6 Şubat 2018 Salı

Bir manga tecrübesi, Ajin-Yarı İnsan Cilt 1

17 yaşındaki lise öğrencisi Kei Nagai var gücüyle tıp fakültesini kazanabilmek için çabalarken neredeyse yaz tatili gelmiştir. Tatilden hemen önce tüm okuldan çıkan arkadaşlarının gözü önünde yoldan geçerken bir kamyon tarafından ezilir. Ama geri ayağa kalkınca kendisi dahil etraftaki herkesi büyük bir şaşkınlığa uğratır. Kei Nagai ölmemiştir ve o bir Ajin'dir.
Ajinler tüm dünyada belli sayıda oldukları bilinen ölümsüz yaratıklardır. İlk defa 17 yıl önce Afrika'daki bir savaş sırasında fark edilmiş ve varlıkları kanıtlanmıştır. Japonya'da da iki tane olduğu düşünülmektedir. Ama kimsenin Kei Nagai'den şimdiye kadar haberi olmamıştır. Kei'nin kendisi bile o kamyon tarafından ezilene kadar böyle bir şey düşünmez zaten. Ama o andan itibaren hayatı bir kaçma-kovalama oyununa dönüşür çünkü hem tüm insanlar - ailesi dahil - ondan tiksinmekte, korkmakta, onu istememektedir hem de devletin güçleri üzerinde deneyler yapmak, onu bir yere kapatmak için tüm acımasızlıklarıyla peşine düşmüştür. Güvenebileceği hiç kimse, güvende olabileceği hiçbir yer yokken Kei hayatı için kaçmak zorundadır.
dış kap çıkınca
Ajin (Yarı-İnsan) bu ilk cildinin çizimlerini Gamon Sakurai'nin, metinlerini ise Tsuina Miura'nın hazırladığı bir japon manga serisi. Şimdilik 12.cildi bu yıl içinde bekleniyor ve 1.ciltten sonrakiler hep çizer Gamon Sakurai yazmış (vay be adam benden sadece bir yaş büyükmüş) (https://www.goodreads.com/series/145184-ajin-demi-human). Seinen manga olarak bir alt türe dahil ediliyor. Bu tür 18-30 yaş arası erkek okuyucular için hazırlanan mangaları içeriyor. Türkçe'ye çevirip yayınlayan ise Gerekli Şeyler Yayıncılık (http://www.gerekliseyler.com.tr/Ajin-Yari-Insan-1Cilt,PR-8950.html). Benim alıp okuduğum baskısı ocak 2017 tarihli 2.basım, ilki mart 2016'da yapılmış. Ama peki iyi hoş da ne bu manga?
Manga Japonca bir kelime, iki ayrı kanji'den (Çin alfabesi karakterinden) oluşuyor. "Man" ve "Ga" karakterleri. "Man" Japon dilinde garip, tuhaf, doğaçlama, kendiliğinden olan şey gibi bir anlama geliyor. "Ga" da resim demek. Günümüz çeviri araçlarına falan yazdığınızda bu ikisini direkt "cartoon, comic" diye çeviriyor ama bu şekilde birleştirdiğinizde aslında öyle gelişine çizilmiş garip resim gibi bir şey demek. Kimi kaynaklara göre taa 12.yy.dan beri hatta daha da eski zamanlardan beri Japon tarihinde görülen bir şey. Resimlerle anlatmak aslında tüm dünya tarihindeki en eski anlatım yöntemi, bu yüzden oralarda da böyle bir şeyin çıkmış olması çok tuhaf değil. Günümüze geldiğimizdeyse biz, Japonya'ya göre batıda kalanlar, oralardan çıkan bu resimli-çizimli kitaplara manga diyoruz. Japonlar da bu kitapları aynı o şekilde adlandırıyor. Ama o zaman önümüze şu soru çıkıyor: Çizgi roman ne? Japonca olmayan (yani asıl dili Japonca olmayan) ya da Japonya'dan çıkmayan böylesi resimli kitaplara da manga diyor muyuz ya da Japonya'dan çıkanlar da aslında birer çizgi roman mı?
Çizgi roman cizgiroman.com'a göre "elle çizilmiş ve belirli bir süreklilik içinde art arda gelen, bir metinle bütünleşen ve basılı olan resimlerden oluşan bir anlatım biçimi.". Önemli yanı da basılı olması. Ama o zaman da sorumuz yine kendiliğinden çıkıyor, dergi ve gazetede basılanlar mı sadece çizgi roman? Kitap haline gelince de yine çizgi roman mı diyoruz? E o zaman manga da aslında çizgi romana verilen japonca isim olmuyor mu?
Ama bu durumda da bir tarafın çizgi roman dediği çizimlerle, diğer tarafın manga dediği çizimler arasındaki bariz "stil" farklılıkları göze çarşıyor. Yani bir japon mangaka'nın (manga çizeri) çizdikleriyle ne bileyim bir superman çizgi romanı arasında çılgın farklar var.
