15 Nisan 2018 Pazar

άνοιξη...aperire...Aprilis



Şu son birkaç haftadır böyle saçma sapan bir boşluk var burada, biliyorum, farkındayım. Kötü şeyler oldu, kötü bir şey, gerçek değilmiş gibi kabul edersem belki gerçek olmaz diye çok uğraştım ama...Ne bileyim, sanırım böyle durumlarda refleks gibi bir şeyler oluyor beynimde, kendiliğinden beynimin içi beni başka bir gerçekliğe konumlandırıyor. İçinde olduğum, içinde olduğumuz durum bir filmmiş, bir hikayeymiş, gerçek değilmiş gibi algılamaya başlıyorum. Kendimi - en azından kafa olarak - kendi yarattığım bir hikayenin içine sokuveriyorum. Çünkü bu gerçek olamaz, bu gerçek olamayacak kadar kötü diyorum sanırım kendi kendime.Çünkü böyle bir şey olamaz, olamaz değil mi, biz bunu yaşamış olamayız, böyle bir şey olmuş olamaz değil mi, değil mi...diye yankılanıp duruyor beynimde. Şimdi de söylemeyeceğim o yüzden. Ne olduğunu söylemeyeceğim. Çünkü söylersem, seslendirirsem, yazarsam, bir anda yine gerçeklik kazanacakmış gibi geliyor. Olduğundan beri bir dakika bile durup üstüne düşünmemeye çalıştım. Düşündüğümü fark ettiğim anlarda da hemen yine kendimi başka bir hikayenin içine atıverdim. Çünkü düşünmeye başladığımda - tıpkı şimdi bunları yazarken olduğu gibi - gözyaşlarımdan ekranı göremez hale geliyorum, kafam patlayacakmış gibi oluyor, nefes alamıyorum. Ama yazmalıydım, en azından bir şeyler demeliydim. O yüzden yazdım.
Bunun yanında, iyi mi kötü mü yoksa başka bir şey mi diye henüz isimlendiremediğim bir gelişme daha oluyor şu sıralar. Evet, en azından "gelişme" diyebileceğim bir şey. En azından benim için ilerleme olarak adlandırılabilecek bir şey. Yarın işe başlıyorum. Bir yandan suratım asık, tüm bu evde istediğim gibi takılma dönemi sona eriyor. Parasızlığın getirdiği kısıtlama ile eve hapsolmuş olabilirim evet ama, öte yandan istediğim saatte yatıyor, kalkıyor, istediğim zaman istediğim şeyi yapıyorum. Tamam şu durumda çok bir seçenek yok bu "istediğim şeyi yapıyorum" kategorisinde ama mesela tüm gün kanepede pijamalarımla instagrama bakarak yatabiliyorum, gibi şeyler.
Bir yandan da yüzümü güldürmeye çalışıyorum, çünkü bu yeni bir dönem, artık çok daha fazla ve başka deneyimim var hayata dair, artık hiçbir türlü eskisi gibi olmam diyorum kendi kendime. Çılgınca bir açlıkla saldırabilirim her şeye diyorum. Yapmak istediğim tonla şey var, hepsini yapabilirim artık diye kendimi gaza getirmeye çalışıyorum. Oturup önümüzdeki bir ayın tüm haftasonlarını planlamaya başlasam falan diye elime kalem kağıt alıyorum. Alacağım ulan bir gün diye hayıflandığım her şeyi hatırlamaya, liste çıkarmaya çalışıyorum. Gideceğim doktor branşlarını yazıyorum, hastanelere doktorlara bakıyorum. Şu son iki günü işe gidip çalışmanın, tüm gün bir yerde kapana kısılmış gibi hissedecek olmanın düşüncesinden kendimi olabildiğince uzak tutup, neler yapacağım, hayatımın bundan sonrasında nasıl da dibine kadar yaşayacağım düşüncesiyle gaza getirmeye çalışıyorum. Hakikaten ya niye iş deyince hep bu kapana kısılmışlık duygusu bastırıyor? Neden böyle görüyorum, size de öyle mi oluyor? Olmaması gerek halbuki, olmamalı yani. Saçma çünkü, ne alakası var? Demeye çalıştığım bu güzel bir şey, iyi bir şey. Kendimi ikna etmeye çalışıyorum evet.
Bir dolu şey söyleyecektim. Sonunda nihayet neler olduğunu anlatmak için bu yazının başına oturabildiğimde şunu da anlatayım bunu da anlatayım diye düşünüyordum ama şu an hiçbir şey kalmadı kafamda. Bir şeyler mi izlesem, müzik mi dinlesem de ne yapsam...ne yapsam da yarın iş yerine gidene kadar panik atak nöbetine girmekten kendimi alıkoyacak şekilde kafamı doldurayım, kendimi meşgul tutayım diyorum ama bulamıyorum. Çok korkuyorum. Aşırı korkuyorum. Hatta "korkuyorum" ile ifade etmek bile gülünç geliyor şu an içinde bulunduğum durumu. Dehşete kapılmış durumdayım. Umarım yarın akşam eve geldiğimde harabeye dönmüş olmam, umarım yarın çok güzel bir şeyin başlangıcı olur. Geri kalan hayatımın ilk günü.

(Şarkının adı "seni görmek/bulmak istiyorum" gibi bir anlama geliyor. Diyor ki Orfeas Peridis; en derinlerde en yükseklerde denizlerde dağlarda her yerde seni arıyorum. Belki seni görürüm diye her yere bakıyorum, sadece azıcık bile olsa seni görebileyim bana bir merhaba dediğini duyabileyim diye. Kuşlara bakıyorum, onlar öteki dünyadan mesajlar taşıyan kanatlı ruhlar aslında. Rüzgarla sallanan ağaçları, yaprakları dinliyorum, bana fısıldıyorlar, en derin kuyular söyleyecek sana aradığın şeyi diyorlar. Yeryüzünde ve cennette aradım, bazen yürüdüm bazen uçtum öteki dünyaya geçebilmek için olan geçidi bulmak için iki dünya arasındaki boşlukta. Okyanusların derinliklerinde depremlerin sesini duyabiliyorum ve yeryüzünden yer altına geçiyorum tüm kaybolmuşları bulmaya, belki içlerinde seni de bulurum diye.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...