20 yaşındaki Jeon Nok Du, kısacık hayatı boyunca kalabalıklardan uzak, ufak bir adada, annesi babası ve abisiyle basit bir yaşam sürmüş bir genç adam. Annelerini bir süre önce kaybeden iki erkek kardeşi babaları hep bir şekilde dünyadan uzak büyütmeye çalışmış. Nokdu hep bir merak içinde olmuş bu yüzden. Bir yandan fırsatı olsa da bu adadan bir gidip dünyayla tanışabilse diye bakıyor, bir yandan da dövüş sanatları ustası Hwang'dan şahane dövüşmeyi öğreniyor. Tabi Hwang'ın minik kızı ile büyüdüğünde evlenmesi şartıyla ikna etmiş dersleri almaya.
Bir gün suikastçiler geliyor Nokdu'nun ailesinin evine. Onları öldürmeye çalışıyorlar. Ustasının da yardımıyla bir şekilde suikastçıları def ediyor Nokdu ama abisi yaralanmış oluyor. Bunları kim niye gönderdi, kendi halinde bu ailenin peşine kim düşer böyle diye sorularla kafası dönen Nokdu, kaçan yaralı bir suikastçının peşinden başkente doğru gidiyor. Ustası, minik kızı ve Nokdu'nun babası ile abisi de mecburen adadan kaçıyor ve başkente doğru Nokdu'yu bulma amacıyla yola çıkıyor. Suikastçının peşinden ipuçlarını toplayan Nokdu ise kendini dul kadınların yaşadığı/sığındığı bir kadın köyünde buluyor. Erkeklerin girilmesine izin verilmeyen köyde tüm cevaplarının olduğunu düşünen Nokdu ise giriveriyor kadın kılığına ve dalıyor köye yeni dul kalmış, intihar etmesi için onu zorlayan kayınbabasından kaçmakta olan Lady Kim olarak.
Böylesine ilginç bir başlangıçla olaya dalan "The Tale of Nokdu", Güney Kore'nin KBS2 kanalında 20 eylülde başladı yayınlanmaya ve 25 kasımda bitti. Toplamda 32 bölüm olarak görünüyor ama yarımşar saatlik bölümler bunlar. Yani biz ona 16 bölüm diyelim. Hikayesini iki senarist yazmış görünüyor, birinin önceki işlerinden biri "Love in The Moonlight". Onun da yarısında falanım, bayadır açıp devam edemedim, vakit olmadı ama acayip sevimli bir dizi. Onun hikayesi de böyle bir "cross-dressing"e dayanıyor. Biz ne diye çevirebiliriz bunu, hımm. Sanırım karşı cinsin kılığına girmek olabilir. Kore dizilerinde bu acayip sık rastlanan, pek çok şekilde kullanılan bir tema, zaten şimdiye kadar fark etmişsinizdir. Çünkü oldukça eğlenceli ve olasılıklara açık bir konu, genelde iyi diziler çıkıyor bu tür içinde. Ama şimdiye kadar - en azından benim görebildiğim kadarıyla - hep kadınların erkek kılığına girmesi şeklinde yola çıkıyordu hikayeler. Bu dizide olan durum çok daha nadir bir hikaye yani. Bir erkeğin kadın kılığına girmesi durumu sanırım pek çok kültürde hala biraz tereddütle yaklaşılan bir hikaye şekli olduğundan pek de görmek mümkün değil. Oysa kadınların erkek kılığına girmesi hem anlatması hem de fiziken gerçekleştirmesi daha kolay konular ortaya çıkarıyor.
Bu yüzden buradaki başrolümüz Nokdu'yu canlandıran Jang Dong Yoon'un yaptığı, başardığı şey muazzam. Kadın kılığına girdiğinde hem fiziken alabildiğine inandırıcı görünüyor, hem de davranış ve duruş olarak da canlandırdığı kadına bürünebiliyor. Ama en önemlisi, aynı 60 dakikalık hikaye anlatımı süresi içinde hem kadın olarak acayip inandırıcı, hem de erkek haline geri dönerek müthiş yakışıklı/seksi olabiliyor. Sadece görüntüsü ile de değil, dediğim gibi tavırlarıyla, konuşmasıyla, yürüyüşüyle değişiveriyor. Üniversitede ekonomi okurken kendini birden bire oyunculuk dünyasında bulan bu genç adama bu yüzden hayran kaldım ben. Daha önceki hiçbir işini izlememiştim, ilk defa burada izledim. Dizinin daha ilk tanıtım afişleri yayınlandığında aslında kalakalmıştım. İzlemeye başlayınca da iyi ki izlemeyi seçmişim dedim.
