31 Aralık 2023 Pazar

2023'ün Çetelesi



 Bu biten sene ile ilgili herkes orada burada yok şöyleydi böyleydi, ah bir bit artık 2023, yok bir kötüydü bir kötüydü vay efendim 2023 bana neler öğretti falan filan diyor yazıyor ya şimdi, şu aralar...Vallahi son bir haftadır düşünüyorum her boş kaldığımda, ben bu sene ne yaptım diye. Aklıma hiçbir şey gelmiyor. Şubat'ta hepimizin üstüne kocaman bir karabasan çöktü diye geliyor aklıma bir, ama o kadar büyük bir kabustu ki hemen bu sene miydi yoksa ben mi hayal ettim üstünden yüzyıllar mı geçti diye karar veremiyorum. İş yerinde bir dolu cihaz değişimi, kurulumu vs. olacağı için manyaklar gibi çalışmaya başladığımızı hatırlıyorum Ocak'tan itibaren. Nisan'da hayatımın en güzel maceralarından birini yaşadığımı biliyorum, Seul'deki 10 günümde. Seul'den döndükten sonra yaz bitene, sonbaharı yarılayana kadar köpekler gibi çalıştığımız aklıma geldikçe içim daralıyor yine. Bütün bir yaz, o sıcakta, klimasız bir ofiste suyumuz çıkana kadar çalıştık. Neden yaptım bunu bilmiyorum, ne zorum vardı ki. O bunalmışlığın üstüne de aylardır güney kore dizilerine gömüldüm. Bu kadar. 2023'te ne yaptım diye düşününce, bu kadar. Bir şey öğrendim mi? Yoo. Bir aydınlanma yaşadım mı? Belki. Kendi başıma seyahatten çok keyif alıyormuşum. Çok daha başarılı geziyormuşum ve mutlu oluyormuşum. İnsanlara daha fazla hayır diyebildiğim bir sene oldu gibime geliyor bir de. O yüzden de kendimi azcık tebrik ediyorum. Bunun da dışında bir şey hatırlayamıyorum. Ama işte tam da bu yüzden, hatırlayamamam yüzünden buraya yazıyordum ve instaya fotoğraf koyuyordum. O zaman hatırlama yolculuğuna çıkma vakti.

2023'te bu yazıya kadar toplamda 50 yazı/gönderi paylaşmışım Neverland'de. Aslında bir tane de taslak var, onu da bugün yetiştirebilirsem 51 olabilir bu sayı.


Ocak ayına Mona Lisa tablosu ile başlayıp, bol bol şarkı paylaşmışım. Her yeni yıl başladığında insana bir heves geliyor ya, o hevesle yine Xena ile Mitoloji Saati'me gireyim demişim, iki bölüm yaptıktan sonra yine, koca bir yıl unutup gitmişim. Yeni yaşım için geleneksel yazımı da yazmış, Ocak'ta toplamda 8 gönderi ile aslında umut vaat edici bir başlangıç yapmışım yeni yıla. Yılın ilk günlerinde elime Jane Austen'ın Sanditon'ını alıp, okumuştum. Yine, heves. Bu sene yeniden kitap okuyabileceğim diye düşünmüş olmalıyım. Hah. İlahi ben. The Crown'ın 5.sezonuna başlamışım. O arada The Last of Us'a bakmıştım, benlik değil diyerek bırakmıştım. Regl saçmalığım devam ediyormuş, aylardır gitmediğim doktorumun klinikten ayrıldığını keşfedince onu aramaya çıkmışım. Ocak'ın ortasında yine midem tutmuş bir ara. Son haftasında da ateşim çıkmış. Ayın başında bir kar yağar gibi olmuş ama asıl en son günü çılgınca yapmış.

Şubat'ta gönderi sayısı birden düşmüş. Çünkü çok kötüydü. Çok çok kötüydü. Şubat 2023, ömrümüzün en kötü Şubat'ıydı. Oysa ki başında bembeyaz karla başlamıştı. Ortasında Neverland'in 12.yaşını kutlamaya çalışmışım. Bir de film anlatmışım. O kadar. Şubat'ta bir Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun Yaban'ını almışım, okuyamamıştım. The Crown'ın 5.sezonuna devam etmişim, Run BTS'ten izlemediğim bölümleri izlemişim. BTS'in hep en kötü zamanlarda yanımda olması...Aralarda da film izlemişim bol bol. Şubat ayını bitirebilmek için filmlere ve Run BTS'e başvurmuş gibiyim.

Mart'ta yine bir heves. Bir toparlanma çabası, 7 gönderi. Şubat'ın tüm o karanlığından kaçmak için izlediğim filmleri dizileri yazmışım. Mart'ı 10'unda ilk çiçek tomurcukları belirmiş Ankara'da. Sonuna doğru ayın, köye gitmiştim. Nisan'daki Ramazan Bayramı tatilinde gidemeyeceğim için annemleri göreyim diye. Mart'ın son günlerinde tüm o ağaçlardaki tomurcukların üstüne kar yağmış. Mart boyunca ders çalışmışım, Nisan'da çalışamayacağım diyerek. "Sanditon'ın 2.sezonunu izledim, 3.sezonun yarısındayım. Akhilleus'un Şarkısı kitabı aylardır elimde dolanıyor, galiba yarısındayım. Mandalorian'ın 3.sezonu başladı, onu izliyorum haftalık. Özel bölümler haricindeki Run BTS bölümlerini bitirdim nihayet. Film izlemedim, gerçek anlamda kitap da okumadım. Sanırım sadece dizi izledim. Ve ders çalıştım. Ah evet, onu söylemeyi unutmuş olabilirim." diye yazmışım Nisan'da yazdığım Mart Çetelesi'nde.

