkien onu ikinci kez bulduğunda Edith bir başkası ile nişanlıydı.
Bu arada I. Dünya Savaşı başlamıştır. Kısa bir süre sonra Tolkien'de orduya katıldı ve Fransa cephesinde savaşı. İki yakın dostunu bu savaşta kaybeden Tolkien çok yakınında patlayan bir bomba yüzünden İngiltere'ye geri döner. Fakat savaş bu genç insan üzerinde unutulmaz etkiler bırakmıştır. Savaştan döndükten sonra hayatının büyük bir kısmını Oxford'da geçirdi. Savaş bittiğinde Tolkien de Oxford English Dictionary'de iş bulur. 1945 yılında Oxford'da Profesör olmasına kadar geçen zaman içerisinde 4 çocuk sahibi olur. Bu süre içerisinde devasa hayal dünyası Orta Dünya'yı oluşturmaya devam eder. İlk kitabı bir çeviri olan "Sir Gawain and The Green Knight"'ı yayınlanır. Entellektüel bir topluluk olan "Inklings" i yakın dostu C.S. Lewis ile kurar ve 1937 yılında "The Hobbit" i yayınlar. Roman hem olumlu hem de olumsuz tepkiler alır. Oxford'da profesör olan Tolkien'den nasıl olup da bir masal kitabı çıktığını sorar bazıları. Ama olumsuz eleştiriler bir işe yaramaz ve Hobbit kısa zamanda popüler olur. Bundan sonra Tolkien The Lord Of The Rings için çalışmaya başlar.
1954 yılında destansı The Lord Of The Rings'in ilk iki bölümü İngiltere'de yayınlanır ertesi sene ise üçüncü bölüm yayınlanır. Roman Hobbit'den bile daha fazla tepki alır. Bir kısım eleştirmen tarafından Hobbit'dekinden çok daha fazla eleştiriye maruz kalır Tolkien. Oysa o sadece hayalindeki dünyayı yazıya dökmüştür o kadar. 1965 yılında LOTR'un Amerika Birleşik Devletleri'nde yayınlanması ile her şey birden değişir. Amerikalılar özellikle genç nüfus romanı çok sevmiştir ve roman hızla kült olur. Bundan sonra Tolkien için ilginç bir hayat başlar. Zaman zaman aşırı ilgiden bunalır Tolkien. Bir çok defa adres değiştirir. Sayısız kere telefon numarası değişir. Ama her zaman meraklı bir okuyucu ona ulaşıp sorar "Balrog nedir? Blue Wizards'lara ne oldu?". 29 Kasım 1971'de karısı Edith öldü. Tolkien bunun üzerine sadece bir sene yaşayabildi ve 2 Eylül 1973'de Kraliçe'den CBE ünvanını almasından kısa bir süre sonra 81 yaşında öldü."

Kitabın filme -hem de birer yıl arayla gösterime girecek olan iki filme- çevrildiğinden bahsetmiştim. İlgilenenler için filme dair web siteleri şöyle incelenebilir:

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...