daniel day lewis etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
daniel day lewis etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Mayıs 2011 Cumartesi

NINE (2009)

Sabit Uyarı: Bu ibarenin olduğu her bir film anlatısı-incelemesi,önceki senelere aitti.O yüzden "yok spoiler dı,yok efendime söyleyim film kritiğiydi başıydı sonuydu", yer alabilir, içinde geçebilir, birşeyler olabilir. Ben anlamam, demedi demeyin.


7 inanılmaz kadın ve bir serseri adam...Devasa müzikler, parıldayan kostümler ve tenler, hepsinin ortasında bir adet "Be Italian". Rob Marshall'ın Chicago'dan sonra önümüze ve kulaklarımıza sunduğu ikinci müzikal Nine'ın bir nevi özetini böyle düşünebiliriz.
Müzikal-filmimiz 1960larda İtalya'da geçiyor. Kah bir Roma sokakları görüntüsü kah bir Milano manzarası eşliğinde kısır dönemine girmiş yönetmen Guido Contini'nin kadınlarla ve iniş-çıkışlarla dolu hayal dünyasına adım atıyoruz. Hayatı ve hayal dünyası her an içiçe geçerken, gözlerimizin önünde bir adamın aslında kendinin bile farkında olmadan nasıl ufaldığını, ezildiğini, yanlışlara saplandığını izliyoruz. Maestro Contini, vakti zamanında müthiş filmler yapmış ancak son yıllarında büyük fiyaskolara imza atmış bir yönetmen. Üstüne bir de yapımcısına ve tüm ekibine yeni bir film yapmakta olduğunu söylemiş, tek bir kelime senaryosu bile olmadan elinde. Basın konferansları yapılıyor, kostümler hazırlanıyor, setler inşa ediliyor ama Maestro'nun elinde aslında bir film yok. Tek bir fikri bile yok.
Tabi bu sırada karısı (Marion Cotillard), metresi (Penelope Cruz), ilham perisi olan başrol oyuncusu (Nicole Kidman), kostümcüsü ve dert çanağı (Judi Dench), Amerikan Vogue'undan bir moda yazarı (Kate Hudson), çocukluğunun bir anısı olan sahildeki fahişe (Fergie) ve annesinin hayaleti (Sophia Loren) ile uğraşıyor. Tabi bizler de izlerken aynı derde düşüyoruz bunca muhteşem kadının arasında. Hepsi zamanı gelince kendi şarkısını söylüyor sahneyi devralıp. Hikaye Guido'nun gibi görünse de o aslında sadece hikayesini oluşturan kadınların elinden tutup sahneye çıkmalarına eşlik ediyor. Bunlar olurken Guido'nun kadınlar arasında harabeye dönen ama sonra yine aynı şekilde kendi benliğini bulmasını sağlayan akli gelgitlerini Daniel Day Lewis pek yerinde bir şekilde yansıtıyor. O hafif yandan yürüyüşü, o çiroz silueti ve hiç sekteye uğramadan yalan söyleyebilen yüzüyle izleyicisi olan her kadını da kendinden tiksindirmeyi başarıyor.
En kıpır kıpır danslar ve şarkı Kate Hudson'ın. En şahane dans-müzik sahnesi de Fergie'nin, bence. Marion Cotillard'a insan bir kez daha aşık olurken, Nicole Kidman'ın parıltısı gözleri acıtıyor. Penelope Cruz'u ise sokakta görsem o incecik boynunu çıttadanak kırmak hissi bir kez daha kuvvetlendi bende.

Nine tümden güzel bir müzikal işte.
Bu da dans-şarkı'lardan bence en kayda değer olanı:

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...