Nisan'a tabiki heyecanla başlamıştım. O yüzden sadece iki gönderi var. Biri işte Mart Çetelesi, biri de yolculuğa çıkmadan öncesi yazısı. Gidene kadar, hatta uçağa binene kadar deliler gibi çalışıyordum. Haftasonları işe geldim, akşamları geç çıktım. Düşündükçe yine sinir oldum neyse. Hisseli Harikalar Kumpanyası'nı izlemeye gitmişim. O bir değişiklik olmuş. Nisan'ın ortasında arabanın lastiği yarılmış, şimdi insta hikayelerime bakarken gördüm, o bu sene miydi diye şok oldum. Vay be. Nisan'da yolculuğun heyecanıyla ne kitap, ne film var.

Mayıs'ta 5 gönderi var, haliyle Seul maceralarımı anlatmaya başlamış, bitirememiştim. Tatilden döner dönmez yine ofiste aman sabahlar olmasın modunda çalışmaya geri dönmüştüm. O yüzden bir yandan Run BTS'e devam etmiştim, bir yandan da birkaç dizi film. Son haftası 2.Ankara Kore Film Festivali vardı, bir de arada bir seçimler vardı. Mayıs ayı iş, filmler ve yağmurlarla doluymuş.

Haziran'da 3 gönderi var, ikisi zaten Seul yazılarıma devam. Çünkü yine çalışmakla meşguldüm. Palaz isimli bir tiyatro oyununa gitmişim. Doktorum kistlerimin küçüldüğünü söylemiş, umutlanmışım. Bayramda yine köye gidip, abimlere ve çocuklara hizmet etmişim. Bu kabusum bitecek, kendime en büyük sözlerimden biri bu yeni sene için. Haziran ayında da haftasonları ofise gitmek zorunda kalmışım.

Temmuz'daki 3 gönderim de Seul yazıları. Ahahah. Çünkü işyerinde her şey çok çok çok durumdaydı. Aklımı nasıl yitirmedim bilmiyorum. 2023 yazında nasıl aklımı kaybetmedim? Caligula diye bir oyuna gitmiştim CerModern'de, ne saçmalıktı ama! Hilary Wilson'ın Hiyeroglifleri Anlamak kitabını okumuşum Temmuz'da, inanamıyorum. Kitabı Nisan'da havalimanında almıştım. Rumuz Goncagül diye bir müzikale gitmiştim, ilginçti. Mongoliad kitabına başlamışım.

Ağustos'ta 2 gönderi var, ikisi de artık dayanamıyorum diye yazdığım şeyler. Yılın başından beri iş yerindeki o dayanılmaz çalışma temposuna artık ne mental olarak ne de fiziksel olarak katlanamıyor hale geldiğimin canlı kanıtları. Çığlıklarım. Bitmiştim artık. Yine dayanılmaz bir mide bağırsak ne varsa hepsinin bozulmasıyla bir hafta başında çöktüm. Ağustos'un ikinci yarısında bedenim kendini kapattı. Şurada okuyabilirsiniz. Ayın başında Flapper Swing konserine gitmiştim, jazz dinleyebilir olduğumu fark etmemi sağladı ama sanırım sadece canlı jazz. Graeme Simsion'ın Rosie Projesi kitabını okumuşum, Dünya Mitolojisi'nde Kadınlar diye bir kitaba başlamışım. Tüm bu roller coaster gibi yuvarlandığım yılın yazının bitiminde güzelim canım saçlarımı kısacık kestirmiştim tabi bir de. Ruh sağlığınız iyi değilken kararlar vermeyin çocuklar.

Eylül'de iki tanecik Seul macerası yazısı var. Yağmurlar. Kore dizileri. Çılgınca Kore dizisi izlemeye devam etmek. Madeline Miller'ın Ben Kirke'sine başlamıştım ama bitiremedim. Hala duruyor rafta. Yapraklar sararmaya başlamış. Başkent Kültür Yolu Festivali vardı bir de Eylül'de, birkaç bir şeye gittim, güzel şeyler gördüm, iki eğlenmiş oldum. Yine bir jazz konserine gittim. Nasıl olduysa sonra gene ayın son günlerinde hasta oldum. Ateşim 38,5 olmuş halde, kendi başıma acile gidip, serum yedim.

Ekim'e hasta, baygın ve gözlerim kapalı girmiştim ama yine de 5 gönderi var. Seul maceralarım ve bol bol izlediğim kore dizilerini yazmışım. Hava kararsızmış, gün içinde her çeşit havayı görmekten kafam bulanmış.

