Dün geldiğimi haber verdiğim yazıyı yazarken unutmuşum birkaç bir şeyi, halbuki bunları da söyleyecektim, akıl işte, gidip geliyor. Her şeyi ama her şeyi not mu almam gerekiyor benim öncesinde? Hayret bir şey.
Dönüş yolunda otobüsün ilk molayı verdiği tesisin tuvaletinde gözlüğümü unuttum mesela. Günlerdir rüyalar aleminde yüzüyorum resmen. Gözlerimdeki yanma batma kaşınma olayı iyice zıvanadan çıkmış olduğundan çok zorda kalmadıkça lensleri takmamaya çalışıyorum. O yüzden bozuk gözlerimle hayat gözlüksüz çok zormuş bunu anladım. Bilgisayar ekranını görebilmek dert, televizyonu izleyemiyorum bile, görmek için dibine girmem gerekiyor. Başım ağrıyor, gözlerim öyle ateşler saçıyor ki kendimi clark kent gibi hissediyorum.
Ben de çıktım gittim doktora. Göz doktoruna, bugün. Ben dedim derdime bir çare bul doktor bu gözlerle yaşayamıyorum ölesiye yanıyorlar. O da başladı Göbeklitepe anlatmaya (Urfalıymış, ondan). Bir de kulağı az işitiyordu, bir noktada ne dediğimi anlaması için odada bağırmaya başladım. Ocak ayında yine aynı dertle gittiğim diğer doktor bir göz damlası ile gözyaşı damlası vermişti. O göz damlası ağzımın içinde yaralar çıkarttı, ben de koydum kenara. Gözyaşı damlaları ise bana mısın demedi, gözlerim şu an her zamankinden daha kötü. Bu seferki doktor ise bebe şampuanı ile yıka dedi kirpik diplerini gözlerini. Bir gözyaşı damlası da o verdi. Eczanede bebe şampuanı isteyince de eczacı anladı durumu tabi, gözlerin için mi dedi, artık bunun için göz şampuanları var bak göstereyim dedi. Benim de aklıma yattı, dedim bu gözlerimin lanetinden kurtulmak için bunu da deneyeyim. Şu an masamın üzerinde göz şampuanı, gözyaşı damlası, magnezyum hapı, demir hapı ve d vitamini kutuları duruyor. Uzunca bir süre "no doktor no cry" diye diye direndikten sonra şu an doktor ve ilaç manyağına dönüşüyorum sanırım. Cuma günü de cilt doktoruna gideceğim. 30 yaşına gelmişim hala koca koca sivilceler, bu yaşta insanda artık sivilce mi olur, kırışıklık olur kaz ayağı olur. Neyse o da verirse birkaç ilaç daha, oh mis. Büyükbabam gibi elimde ilaç torbamla gezerim.
Birkaç saat önce de ilk eşya dönüşümümü gerçekleştirdim. Özgür Dönüşüm var ya, grup aracılığıyla biriyle anlaşıp, evdeki eski kasetçaları verdim. Ama insan ne strese giriyormuş, inşallah bozulmaz elinde kalmaz falan diye. Çok mahçup olurum valla billa. Vermeden önce denedim çalışıyor ama, belli mi olur.
Böyle böyle evdeki eşyalardan kurtulmaya çalışıyorum. Saçma sapan hayallerim var şimdilik, iş bulabilirsem evi değiştiririm belki diye. O yüzden her şeyi yenilemek istiyorum. Belki etrafımdakileri yenilersem kendim de yenilenirim, değişirim diye umuyorum. Beni geçmişe bağlayan ne varsa olduğu gibi bırakıp kaçmak istiyorum. Şimdiye kadar deneyim diye bakıyordum, anılar, yaşanmışlıklar, eşyalar,..hepsi deneyim diyordum, beni ben yaptılar. Ama artık öyle bakmıyorum. Şu an olduğum kişi olmak istemiyorum çünkü. Bundan kurtulmak istiyorum. Beni şimdiki ben haline getiren bu 30 yıla dair ne varsa atıp kurtulmak istiyorum.
Bir de pek benlik değil ama bitki falan yetiştirmek, köyden birkaç saksı bir şey taşıdım. Mitoloji okumaya başladığımdan beri hep defnem olsun istemiştim, geçen gidişimde anneme dedim, bu sefer bir saksıya iki dal dikmiş, verdi. Halama da biberiye sormuştum, o da hem ondan bir saksı yapmış, hem de başka bir saksıya adaçayı dikmiş, onları verdi. Bir de fikir olarak takdir ettim, en küçük kuzenimin nişan şeyi olarak minicik bir saksıda değişik bir bitki dağıtmış, annemlerde duruyordu, annem onu iki güne kurutur diye onu da kaptım geldim. Hiç benlik değil dedim ya, işte o "ben" de kurtulmak istediklerimden. Belki yeni "ben" bitki insanı olabilir, belli mi olur.
Yalnız dışarıda iğde ağaçları ve hanımelleri çok çılgın kokuyor bu ara. Salak salak sırıtıyorum geçerken kokuyla mest ola ola.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder