Bu taşınma haftasında, tesadüfen aynı sokağa taşınmış olduğum bir abi (işyerinden) ile taşınma işlerini konuşurken masasında gördüğüm kitap sonucunda Tolstoy'dan konuşmaya başlamıştık biraz. Sivastopol'u okuyordu (daha önce şurada, şurada ve şurada hem Tolstoy'dan hem de Sivastopol'dan bahsetmiştim), sonra aldığı diğer Tolstoy kitaplarını göstermeye başladı çekmecesinden çıkarıp. Kafkas Tutsağı'nı okumadığımı söylediğimde direkt verdi, al oku diye. Kitaplar konusunda çok hassas olduğum için panik yaptım tabi, kendi kitaplarımı insanlara vermeye pek hevesli olmadığımdan (eskiden çok kötü tecrübelerim olmuştu) insanlardan da kitap almaya istekli olmuyorum haliyle. Böyle birden kucağıma düşünce bu kitap, bir an önce okuyup, geri verebilmek için telaşlandım. Çünkü düşünüyorum ki hani yeni almış kitabı, dokunulmamış duruyor yani, ben okurken bu dokusu bozulacak. Ben olsam nefret ederim, karşımdakileri de öyle düşünüp, panik yapıyorum işte. Halbuki çoğu insan önemsemiyor sanırım. O kadar acele ettim okumak için ama artık servisle işyerine gidip gelmek 30-40 dakika değil, tamı tamına 15 dakika sürüyor. E ben de serviste okumaya alışığım, uzun zamandır evde ya da sabit bir yerde kitap okumadım. Hal böyle olunca resmen zamanla ve kendimle yarıştım. Sabah akşam o 15'er dakikalarda okuyabildiğim kadarıyla, en sonunda da evde akşamları, iş yerinde öğle aralarında azmettim bitirdim. Gerçi 200 küsür falan ancak, ufak bir kitap ama gene de öyle haldır haldır okunmuyor.
4 ayrı öyküden oluşuyor kitap. Baskın, Orman Kesimi, Rütbesi Düşürülen ve kitaba ismini de veren Kafkas Tutsağı. Baskın isimli öykü 1853 tarihli, genç bir adamın Rus ordusundaki ilk tecrübesini, bir Çeçen köyüne yapılan baskını anlattığı bir öykü. Okurken fazlasıyla bir otobiyografi havası taşıyor. Zaman zaman genç bir Tolstoy yaşadıklarını mı anlatıyor yoksa bildiğimiz yazar Tolstoy öykü mü anlatıyor çizgiler birbirine karışıyor. Orman Kesimi 1855 tarihli, yine genç bir subay adayının birliğinin başında Çeçenlere karşı yaşadıklarını anlatıyor. Ordudaki insanları anlatışı, 19.yy.daki Rus insanlarını şimdi bile yaşıyormuşçasına gözümüzün önünde canlandırışı muazzam bu öyküde. İnsan ruhuna dair yaptığı çıkarımlarsa incelikli bir güzellikte. Benim kitap içinde en beğendiğim, okumaktan en keyif aldığım, iyi ki okumuş dediğim öykü bu.
Rütbesi Düşürülen Tolstoy'un ordudan salıverildiği 1856 yılına ait. Yine bir subayın/prensin Rus ordusunda görev yaparken (yanlış hatırlamıyorsam) Kırım topraklarında Moskova'dan eski bir tanıdığı ile karşılaşması ile başlıyor. Sonra bu tanıdık başlıyor kendi hayat hikayesini anlatmaya falan. Açıkçası hiç okuyamadığım bir öyküydü bu. Doğru düzgün okumadım da zaten. Diğerlerine göre oldukça zayıf kalıyordu bence. Son öykü Kafkas Tutsağı ise 1870'te yazılmış, 1872'de basılmış gibi görünüyor. Rus ordusundaki bir asker, annesinden aldığı mektup üzerine evine bir ziyaret yapmaya karar veriyor. Yola çıktığında Tatarlar tarafından yakalanıp, hapsediliyor. Bir Tatar köyünde, ailesinden para gelirse salıverileceği için hapis halde yaşamaya başlıyor. Kitaba adını veren öykü ama açıkçası ilk iki öyküden daha iyi değildi. Bana daha düz, daha hafif geldi. Ama sanırım o dönemde Rusların Tatarların olduğu topraklara bakışını, Tatar köylerini insanlarını bir Rus'un gözünden anlatışı açısından önem taşıyor.
Bu 4 öykünün oluşturduğu kitabı okumak benim için panik içinde de olsam keyifliydi. Yine iyi ki Tolstoy yazmış, yazmayı tercih eden bir insan olmuş dedim. İş Bankası Kültür Yayınları'nın Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi içinde yayınladığı bir basımını okudum ben. Mazlum Beyhan'ın Rusça'dan direkt çevirisiyle 2019 tarihli 5.basımı. Kısacık bir kitap, bence siz de deneyin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder