16 Ekim 2022 Pazar

내 안에 & 나 밖에

 

Mila Moroko'nun çizimi, kaynak: Saatchi Art

Çözüm bulmam gereken bir diğer özelliğim bu bitirdiğimiz hafta yine önüme çıktı. Tokat gibi yine yüzüme çarptı. Son birkaç senedir biraz yol alabildiğimi düşünüyordum. Alamamışım demek ki. İnsanlara hayır demekte, düşündüklerimi birazcık olsun söyleyebilmekte, duygularımı az da olsa belli edebilmekte daha iyi bir yere geldiğimi düşünüyordum ama işin asıl kısmı hala taş gibi içimde oturmuş duruyorken bu azcık yol almalar pek bir işe de yaramıyor haliyle.

İçimde olduğum, gerçekte olduğum insanı dışarı çıkaramadığım, o dışıma örülen kapkalın örtüyü yırtıp topyekün atamadığım sürece gerçekten hayatı yaşıyor olamayacağım galiba. Gerçekte olduğum insanı hiçbir şekilde dışarı çıkaramıyorum. Bu nasıl, ne menem bir bir örtüymüş, duvarmış ki dışarısı içerisinden tamamen farklı görünüyor. Ben bu dışarıdan görünen sevimli, uyumlu, bazen tuhaf, komik, iyi insan değilim. Bu küçücük bedene hapsolduğum için yanında geliyor bu özellikler maalesef. Ama değilim. Öyle değilim diye iddia etmemin gerekiyor olması bile sinir bozucu. Gurur kırıcı. Küçük eniştenin incecik sesiyle bağırması ve etraftakiler onunla dalga geçmesi gibi. Eskiden ben de gülerdim, şimdi o sahneye gülemiyorum. Çünkü dışarıdan ben de küçük enişte gibi görünüyorum.

Nasıl göstereceğimi bilmiyorum. Çözmem gereken ana sorun bu. Çocukluğumdan beri o kadar baskılandıktan sonra artık nasıl kendim olabilirim bilmiyorum. İnsanlara sevimli davranmayı bırakabilmek istiyorum. İçimde sevimli değilim çünkü. Dışımdaki, herkes onu sevsin diye zararsızmış gibi görünmeye çalışıyorken içimdeki gerçek ben, kendisine saygı duyulmasını isteyen, herkesin ondan korkmasını isteyen, önünde eğilmesini, dediklerini yapmasını, ona karşı çıkamamasını isteyen asıl ben zincirlerini sallıyor. Kurtulamıyorum bu minik tatlı şeyden. Kimse beni tatlı bulsun istemiyorum halbuki. Tehdit olarak görsün istiyorum, korksunlar istiyorum, ulaşamayacaklarını bildikleri için imrenerek baksınlar ve eğdikleri bakışlarını kaldırıp da bakamasınlar istiyorum.

En basiti, adamın biri bana kalkmış tanışalım görüşelim konuşalım diyecek cesareti bulabiliyor bu yüzden kendinde mesela. Sen kimsin diye haykırmak istiyorum ya. Evet küçük görüyorum. Evet küçümsüyorum insanları. Bunu düşündüğüm için dışımdaki o duvara çarpıyorum önce bir ama önemli değil. İnsanları küçümseyebilirim, artık böyle düşünüyorum. Ve bunu düşündüğüm için bana hiçbir şey diyemezler. Çünkü artık kendi değerimi anlamak zorundayım. Pek çoğundan daha fazla şey biliyorum, daha fazla eğitim aldım, birçok ülke şehir gördüm, birçok deneyim edindim, çoğu insanın hayal bile edemediği güzellikler gördüm, deneyimledim, kafam birçok insanınkinden daha iyi çalışıyor, evet birçoğundan da az çalışıyor gibi görünüyor ve bunun da farkında olabildiğim için aslında takdiri hak ediyorum. Evet birçok insanda da çirkinim ama benim de güzel göründüğüm oluyor. Sahip olduklarım var, sahip olabilmeyi başardığım, kendim başardığım şeyler var.

