clive staples lewis etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
clive staples lewis etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Mayıs 2011 Pazar

The Chronicles of Narnia: The Voyage of the Dawn Treader (2010)

Sabit Film Uyarısı:Üzerinde çok düşünmezseniz,spoiler içermez.Haa ama yok çiseden nem kaparım,olayı hemen abartırım diyorsanız spoiler da içerir,gereksiz muamele de yapar.

Benim Narnia yolculuğum 2005'teki The Chronicles of Narnia: The Lion, the Witch and the Wardrobe    ile başladı. Oz'dan, HP'nin Muggle gözlerinin önündeki büyülü dünyasından, Neverland'den ve tavşan deliğinin içinden haberim vardı ama Clive Staples Lewis'in 1950'de yayımlanan kitabıyla birlikte tanıştırdığı Narnia dünyasına hiçbir şekilde rastlamamıştım.

İlk filmin fragmanları dönmeye başladığında ve gösterim tarihi boy boy her yerde yer almaya başladığında gördüğüm tek bir şey karar vermeme yetti: Çocuk kitabından uyarlanan film.20 yılı geçen bu dünya üstündeki süremde öğrendiğim en yararlı bilgilerden biri buydu: Bir çocuk kitabı,asla bir çocuk kitabı değildir.
Diğerleri, bu yaftayı yapıştırıp arkalarını dönerken,biz biliriz ki en büyük hazinelerden birine daha kavuşmuşuzdur.Bırakırız onlar çocuk kitabı sanmaya devam etsinler,burun kıvırsınlar,öyle desinler.

Bu anlamda Narnia diğerlerinden şöyle farklı böyle soylu demeyeceğim,keza her bir dünya farklıdır "bu" evrende.Lewis'in yaptığı da esasında tıpatıp kuralları takip eder;"gerçek"dedikleri,yaşamak zorunda bırakıldığımız bu boyutun yansımalarını kendi içimizdeki dünyanın taşı,toprağı,suyu,bulutu olarak kullanıp,orayı aslında her birimizin içimizde yaşadığı yeri anlatır.Bu esnada diğerleri gene topa girerler,"Hristiyanlık bıdı bıdısı vıdı vıdısı" diye bilir bilmez laf ederler.
Belki öyledir,belki de değildir.Lewis'in kendi içine bakıp gördüğü dünyanın bir yansımasıdır sonuçta Narnia.Siz isterseniz her bir ağacını,otunu,çöpünü İncil'den cümleler olarak görürsünüz,isterseniz sadece Narnia'yı görürsünüz.Ki zaten Narnia'yı göremeyecek kadar şanssızlaşmışsanız,büyümüşsünüz demektir.
Oxford'da Tolkien'le de birlikte çalışmış olan Lewis,Narnia serisini 1949 ile 1954 yılları arasında yazmış.Filmlerin çekiliş sırası kitapların ilk yayımlanış sırasına göre.Ancak bu üçüncü filmden sonra eğer dördüncüyü de yaparlarsa ardından göreceğiz ki kitaplardaki olayların sırası böyle değil.
Hikaye örgüsüne göre Büyücünün Yeğeni,Aslan-Cadı ve Dolap,At ve Çocuk,Prens Caspian,Şafak Yıldızının Yolculuğu,Gümüş Sandalye,Son Savaş şeklinde sıralanıyorlar. İlk film dediğim gibi 2005'te Aslan,Cadı ve Dolap'tı. Ardından 2008'te Prens Caspian geldi.
Bu geçen seneki üçüncü film de Prens Caspian'ı bıraktığımız yerden yeni bir macerada bulmamızı sağlıyor. Narnia Günlükleri'nin bir klasiği olan büyüyen çocukların artık hikayeden ayrılması durumunu ikinci filmin sonunda öğrenmiştik,bu filmde görmüş oluyoruz.İki büyük kardeş Peter ve Susan ergenliğe adım atmış gençler olarak artık Narnia'ya çağırılmıyorlar. Ancak Narnia'nın hala Edmund ve Lucy'ye ihtiyacı var,ayrıca onların tam bir başbelası olan gıcık kuzenleri Eustace'a ihtiyacı olduğunu anlıyoruz ilerleyen dakikalarda.
Prensimiz Caspian'sa artık sanırım biraz da film dokunuşundan olsa gerek, beyaz atlı prens görüntüsünde olmaya devam ediyor.
Dorian Gray'de dişe dokunur bir performans göstermiş Ben Barnes, Caspian rolünde yine aynı saflıkta, sevecenlikte.Kendisini şansımız olursa Killing Bono'da izleme zevkine erişeceğiz.
Pevensie kardeşlerin her zaman en sevdiğim üyesi olan Edmund'a can veren Skandar Keynes diğer iki filme göre zayıf kalıyor. O ilk filmdeki çocuk halinde bile Edmund'un iç mücadelesini, saf doğasını daha iyi gösteriyordu. Artık büyüyen, genç bir adam çehresi kazanmış yüzünde aynı ifadeler çok donuk kalıyor. Neredeyse bir Peter Pevensie bayıklığına gelmek üzere. Kendisinden bundan sonra çok güzel şeyler bekliyoruz, o ayrı.
İlk filmden beri beni en fazla etkileyen Aslan olmuştur bu arada. Liam ustamın sesi mi yoksa aşmış efektlerin oluşturduğu o inanılmaz, kitapları okuduğunuzda gözünüzde canlanan kırka katlayan aslan görüntüsü mü Aslan'ı bu kadar etkileyici yapan, karar veremiyorum hala. Ekranda o alev alev görüntüsüyle ortaya çıktığında her defasında hakikaten bir kükreyişiyle Narnia'yı yaratan Aslan'ın o olduğuna tüm benliğinizle inanıyorsunuz.
Ama ne yazık ki görüntülerin ulaştığı bu seviyeye hikaye hem de Lewis'in o müthiş satırlarına inat, bir türlü gerekeni yerine getiremiyor. Sadece bol bol görsellikle, üstünde baya uğraşılmış aksiyonun arasında sıkışıp kalmış birkaç karakter gelişimi, kitaplardan araklanmış ama kesinlikle yansıtılmaya çalışılmamış birkaç mesaj, öylece dolanıp duruyor film boyunca.
Bir yerden sonra birşey beklemekten vazgeçiyorsunuz, oturup güzel şeyler göreyim diyorsunuz. Ki ilk film kesinlikle böyle değildi, ikinci de bir dereceye kadar idare ederdi.
Neyse Narnia dünyasının en azından bu müthiş görüntülerle ve adabında seçilmiş oyuncularla perdede yaratılmış olmasından gene de mutluyuz, geri kalan 4 kitabı da bekliyoruz.

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...