20 Haziran 2022 Pazartesi

“I want to drag knives over my skin, just to feel something other than shame, but I'm not even brave enough for that”

Saçma sapan günler yaşıyorum. Mayıs bitince her şey bitecek diye düşünmüştüm, her şeyden kurtulmuş olacağım, hayatımda ilk defa bir şey yapmak zorunda olmayacağım, artık sadece kendi istediğim hayata kavuşabilmek için gerektiğini düşündüğüm şeyleri yapmaya başlayabileceğim diye planlamıştım. Sonra güm! Her şey elime yüzüme patladı. Anlatmaya utandığım için bu kadar zaman yazamadım ama amaan. Her şeyden kurtulmamı sağlayacak olan son noktada, sınavdan kaldım. Tek ben kaldım. Bunu özellikle söylüyorum çünkü bir sınavdan kalmış olmanın en acı yanı belki de bu. 35 yaşında hala bir sınavdan geçmek zorunda olmanın saçmalığıyla birlikte, hala bir şeylerin insana hayatında bu kadar salak, bu kadar aşağılanmış, bu kadar rezil olmuş hissettirebiliyor olması. Herkesin kaldığı bir sınavda ya da birkaç kişinin birden kaldığı bir sınavda, insan azcık da olsa bir teselli bulabilir mesela. Ama diğerleri başarırken tek başaramayan olmak...Haberi aldıktan sonra benim için zaman durdu. Öylece duruverdi. Hala duruyor. Bir hakkım daha var gerçi, temmuzun ilk haftasında gireceğim bir daha ama o zamana kadar o kadar salak bir haldeyim ki. O sınavdan da geçeceğimin garantisi yok gerçi. Haberi aldıktan sonra sadece yok olmak istedim bu yüzden. Kendimi öldüremiyorum madem, bir anda puff yok oluvereyim. Nefes almak istemedim. Karşıdan karşıya geçmiştim, yolun kenarında, kaldırımın üstünde dikiliyordum elimde telefonla. Öylece durdum ve yok olmak istedim. Herkesin geçtiği bir sınavı bile başaramıyorsam niye yaşıyordum? Ne demeye nefes almaya devam ediyordum? O kadar başarısızlık, o kadar hayalkırıklığı sığdırdım ki bu 35 yıla, belki de en başından yaşamamam gerekiyordu. Dünya üstünde minicik bir fazlalık olarak gezinip duruyor gibi hissettim. Hiçbir anlamım yoktu, kimseye hiçbir şeye kendime bile bir faydam yoktu. Yaşamayı beceremiyordum. Yuvarlanıp duruyordum, yürürken oraya buraya çarpıyordum, yemek yaparken kendimi kesiyordum, mutfakta bir şeyleri düşürüp kırıp duruyordum, arabayı park edemiyordum, sınavlardan kalıyordum, denediğim hiçbir konuda başarılı olamıyordum, bir yetenek gösteremiyordum...Var olmamın bir anlamı yoktu. Bir gereği yoktu. Var olmayı bile beceremiyordum çünkü. Ahh nasıl da ölmek istedim o an. Arkamı dönüp, yola doğru arabalara doğru bir iki adım atsam başarabilirdim belki. Var oluşumda ilk defa bir şeyi başarmış da olurdum böylece. Ama onu da beceremezdim, arabalar yavaşlardı ben yola çıkınca, ölemezdim ama yine çılgınca acılar çekerdim.

Ne planlar yapmıştım. Uzun zaman sonra, bu hayatımın alt üst olduğu son birkaç yıldan sonra, cidden bu sefer plan yapabilirmişim gibi gelmişti. Yeniden umut var gibiydi, bir yerlerde, uzak da olsa, umut. Sınav sonrasındaki hayatım için bir dolu plan yaptım. Şu sınav bir geçsin, şu uzmanlığı bir alayım tamam, tamamen hayallerimi gerçekleştirmek için ne gerekiyorsa ona başlayacağım diye. Şunu yapacağım, bunu yapacağım, onu hazırlayacağım, oraya bakacağım, buraya söyleyeceğim, onu deneyeceğim, şunu göreceğim...Benim için hala umut olduğunu sanıyordum salakça. Oysa yoktu. Tahmin etmem gerekirdi. Benim için hiçbir zaman umut olmamıştı. Hemen ertesi gün Cey'lere söz vermiş olmasam belki de büyük ihtimalle evde açlıktan ya da susuzluktan ölmüş olabilirdim. Sadece onların bir suçu olmadığını düşündüğümden, onları da üzmemek için ertesi gün ağlamayı kesip, oraya gittim. Yedim içtim, konuştum, güldüm, ağlamadım. Akşamında abimlere gittim, çocukları gördüm, ağlamadım. Ama sonraki 3-4 gün ne yaptığımı bilmiyorum. Sadece bir tür refleks gibi işe gittim, geldim, iş yerinde de ağlamaya devam ettim. İnsanlar beni neşelendirmeye, teselli etmeye çalıştı, sadece onları üzmemek için ağlamayı durdurdum. Eve döndüm, ağlamaya devam ettim. Kapıdan girip, kanepede oturup ağladım, sonra sabah yine işe gittim. Eğer yeteri kadar ağlarsanız nefesiniz kesilebiliyor ve bir süreliğine de olsa bilincinizi kaybedip bayılıyor gibi olabiliyorsunuz. Eğer anneniz yarım saatte bir arayıp, kontrol ediyorsa ve sırf onu üzeceğini bildiğiniz için ölemiyorsanız, idare ediyor.

Sonra beni bir kere daha sınava sokacaklarının haberi geldi. Umutlanmadım, mutlu olmadım, bir şey hissetmedim. Sadece etrafımdaki herkes o kadar heyecanlanıp, her şey düzeldi diye baktı ki mecburen dediklerine uymak zorunda kaldım. Haydi bu bir ay istediğin gibi çalış, işe istediğin zaman gelirsin, gelmeyedebilirsin dediler. Ben de eve gelip, çalışmaya başladım. İki haftadır falan doğru düzgün işe gitmedim, o sınava çalışıyorum. Önümde hemen hemen iki hafta daha var. Hayatım durmuş gibi. Böyle boyutlar arası yolculuk yapan kahramanımız çoklu evrenlerin arasındaki boşlukta kalır ya... Aynen öyle duruyorum. Dünyada değilim, hayatta değilim, canlı değilim. Sadece kalkıyorum ve ders çalışıyorum. Haftasonları dışarı çıkıyorum, insanlarla görüşüyorum, konuşuyorum. Ama hiçbir şey ilerlemiyor benim için. Hiçbir şey düşünmüyorum, hiçbir şey planlamıyorum, hiçbir şey hayal etmiyorum. Arada, böyle ufak ufak anlarda, içinde olduğum evrenler arası boşluğu unutuyorum. Sanki yine her şey normalmiş gibi, sınav yokmuş gibi, anlık da olsa yeniden düşünmeye başlıyorum. Arabaya biniyorum, bir yerlere gidiyorum, bir şeyler alıyorum, muhabbet etmeye başlıyorum. Eve geliyorum, haa şu diziye başlayayım diyorum, onu izlerken şunu yiyeyim diyorum. Tam elim gidecekken kalakalıyorum. Çünkü o boşluktayım. Hiçbir yerdeyim. Hiçbir şeyim. Burada hava yok, yer çekimi yok. Öylece sonsuz boşluk var ve süzülüyorum. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...