Dizi bu şekilde aslında çok ciddi veya korkutucu başlamıyor, yani suikastçılar falan önce bir aksiyon oluyor ama yine de alabildiğine yumuşak başlıyor. Komedi unsurları çok daha baskın bu ilk yarıda. Dizinin jenerik müziği bile öyle bakınca. Nokdu'nun kadın kılığına girmesi, kadınlar köyü, oradaki kadınlar, bitişikteki gisaeng evi ve gisaengler (bu gisaeng konusu bana çok karışık geliyor, yani tam olarak durdukları nokta ne sınırları-içerikleri ne biraz muallakta gibime geliyor ama şuradan okuyabilirsiniz), köyün valisi(ne denir bilemedim) gibi bir şey olan adam, Nokdu'nun ustası, ustanın kızı falan herkes kocaman bir komedi şovu oluşturuyor. Esas kızımızı oynayan Kim So Hyun bile daha önce görmediğim kadar komedi yapıyor.
Ama tabi bu kocaman komedinin içinde fark ettirmeden böyle soğanın katlarını açar gibi tek tek sırlar önümüzde belirmeye başlıyor. Sırlarla ve onların cevaplarıyla birlikte böyle ufak ufak dram unsurları işin içine giriyor. Yine de öyle tepetaklak atlamıyor hikaye dramın içinde. Komedisini hafif hafif azaltmaya başlayarak, aksiyonunu artıyor önce. Gerçi zaten daha ilk dakikalarından manyak bir aksiyon göstereceğini hissettiriyor dizi ama bu noktadan itibaren iyice anlıyoruz. Hakikaten dövüş sahneleri çok emek verilmiş, çok iyi çekilmiş. Çok iyi bir dublör ekibine sahip bir ekip izliyoruz. Gerçi tüm oyuncular harika iş çıkarıyor. Hikayenin "kötü"sünün (hatta kötülerinin) ortaya çıkarılışı ve ters köşeleri, karakterlerin motivasyonlarındaki komplekslik de senaristlere alkış getirirken, bunları yansıtan oyunculara daha büyük alkış getiriyor.
Peki böylesine iyi bir işi 10 puanlık olmaktan alıkoyan ne olabilir? Hikayenin önce bu kadar komedi olarak başlayıp, yumuşak bir geçiş yapmasına rağmen yine de bu derece drama, tarihi taht kavgaları, saray entrikaları olayına dönüşmesi. Kore'nin tarihi dizilerinin böyle bir handikapı oluyor maalesef. Nasıl başlarsa başlasın hep bir şekilde ağır drama bağlıyorlar. Sanki başka türlü hikayeyi ilerletmelerinin yolu yokmuş gibi. Bakın acayip seviyorum ben tarihi dizileri-filmleri. Hangi ülkenin-kültürün tarihi olduğunu ayırt etmeksizin severek izliyorum. Kore tarihi de çok ilginç zaten, değişik de geliyor, tüm o giysilerle geleneklerle konuşmalarla birlikte acayip şenlikli oluyor. Ama hep olayı saray entrikasına bulanmış trajediye sokuveriyorlar. Bir bakıyorsunuz herkes kılıçtan geçiriliyor, herkes 60 dakikanın her dakikası ağlayıp duruyor. Aşıklar gün yüzü görmüyor, taht kapanın elinde kalıyor. Tüm tarihi dizileri bu hale getiriyorlar. Yani bakın finalde istedikleri kadar mutlu son yapsınlar - ki yaptıklarını izledim daha önce birçok örnekte - yine de o mutlu sona gelene kadar öyle bir içimizi dışımıza çıkarıyorlar ki dramadan, ihanetten, hıyanetten, trajediden; zaten o sona ulaşırken yarı yolda bitmiş oluyoruz.
Hikayenin zaten tarihi olarak konumlandığı dönem, tam da böyle ortalığın karmançorman olduğu bir zaman dilimi. Joseon döneminin 15.kralı olan Gwanghaegun dönemindeyiz. Yani 1608 ile 1623 arasında bir yerde olmamız gerekiyor. Ama Gwanghaegun 1608'de tahta çıkmasına rağmen 1598'den itibaren aslında kararları alan, yöneten kral olarak çalışmaya başlıyor. Bu durumda 1598'e 20 ekliyoruz ve 1618'e geliyoruz. Yani dizimiz 1618'de başlıyor diyebiliriz. Kore dizilerinde ve filmlerinde baya bir canlandırılmış bir kral aynı zamanda. Daha geçenlerde yayınlanan "The Crowned Clown" dizisinde de onun dönemi anlatılıyordu. O da manyak başlayan bir diziydi, gözlerim yuvalarından fırlaya fırlaya izliyordum ama sonra bir yerde koptum, gerisini de izleyemedim hala.
