18 Aralık 2017 Pazartesi

Alessandro Baricco'dan "Bin Dokuz Yüz: Bir Monolog"

Her seferinde birisi bir ara kafasını kaldırır... ve onu görürdü. Anlaması zor bir şey.
Hakikaten de biraz öyle. Biraz da değil. Bir gemide, okyanus üstünde gidip gelen bir hayatın, bir ruhun öyküsü, Danny Boodmann T.D. Lemon Novecento'nun öyküsü. Bir yolcu gemisinde, okyanusun bir yakasından öbür yakasına doğup, bir piyanonun başında büyüyen bir adamın düşüncelerinde keşfetmemizi sağlamaya çalışıyor Alessandro Baricco hayatın ne olduğunu, ne olabileceğini. Keşfetmek de demeyelim de, öyle büyük laflar etmeyelim, düşünmemizi sağlamaya çalışıyor diyelim. Bir tiyatro oyunu metni bu aslında. Tek kişilik bir oyun. Anlatıcımız çıkıyor sahneye, gelip giden dekorlarla birlikte anlatmaya başlıyor Bin Doku Yüz'ün hikayesini. Piyano seslerinde, jazz melodilerinde.
İtalyan yazar Alessandro Baricco'nun 1994'te yazdığı tiyatro metni bu. 1998'de de müziklerini Ennio Morricone'nin yaptığı bir film versiyonu da var. Bu benim okuduğum ikinci Baricco (barikko diye okuyoruz sevgili romalılar, İspanyolca'da ç, İtalyanca'da k) kitabı. İlki, İpek, muazzam bir deneyimdi benim için, her defasında söylemekten kendimi alamıyorum. Hani bazı kitapları okurken neye uğradığınızı şaşırırsınız. Sanki ellerinizde tuttuğunuz o kitaptan büyülü sular fışkırır, etrafınızı sarar ve tüm dünya birden o su küresinin dışından size blur efekti verilmiş gibi görünmeye başlarken, kafanızda hafif bir uçmuşluk hissi oluşur, bir tuhaflaşırsınız ya. Tuhaf bir his işte bu. İşte İpek'i okurken hissettiğim buydu, böyle hissettiren çok az kitap okudum. Her bir cümlesinde mesela ahh ulan keşke ben de böyle yazabilsem, mümkün mü ki böyle bir şey diye bakakaldım. Bu yüzden Baricco kafama kazıdığım isimlerden biriydi. Başka ne yazmışsa okumalıyım demiştim o vakitler. Ama tabi yaptığım hiçbir plan gerçeğe dönüşmediği ve de hiçbir kararıma uymadığım için bu düşüncemi de gerçekleştirmekten çok uzaktım. Neredeyse 3 yılı geçmiş okuyalı, buraya da yazmışım hatta, ama ne kitabı okurken düşündüğüm gibi başka Baricco kitabı okuyabildim şu zamana kadar, ne de o yazının sonunda dediğim gibi İpek'in filmini izleyebildim. Orada da demişim Baricco oldukça fazla alanda sanat icra ediyor, değişik değişik işler yapıyor. Oldukça popüler bu yüzden. Felsefe ve piyano eğitimi almış zamanında, ikisini birleştirip hem kitaplar yazmış, hem müzik eleştirileri, hem de tiyatro oyunları. Bir yandan film de yazıp yönetmiş, tv'de talk show da yapmış. Gitmiş yazarlık okulu falan da açmış. Bu yönden de takdir edilesi sanırım. Ya da keşke ben de böyle yazabilsem dediğim gibi kitabı için, kendisi için de keşke ben de böyle bir insan olabilseymişim denesi. Evet, evet, en iyi böyle ifade edebilirim sanırım.
Bin Dokuz Yüz'e geri dönersek, keşke okusanız derim. Keşke okusanız, siz de bu hissi yaşasanız. 64 sayfalık, ufacık bir öyküde hayatın içine dalsanız.
Alessandro Baricco, kaynak:Kitaplık Kedisi

İnsanların gözünde gördükleri şey değil, görecekleri şey görülür.
(...)
Okyanus büyük ve korkutucu olduğu için çalıyorduk, insanlar zamanın nasıl geçtiğini anlamasınlar, nerede olduklarını ve kim olduklarını unutsunlar diye çalıyorduk. Dans etsinler diye çalıyorduk, çünkü eğer dans edersen ölmezsin ve kendini Tanrı sanırsın.
(...)
Aklında bir şeyler öğrenme düşüncesi olduğunu sanıyorum. Yeni bir şeyler. O böyleydi. Biraz yaşlı Danny gibi: Yarış nedir bilmezdi, kimin kazanacağı umurunda değildi, onu şaşırtan olup bitenlerdi. Bütün olup bitenler.
(...)
Hayal ve anılarla yaşıyordum, bazen ayakta kalmak için başka yapacak bir şeyin yoktur. Umut yoksulun ekmeğidir ve her zaman iyi gelir.
(...)
Bu çılgınlık değil, kardeşim. Geometri. Bir oyma işi. Mutsuzluğu yendim. Yaşamımı isteklerimin pençesinden kurtardım. Geçtiğim yollardan geçebilsen, birbiri ardına isteklerimi büyülenmiş, hareketsiz, sonsuza dek orada durmuş, sadece sana anlattığım bu tuhaf yolculuğun rotasını belirlerken bulursun.


[Ben kitabı Can Yayınları'ndan Şemsa Gezgin çevirisiyle çıkan 2.basımından okudum. Nette KitapYurdu'nda 6,17 tl'ye bulabilirsiniz.]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...