1 Mayıs 2017 Pazartesi

yeni çağın lise dizisi konsepti içinde-->Riverdale

Sevimli, minik ve -kendi içinde- huzurlu kasaba Riverdale'de bir yaz daha bitip, sonbaharla birlikte gelen yeni okul yılında bu meşhur yazın ardından hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Yazın başlangıcında ikiz kardeşler Cherly ve Jason Blossom kayıkla nehre açılmış ve Jason kayıktan düşüp, kaybolmuştur. Tüm kasaba için kasabanın altın çocuğu olan Jason'ın bu şekilde kaybolması veya belki ölmüş olması zaten feci bir olayken okulun ilk günlerinde nehirde Jason'ın cesedi bulunur. Hem de alnının ortasında kocaman bir kurşun deliğiyle. Riverdale karışır, artık kimse kimseden emin değildir, yıllardır hatta kuşaklardır bir arada yaşayan aileler, arkadaşlar, herkes birbirine artık başka gözle bakmaktadır. Jason'ı kim öldürmüştür?
sağ baştan say: Archie-Veronica-Jughead-Betty
Riverdale bu şekilde oldukça ilginç sayılabilecek bir çıkış noktasıyla yola başlıyor. Esasında bildiğimiz lise dizisi. Yani odak noktası aynı liseye giden bir grup gencin maceraları olduğu için bu şekilde tanımlanabilir. Ama içinde olduğumuz çağın özelliği olarak lise dizileri (ya da işte gençlik dizileri) artık sadece birbiriyle ölesiye konuşan, tüm karakterlerin tüm kombinasyonları denediği, sonunda da üniversite olayının işin içine girmesiyle dizinin kabak tadı vermesi suretiyle sona gelinen birer macera olmaktan çıkmış durumda. Bilindik formülümüze artık daha ilginç şeyler katmaları gerekiyor. Riverdale'de bu öğe, bir cinayet. Jason Blossom'ın pür gizemden oluşan cinayeti etrafında liselilerimizin maceralarını izliyoruz.
şaşkın ve bayık Archie, Cheryl'e bakakalıyor
Bölümlerin açılış ve kapanışlarında Jughead karakterimizin "voiceover"ları eşlik ediyor bize. Jughead aslında Jason'ın cinayetini ve bunun Riverdale'i etkileyişi üzerine bir roman yazmaya başlıyor ve dizi de öyle başlıyor zaten. Bu yüzden her bir bölüm, Juggy'nin romanından bir bölüm gibi gelişiyor diyebiliriz. Jughead - roman yazıyor oluşundan da anlayabileceğimiz gibi - grubumuzun tuhafı, tek tabancası, kendi başının çaresine bakanı ve herkesi eleştireni. Esas oğlanımız olarak sunulansa Archie Andrews. Babasıyla birlikte yaşayan kızıl kafalı Archie, evet bildiniz, çılgıncasına yakışıklı ve bir o kadar da düzgün ama sıkıcı olan. Kas yapmış bir Dawson olarak, o ekranda belirince biliyorsunuz ki yine o muhteşem doğru olanı yapma kafasıyla salakça ve saçma bir şey yapacak. Çünkü o okul futbol takımının süper bir oyuncusu ama aslında şarkı yazmak istiyor. Pıh. Archie'nin "girl next door" kontenjanından, küçüklüğünden beri ona aşık ama bir türlü söyleyemeyen kankası, mükemmel öğrenci kızımız ise Betty Cooper. Tabiki "gay best friend" kontenjanımız da dolu, hem de az biraz Teen Wolf etkisiyle, gay arkadaşımız Kevin kasabanın şerifinin oğlu. Sıkı durun, türlümüzün bir başka tekerleği de olmazsa olmaz: Kasabaya yeni gelen, harikalar kenti New York'tan adeta sürgün edilmiş eski kötü kız-yeni iyi ama iyilerin iyiliği için kötülük edebilecek kız karakterimiz de Veronica Lodge. Evet Veronica da femme fatale, evet ilk görüşte Archie'nin ağzının suyunu akıttı. Hatta var ya Pop's taki (dizimizin ana kafesi) o ilk karşılaşma sahnesi, insanın gözünün önüne adeta bir Jen Lindley taksiden iniyor, Dawson ona ağzı açık bakakalıyor hatırasını getiriveriyor.
Archie-Veronica-Betty üçgeni