Pek tartışmalı bir kral bu Gwanghaegun. Annesi kraliçe değil de "royal consort/concubine" yani bizim tarihe göre cariye olduğu için hem babası-kralın hem de soylu ailelerin pek sıcak bakmadığı bir kral olmuş hep. Japon istilası, Manchu istilası gibi kötü olaylarla dolu bir döneme de denk gelmiş. Bu yüzden tüm siyasi grupların krallığına karşı çıktığı/desteklediği çalkantılı bir dönem olmuş bu. Hükümranlığı bir darbe ile son bulduğu için de uzun yıllar böyle bir kral olarak hatırlanmış. Son yıllarda tarih daha çok incelendikçe gayet bilge bir kral olduğu ve aslında ülke için çok iyi işler başardığı fark edilmeye başlanmış.
Hikayenin zaten tarihi olarak konumlandığı dönem, tam da böyle ortalığın karmançorman olduğu bir zaman dilimi. Joseon döneminin 15.kralı olan Gwanghaegun dönemindeyiz. Yani 1608 ile 1623 arasında bir yerde olmamız gerekiyor. Ama Gwanghaegun 1608'de tahta çıkmasına rağmen 1598'den itibaren aslında kararları alan, yöneten kral olarak çalışmaya başlıyor. Bu durumda 1598'e 20 ekliyoruz ve 1618'e geliyoruz. Yani dizimiz 1618'de başlıyor diyebiliriz. Kore dizilerinde ve filmlerinde baya bir canlandırılmış bir kral aynı zamanda. Daha geçenlerde yayınlanan "The Crowned Clown" dizisinde de onun dönemi anlatılıyordu. O da manyak başlayan bir diziydi, gözlerim yuvalarından fırlaya fırlaya izliyordum ama sonra bir yerde koptum, gerisini de izleyemedim hala.
Pek tartışmalı bir kral bu Gwanghaegun. Annesi kraliçe değil de "royal consort/concubine" yani bizim tarihe göre cariye olduğu için hem babası-kralın hem de soylu ailelerin pek sıcak bakmadığı bir kral olmuş hep. Japon istilası, Manchu istilası gibi kötü olaylarla dolu bir döneme de denk gelmiş. Bu yüzden tüm siyasi grupların krallığına karşı çıktığı/desteklediği çalkantılı bir dönem olmuş bu. Hükümranlığı bir darbe ile son bulduğu için de uzun yıllar böyle bir kral olarak hatırlanmış. Son yıllarda tarih daha çok incelendikçe gayet bilge bir kral olduğu ve aslında ülke için çok iyi işler başardığı fark edilmeye başlanmış.
sizce de acayip hipnotize edici görünmüyor mu ya? |
İşte Nokdu'nun masalında da bu böyle hissettiriyor. Çok gelecek vaat ederek başlayan, acayip eğlenceli, keyifli başlayan, öte yandan gizemleri, aksiyonu çok yerinde bir hikaye çok iyi oynayan oyuncularla birlikte uçuşa geçiyor. Ama sonra, hani böyle 8.-9.bölümlerden sonra yine o bildik tarihi hikayemize bir bağlanıyor. Tarihi dramada dolanıyor, gözüne gözüne vuruyor. Entrikaysa entrika, yürek dağlamaksa parçalamak, uçuşan kılıçlarsa dönen ninjalar diye diye bir ilerliyor. Ama...bundan sonrasını söylemeyeceğim, spoiler vermek olmasın :)
İşte bu yüzden de bence 9 puanı hak ediyor. Çünkü aslında o kadar da büyük bir hatası yok dizinin. Sadece böyle aralarda bir yerde bir Moon Lovers'a bağlayacak diye elim yüreğimde tuttuğu için beni, ondan dargınlığım, bir puanı kırmalarım. Yoksa şahane de dizi olmuş vallahi.
İşte bu yüzden de bence 9 puanı hak ediyor. Çünkü aslında o kadar da büyük bir hatası yok dizinin. Sadece böyle aralarda bir yerde bir Moon Lovers'a bağlayacak diye elim yüreğimde tuttuğu için beni, ondan dargınlığım, bir puanı kırmalarım. Yoksa şahane de dizi olmuş vallahi.