6 Eylül 2022 Salı

주문, 마녀와 가을 ---> ben bu sonbaharın büyüsünü çok yanlış anladım galiba

Orada doğmuş olsaydım ben de şimdi mavi kabanımla
Oxford sokaklarında sevimli sevimli dolanıyor olabilirdim.
Coğrafya kaderdir çocuklar.

Hava soğudu. Yılın o zamanına geldik yine. Sabahları yarı bulutlu yarı güneşli havada evden çıkınca birden buz dolabına çarpmış gibi olduğumuz, içeriye, dört duvar arasına her girişimizde sıcaktan bunaldığımız, güneşte durunca yanıp, gölgede içimiz üşümese bile açıkta kalan kollarımızın, tenimizin dışarıdan bir soğukluk var burada ama ne ola ki diye ikileme düştüğü, yazlıkları giyiyorum ama bir tuhaflık var bu işin içinde diyerek, o son kırıntılara tutunduğumuz mevsimdeyiz. Yapraklar yerlere düşmeye başladı bile. Sadece son iki gündür soğumuş olmasına inanamıyor insan. Oysa daha o iki gün öncesinde fırının içinde yaşıyor gibi olduğumuz gerçeği, çok uzak bir hayal gibi şimdiden.

Evet hava 30 derecenin altına düştüğü anda benim sonbahar romantik hüznü modum etkinleşiveriyor. Daha bir yalnızlık çöküveriyor üstüme, evimde kendimi sarıp sarmalayasım geliyor. Sanki iki gün öncesinde şortumla hoplayıp zıplayan ben değilmişim gibi bugün böyle kitaplık raflarıma hüzünle bakıyorum. Şaka bir yana, üstüme çöktü hakikaten o his. Birdenbire.

Sonbahar bir yandan da sihirli bir şeyleri çağrıştırıyor ya, aklıma A Discovery of Witches düşmüştü. Yine evren benimle oynamaya başladı tabi. Bugün iş yerinde Ali de diziden bahsetmeye başladı. İlk anda bir erkeğin o diziyi izlemiş olmasına şaşırdım, tüm önyargılarım bana böyle şeyler düşündürtüyor çünkü. Şey gibi düşünün, bir erkek Jane Austen okumaz ya da Twilight izlemez gibi geliyor ya. Aynı mantıkla bu da öyle geliyordu bana. Sonra Ali'nin baya beğendiğini hem de sadece diziyi izleyerek beğenmiş olduğunu görünce gerçekten şaşırdım. Bir yandan da bu ara aklıma düştükten hemen sonra konusunun geçmesine şaşırdım. Evren yine bana dil çıkarıyor gibime geliyorken üstüne bir de stajyerlerimizden bir tanesi tarot kartlarını getirmişti, bana tarot baktı ve söyledikleri, o goygoy ortamında bile, ulan nasıl yani dedirtti. Daha önce demiştim ya bir ara, (hay allahım burada böyle 11 yıldır yazıyor olunca artık neyden nerede bahsettim ne kadar bahsettim bilemiyor hale geldim) A Discovery of Witches'deki hikaye okurken bana kendimi düşündürttü diye. Diana'nın anne babası, o küçükken, güçlerinin ve kaderinin hayatının sonraki aşamalarında onu zor duruma düşürmemesi için, bir anlamda onu koruduklarını düşünerek, güçlerini kullanamamasını sağlayacak şekilde büyü yapıyorlar. Bir yaşa kadar çok iyi bir şekilde büyü gücü gösteren Diana, o günden sonra büyürken hep güçsüz bir cadı olduğunu düşünerek, buna inanarak büyüyor. Her yaptığı büyü ters gittiği veya en basit büyüleri bile yapamadığı için kötü bir cadı olduğunu düşünüyor. Ailesi tarafından üstüne bir çeşit koruma kalkanı gibi oturan o büyü yüzünden, hiçbir zaman gerçek Diana olamıyor yani. Sonunda gerçeği öğrenip, üstündeki büyüyü kaldırmaya ve kendi gücünü açığa çıkarmaya başladığında ise adeta parıldamaya, ışıldamaya başlıyor. Zincirlerinden kurtuluyor ki aslında bu zincirler de ona en sevdikleri tarafından yine sevgilerinden ötürü konulmuş oluyor halbuki. Kitapları okurken 4 yıl önce, kendim için de - belki biraz egoistlikle - aynı şeyi düşünmüştüm. Ailemin, sevgilerinden ve başka türlüsünü bilmediklerinden düşünemediklerinden ötürü beni yetiştirme şekilleriyle, büyütme yöntemleriyle etrafıma sardıkları o görünmez zincirlerin, duvarların arasında neredeyse 30 yıl geçirmişim gibi geliyordu. Son birkaç yıldır, tüm bunları fark edebildiğim ve anlayabildiğim zamandan beri ben de kendi kendime bu koruma büyüsünü kırmaya, kendi büyümü ortaya çıkarmaya çalışıyorum bir anlamda. Büyürken bana bilmeden yükledikleri tüm o travmalardan, korkulardan, önyargılardan, mutsuzluklardan kurtulmaya çalışıyorum. Çoğu zaman bir arpa boyu yol alamadığımı düşünüyorum. Hala o zincirlerin içinde debeleniyorum. Ve hep sanki ben de o kalkanın içinden çıkabilsem Diana gibi olacakmışım gibi geliyor. Gerçek ben olabilecekmişim gibi, bir zamana kadar her fotoğrafta kimseye aldırmadan kocaman gülümserken sonsuz mutlu görünen o küçük çocuk geri gelecekmiş gibi, o çocuk hayal ettiği ve aslında yaşaması gereken hayatı böylelikle elde edebilecekmiş gibi geliyor.

İşte bugün bu diziden bahsetmemizin üzerine bir de tarot kartları önümde dizi dizi açılırken enerjini alamıyorum dedi bana stajyerimiz. Kapatmışım enerjimi dışarıya, vermiyormuşum. Korumaya almışım kendimi. Yirmili yaşlarımın başında bir şeyler olmuş ve o zaman kapatmaya karar vermişim.  O bir şey olma şeyleri çok daha öncesinde başladı beybisi diyecektim de gülümseyebildim sadece. Yirmili yaşlarımın başında sadece son noktasıydı, şalter o zaman attı bence. Ama tuhaf değil mi bu da? Önce aklıma ADoW hikayesi geldi, sonra diziyi yarım bırakmıştım devam edeyim dedim kendi kendime, sonra Ali ondan bahsetti, ardından da tarot kartları bunları söyledi. Neden her şey ve herkes sadece farkında olduğum şeyleri tekrar tekrar gösteriyor, işaret ediyor, üstüne parmak basıyor? Sevgili evren, bana bunları söylemene gerek yok diye bağırasım geliyor. Ben bunları biliyorum zaten. Bana bir türlü algoritmayı vermiyor hiçbiri. Sorun bu, çözüm bu demeniz gerekiyor. Önce gün doğumunda iki zeytin yaprağını çiğneyeceksin, sonra ilk dolunaya kadar her akşam yatmadan önce başının üstünde iki tur döneceksin, ilk dördün geldiğinde de bir kağıda zincir resmi çizip, yakıp, dumanına güney yönüne savuracaksın niye demiyor hiç kimse? Niye böyle değil sorunlarımın çözümü? Dolunayda erik ağacına kırmızı ip bağlayıp, düğüm atınca ertesi gün öğlen vakti boyum 175 olsun mesela. Yok mu böyle çözümler ya?

Off gene işim çakralara kaldı galiba. Sonunda avatar aang'e döneceğim o olacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...