Kasım'ın başında bu sefer daha da kötü bir karar vermiştim, zaten kısacık olan saçlarıma perma yaptırdım. İnanın yaz bittiğinden beri aynadaki görüntüme katlanamıyorum. Ve bunu kendime kendim yaptım. Kasım da Ekim gibi her gün işe gidip, çılgınca çalışıp, akşam evde bir iki bölüm kore dizisi izleyip, uyumak şeklinde geçti. 3 gönderi var, iki dizi bir durum bildirimi. Kasım'da, bunca yıllık çalışma hayatımda ilk defa evde oturabilmek için izin aldım. Durabilmek için. Durup, oturup, bir nefeslenebilmek için. Klasik müzik konserine gittim Kasım'da, Erimtan Müzesi'ne gittim. Biraz kendimle kalabilmek iyi geldi. Ve çılgınca kahve içmeye başladım. Kasım'ın 19'unda ilk kar yağdı. Ayın sonunda yine mide bulantısı ile buluştum. Günlerce hiçbir şey yiyemedim.

Aralık'ta 6 gönderi var. İzlediğim kore dizilerini anlatmayı bitirebilmeye çabaladığım için. İlk başta da dedim ya, bir tane kaldı, onu da yazmayı yetiştirebilirsem içimdeki el ele vermiş başak burcu ve oğlak burcu insanları yeni yıla girerken bir nebze rahatlamış olacak (yükselenim olan kova ise kanepede oturup gece yarısına kadar Percy Jackson izlemek istiyor, kitaplarını okumuştum yıllar önce, sonra bir ara 2010'da filmi de gelmişti, kitapları çok sevmiştim).

Bu sene 13 tane Güney Kore dizisi izledim. 2023 yapımı. Arada bir tane de eskilerden Descendants of The Sun'ı izledim ama onu yazmak biraz zaman alacak. Favorim hangisiydi diye düşününce ilk aklıma gelen Moving oluyor tabi ama izlemesi en keyifli ve bana en iyi gelen diziyi söylemem gerekiyor çünkü günün sonunda baktığımda Moving'i her ne kadar vooo ne işti ama diye anlatsam da beni mutlu eden ya da ruhuma iyi gelen bir şey değildi. Bu yüzden sanırım My Lovely Liar ve The Secret Romantic Guesthouse bana iyi gelen (tedavi edici manada iyi) dizilerdi bu sene.

Tam 23 film izlemişim. Gene iyi izlemişim. Böyle bir yılda. Sanırım en sevdiğim Matt Damon'lı Ben Affleck'li Air(2023) oldu şimdi düşününce. Güney Kore dışında 9 tane falan dizi izlemişim. Bazıları yeni diziler, bazıları eski, bazılarının yeni sezonları. The Mandalorian ile Loki arasında kararsızım ama sanırım en çok Loki'yi takdir ettim bu sene.

Kitaplarla yine, bu sene de, saçma sapan bir ilişkim olmuş evet. Birkaç kitabı elime alıp, okumaya çalıışp, sonra yavaşça gözümün önünden kaybolduklarına şahit oldum tüm sene. Bazılarını ıhıh olmaz mutsuz oldum deyip bıraktım. Bazılarını şimdi yapmam gereken başka işler var diyerek bıraktım. Tüm çocukluğumu ve gençliğimi kafam kitaplara gömülü halde geçirdikten sonra 30larımdaki bu halim hala tuhafıma gidiyor. İşin kötüsü gitgide aklımda, kitapların bana hiçbir fayda sağlamamış olduğu düşüncesi beliriyor. Onca kitabı okudum, ne elde ettim diyorum. Bana ne faydaları oldu ki? O kadar kitap okumasaydım da yine bir devlet kurumunda memur olabilirdim. Hatta olabileceğim ilk şeylerden biri bu olurdu. Şu yaşadığım hayatı elde edebilmek için hiç çaba sarf etmeye gerek yoktu çünkü. O yüzden diyorum ki ister istemez, kitap okumak o kadar söylenildiği gibi insana bir şey katıyor olsaydı, bu hayatı yaşıyor olmazdım. Çok daha iyi bir yerlerde, çok daha mükemmel bir hayat yaşıyor olurdum. Demek ki katmıyormuş. Üzgünüm.





Bir de çılgınca K-pop dinledim bu sene. Zaten dinliyordum ama bu sene sanki başka hiçbir şey dinlemedim. Çok kötü bir batağa düştüm çocuklar. Bu k-pop batağına girince insan başka bir şeye de bakamaz oluyor. Her yeni çıkan gruba, şarkıya, videoya, programa, gösteriye yetişmeye çalışırken buluyorsunuz kendinizi. 2016'dan beridir dinliyordum bir oradan bir buradan ama katiyetle BTS'ten başka bir grubun hayranı olamam, öyle şarkılarını merak edemem diyordum mesela. Ama bu sene kendimi (G)I-DLE dinlerken buldum. RIIZE diye bir grubun çıkışına şahit olup, en başından grup destekleyip takip etmek deneyimini yaşadım. Bir de Hwasa'nın sesi ve şarkıları çok iyi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...