İşte ama, sorun şu ki, bunların hiç birini belli edemiyorum. Şu an arkamdaki duvarda neredeyse 30 yıllık kitap birikimim duruyor, bu raflara sığmayacak kadarını da kütüphanelerden, oradan buradan okudum ama sosyal bir ortamda iki kelimeyi doğru düzgün bir araya getiremiyorum. Doğduğumdan beri nerdeyse tamamen büyük bir şehirde yaşadım ama konuştuğum zaman düzgün bir şehir Türkçesiyle konuşmuyorum. Saçma sapan sesler çıkarıyorum. Yürürken sallana sallana, ayaklarımı sürüye sürüye çoğu zaman kambur bir halde yürüyorum, otururken saçma salak oturuyorum. Saçlarım çalı süpürgesi gibi kafamın etrafında, üstüm başım paspal bir halde dolaşıyorum. Bütün bunların farkındayım ama engel olamıyorum.

Sosyal sınıfların varlığına inanıyorum. Hakikaten. Hani mesela bazı oyuncular vardır, hep böyle zengin bir şirket yöneticisini oynarlar. O roller onlara gelir çünkü aslında rol yapamadıklarından değil, öyle görünürler. O havayla, o aurayla doğmuşlardır. Helene Bonham Carter'ın kendisi mesela gerçekte ülkesinin soylu, zengin ailelerinden birine mensup ve öyle yetişmiş ama kadını hangi rolde görsek bir dağınık, bir böyle kafasında üç beş tahtası eksikmiş gibi duruyor. Kendisinin öyle bir havası var çünkü ve bundan çıkamıyor. Ya da şu hani Burcu Biricik miydi, onun bir dizisi vardı geçenlerde. Ortamda kimsenin dikkatini çekmeyen bir temizlikçiyi oynamıştı sanırım (diziyi izlemedim baştan sona). Dünyanın en iyi oyuncusu olmadığı için haliyle bu kadını öyle bir insan olarak hayal edemiyorsunuz ya. Mümkün değil yani, onda o hava yok. Kendimle ilgili demeye çalıştığım da hemen hemen bunlar gibi bir şey. Ait olduğumu düşündüğüm sosyal sınıftan ya da ait olmayı istediğim sınıftan biri gibi görünmüyorum. Görünemiyorum. Bu insanın içinden gelip, dışında davranışlarına yansıyacak şekilde bir hava oluşturur ya hah işte bende içimde kalıyor, dışarıda en alt tabakadan bir pejmürde var. Öyle davranıyor, öyle görünüyorum. Paradan kaynaklanıyor diye düşünüyordum hep, yıllarca onun suçu dedim, parayı elde etmek için uğraştım ama misal gidip en pahalı giysiyi de geçirsem üstüme olmuyor. Ben giyince o elbise çarşamba pazarından alınmış gibi duruyor. Allahım ya ben alçakgönüllü falan değilim, azcık bile değilim ama öyle görünüyorum. Çoğu insanı küçümsüyorum, beğenmiyorum, kendimi üstün görüyorum ama insanlara öyle davranamıyorum. Bazı şeyleri çok iyi bildiğimi düşünüyorum, birçok şey hakkında iddia edesim geliyor, inat edesim geliyor düşündüklerimin üstüne. Oysa hep susuyorum. Birisi bir şey dediğinde hayır o böyle diyesim geliyor, öyle olduğunu düşünüyorum ve yanlış olabilir ama ben bunu demek istiyorum. Ama diyemiyorum. Karşımdakinin düşüncelerini bu kadar keskin doğrularmış gibi söyleyebiliyor olmasına sinir oluyorum mesela ama bunu söyleyemiyorum. Esasında mutlak güç sahibi olmam gerekiyor. Bunun için doğduğumu biliyorum ama yanlış aileye doğunca hepsini bastırmak zorunda kalmışım gibi oluyor. İnsanların düşüncelerine katılmak veya söyleneni yapmak üzere doğmuş bir ruhum yok ama doğduğumdan beri sadece bunu yapıyorum. İçimdeki bağırıyor, çağırıyor ama zincirler kırılmıyor.

Bunun bir eğitimi falan var mı? Ya da ilacı? Günde 3 kere yemeklerden önce suyla birlikte yutunca 2 hafta içinde iyileştiren falan?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...