Bu olmazsa olmaz grubumuzun artısı, Riverdale'in kendisine kattığı değişiklik dozu ise Blossom ailesi. Kasabanın en zengini, en kötüsü ve en gizemlisi. Ve grubumuzun yarı başının belası yarı üyesi Cheryl Blossom. Tam bir "bitch", ponpon kızların kaptanı, okul ve kasaba benim havalarında gezeni. Ama en çok "fmaily issue" kurbanı, aslında karakterler arasında izlerken en ilginç geleni.
Bu şekilde çok klişeymiş gibi görünen grubumuzu ve dolayısıyla diziyi olağanlıktan çıkaran ve izlemeye şans vermenizi tavsiye etmemin ise sebepleri var. Gördüğünüz gibi ana hikaye ve karakterler birçok bildiğimiz ve kendisinden önce gelen diziden kolaj yapılmış gibi ki bu durum işe yaramış. Üstüne karakterlerin her birine, ama bakın her bir tanesine, katman katman kişilikler oturtuluyor. Herkesin görünenin ardında birçok yüzü olduğuna tanık oluyoruz, karakterlerinin keşfetmediğimiz yönlerini keşfediyoruz. Bunların da üstüne şu en baştaki çıkış noktamız olan cinayet geliyor. Öyle bir cinayet ki, ilk birkaç bölümde kafanızda doğaüstünden tutun da uzaylılara kadar milyon tane soru işareti oluşturacak şekilde sunuluyor. O birkaç bölümü atlattıktan sonra ise bu defa her bir bölümde bir başka kasaba sakininin olayla bağlantısı açığa çıkıyor, her bir bölümde bir başkasından şüpheleniyoruz hep beraber.
bizim okuduğumuz okulların kantinlerine hiç benzemiyor değil mi
Hikaye böyle bolca üstüne gerilim teması serpilmeye çalışılmış gibi olunca haliyle görüntüler ve çekim teması da ona uygun yapılmaya çalışılmış. Daha karanlık ama bir yandan da parlak renkler var gözümüzün önünde. Oyunculuklar konusunda ise haliyle geçenlerde anlattığım The Crown'daki gibi Emmylik performanslar gibi şeyler beklemeyin. Olması gerekenden ne eksik ne de fazla.
Riverdale'in bu oradan buradan toplanmış gibi duran ama araya da ilginç özellikler serpiştirilmiş hikayesinin aslında çıkış noktası 1941'den beri yayınlanan bir çizgi roman dizisiymiş, kaynaklar öyle söylüyor. ABD'de çok bilindikmiş valla ama tabi bize ne. Amerikan gençlik dizisi klişesi olarak dizinin adı, kendisine fon aldığı kasabanın adı olmuş ama uyarlandığı çizgi roman merkezine Archie karakterini almış ve ismi de "Archie Comics" hatta yani. (http://archiecomics.com/)
Dizinin şimdiye kadar 11 bölümü yayınlandı, iki bölüm daha yayınlayıp sezon finali yapacaklar (http://www.tv.com/shows/riverdale-2017/). İlk bölümlerde büyük bir hevesle izledim ben, hele ki onca zamandır şöyle klasik öğeleri taşıyan bir gençlik dizisi bulamadığım için su gibi gelmişti (diye utanmadan yazdı otuz yaşında hala gençlik-lise dizisi izleme ihtiyacı hisseden sorunlu insan, vahlar olsun bana). Ama sonrasında artık insan alıştığından mıdır nedir tempo biraz daha düşmüş gibi geliyor, bölümler o kadar da ekran başına kilitlemiyor. Ama tabi belki bu noktadan sonra yine eski temposuna dönerse bilemem. Yine de vaktiniz olursa, bir şeyler atıştırırken, yoğun bir günün akşamında iyi gidebilir. Benden söylemesi.
yazıyor da Juggy yazıyor
Bir de zahmet olmazsa, allahını seven üstüme biraz Jughead atsın.

2 yorum:

  1. Teşekkürler,vakit bulunca bakacağım.Hep yaz,hiç gitme :)

    YanıtlaSil
  2. Ben çok büyük hevesle başladım. Dizinin konusu beni çok fazla içine çekmiyoır başlarda olduğu kadar ama hala dizinin çekim tekniklerine hafif karanlık yapısına renkleri kullanma şekline falan bayılıyorum. Archie gerçekten sıkıcı bir karakter. :/ Am kızlar ve Jughead yeterince izletiriyorlar kendilerini. :)

    YanıtlaSil

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...