Haa bir de "anime" olayı var. Sanırım çoğunluğumuz bu basılı haldeki mangaların animasyon haline getirilmiş versiyonlarına anime deyiveriyoruz. Aslında hata da etmiyoruz, Japonlar da öyle diyor. Ama o zaman misal çocukken izlediğimiz Tsubasa'ya, Pokemon'a, Candy'ye anime mi diyor oluyoruz? Onlara anime diyorsak Batman'in ve Spiderman'ın çizgi filmlerine de anime diyebilir miyiz? İşte böyle kafamda sorular sorular dolanıyor. Oysa belki de çok basit bir şekilde kendimce çözüm bulmalıyım, japon orijinli olanlara manga ve anime demeliyim, batı orijinli olanlara da çizgi roman ve çizgi film demeliyim. Evet evet, böyle halletim ben.
(Yine de en aklı başında açıklamayı işin kaynağından Inside Japan'dan bulabilirsiniz.)
Bana bunca sorular sorduran bu kitaba nasıl geldim peki? Bu tür bayadır bana öneriliyordu, ben de merakla kitapçılarda gün geçtikçe genişleyen bu türe ayrılmış rafların önünde dikilip, ilgiyle bakıyordum. Yine de uzak duruyordum, bana göre biraz fazla curcunalı, renkli, resimli, karman çorman görünüyorlardı. Sonunda yılbaşında dedim kendime yılbaşı hediyesi olarak alayım, hem de merakımı dindirmiş olurum. Kitapçıdaki manga raflarının önünde neredeyse yarım saat durdum, hemen hemen hepsini elime alıp baktıktan sonra kapağındaki çizim mumyaya benzediğinden belki ya da ismi bir parça diğerlerine göre daha karizmatik geldiğinden belki bunu aldım. Okumaya başlar başlamaz da neye uğradığımı şaşırdım tabi. Daha önce ucundan kıyısından bakmamıştım, yani neyle karşılaşacağıma dair hiçbir fikrim yoktu. Kitap sağdan sola açılıyor ve tüm düzeni bu şekilde. Sayfalardaki kutuların okunma sırası da böyle. Tabi buna dair açıklama - benim gibiler için - kitabın en son tarafında yer alıyormuş. Ama saçma bir şekilde ben orayı hiç açmadım. Kitabı ilk açarken başlarken de bize göre normal olan o sayfayı açmamdı değil mi ama ben kitabı açarken bu sağdan-sola olayını hiç dert etmemişken sayfaları okumaya başlayınca beynimi yaktım. Çünkü kitabı sağdan sola açmak tuhaf gelmemiş, yazıları ve sayfaları sağdan sola takip etmek tuhaf gelmişti (Evet biliyorum kafamda bir sorun var ama ben de çözemiyorum). İlk sayfalarda önce bir çözemedim. Hikayeden zerre bir şey anlamadan sayfaları çevirmeye devam ettim. Her şey gittikçe saçmalaşıyordu, dedim ki bu nasıl bir şey kim okuyor bunu? Sonunda bir 5-10 sayfadan falan sonra hikayenin gidiş yönünü çözüp ona göre okumaya çalıştım. Ama bu sefer de gözlerim alışık değil, kayıp duruyorum. Baya bir cebelleştim kitapla. Nihayet yarısından kitabın tam anlamıyla okuyabilip, hikayenin içine girebildim ve o noktadan itibaren de nasıl bittiğini anlamadım. Öyle bir tempoya kavuşuyor hikaye, her sayfayla birlikte daha da fazlasını öğrenmek istiyor hale geliyorsunuz. Hem ana karakterlerin Kei'nin ve arkadaşı Kai'nin, diğer Ajinlerin, hem de hepsinin peşinde olan o tuhaf ama ürkütücü adamla yardımcısının hikayelerinin ne olacağını, nereye gideceğini çılgınca merak eder hale geliyorsunuz. Dahası bu Ajin olayının boyutlarını, tarihini, çıkış noktasını, sınırlarını, özelliklerini görmek istiyorsunuz.
Eh ama işte bu noktada da benim sorunum ortaya çıkıyor. Ben böyle her sayfada ikişer üçer satırlık yazılarla do-ya-mı-yo-rum. Gözlerimle resimleri takip etmek zaten zor oluyor (bozuk zaten hepten bozacaksınız), bir de o kadarcık yazıyla istediğimi alamıyorum. Ben istiyorum ki uzun uzun, dolu dolu okuyayım. Velhasıl mangalar alabildiğine şenlikli, şatafatlı bir görüntü sunuyor yazım dünyasına ama pek benlik de değillermiş.

Bu arada Ajin'in dvd olarak yayınlanan üç bölümlük bir film-animasyon film serisi ve Ocak-Aralık 2016 arasında toplamda 26 bölümlük 2 sezon tvde yayınlanmış bir de anime serisi varmış (http://www.imdb.com/title/tt5537534/). Ayrıca live-action yani gerçek oyuncularla çekilmiş bir de sinema filmi var 2017 tarihli: http://www.imdb.com/title/tt6215712/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...