Şef Powhatan'ın özgür ruhlu kızı Pocahontas, rüzgarın sesi kulaklarında, ırmaklar boyunca dolaşıp, çavlanlardan atlar, bir yandan da gideceği yolun hangisi olacağına karar vermeye çalışır. Babasının önüne serdiği kolay yol olan, kabilenin güçlü savaşçısı Kocoum ile evlenip, kabilesine ve geleneklerine sahip çıkmasıdır. Diğer yol ise rüyalarında devamlı gördüğü, dönüp duran okun simgelediği, nereye gittiği, ne olduğu belli olmayan zor yoldur. Su gibi ol der Şef Powhatan, su gibi ırmak gibi sakin ol, yerleşik ol. Ama suya baktığında gördüğü Pocahontas'ın aynı ırmakta iki defa yıkanılamadığıdır. Her şey değişir, her şey yer değiştirir yolunu bulur ve su akar. Tıpkı Pocahontas'ın kendi yolunu kendisinin seçecek olması gibi.
Tam bu sırada yaşlı kıta avrupanın gözü aç ve kibirli insanları doluştukları gemileri ve altın hırslarıyla, Powhatan kabilesinin topraklarının kıyısına adım atar ve ağaçları keser, toprağı delik deşik etmeye başlar. İçlerinden bir tanesi, gözüpek kaptan John Smith, Pocahontas ile ormanda karşı karşıya gelince bu savaşmaya dünden razı iki tarafın kaderi de değişmeye başlamış olur.
Disney bu sefer de - nispeten - yakın zamandan sayılabilecek bir olayı, tarih kayıtlarına hakikaten de düşmüş bir olayı işte böyle romantize ediyor. Tarihler 1607'nin mayısını gösterirken İngiliz kolonistler bugünkü Virginia olacak olan topraklardaki Jamestown yerleşimini kurmak üzere yeni dünyaya ayak bastıklarında cidden de 27 yaşındaki kaptan John Smith yanındaki iki adamla birlikte gezinirken Powhatan kabilesi tarafından yakalanıp esir edilmiş. Diğer iki adamı öldürdükten sonra sıra kaptana geldiğinde şefin ufak kızı atılarak kafasını onun kafasının üstüne koyup, öldürülmesine engel olmuş. Sonra da kaptan ve Pocahontas sayesinde yerleşimci İngilizler ile kabile arasında ilişkiler gelişmiş bir süre. Kabile bu aç bilaç kolonicilere yardım falan etmiş. Tabi bunları çok sonradan John Smith anlatmış, yazmış. Yani ondan başka kaynak olmadığı için dediklerini doğrulayamıyorlar. Ama Pocahontas'ın John Smith'ten sonraki hikayesini tam olarak biliyoruz, çünkü resmen spot ışıkları altında yaşamış bundan sonrasını.
Kaşif kaptanımız John Smith |
Kaptan ile tanıştığında 10-13 yaşları arasında olduğu yazılıyor hep, birisi de çıkıp hah tamam tam şu yaştaymış dememiş. Tahminleri bu yönde. 1609'da John Smith hastalanıp, İngiltere'ye geri dönmek zorunda kalmış. Ama asıl hikaye buradan sonra başlıyor. Bu arada iyice rezil hale gelen yerleşime yeni erzakla hızır gibi yetişip, her şeyi yeni baştan kurmaya geliyor bir vali işte adı lazım değil. 1610'da gelen yeni kanla canla birlikte John Rolfe de ayak basıyor kabilemizin kıyısına. Smith gitti Rolfe geldi bir bakıma. Neyse, sene 1613 olunca işler iyice arap saçına dönmüş. İngilizler Pocahontas'ı kaçırıp, kabilesiyle pazarlığa girişmiş. Kaçırıldığı ve tutulduğu süre içerisinde Pocahontas iyice asimile edilmiş, bir de üstüne - diyenlerin yalancısıyım - Rolfe'a aşık olmuş. 1614'te evlenmişler, bir sene sonra oğulları doğmuş, sonraki sene de ver elini İngiltere'ye gidelim demişler. İngiltere'de pek ünlü olmuş tabi Pocahontas, egzotik bir şey sonuçta. Davetler saraylar krallar...Ama çok keyfini sürememiş, 1617'de topraklarına geri dönecekken ölüvermiş.
İşte böyle, esasında Rolfe ile evlenip çocuk yapan Pocahontas artık Smith'in yazdıklarından mı bilinmez daha çok John Smith ile romanslara konu oluyor hale gelmiş. Disney'nin versiyonu da bunu pek sevimli bir hale sokuyor. Görüntü açısından bana ilk başta biraz Sleeping Beauty'yi anımsattı, sanırım tekniğinden. Ama bunun dışında hem hikayesi hem de görüntüleri açısından inanılmaz şahanelikte bir şey duruyor karşımızda. Karakterlerin hareketlerindeki o akıcılık, o ormanın, ağaçların, toprakların, suların, yaprakların büyüsü, o müzik,.. içinizde duyuyorsunuz. Hiçbir zaman çok büyük bir kızılderili kültürü hayranı ya da doğa aşığı, aman toprakla bütünleşelim, doğal yaşayalım, rüzgarı dinleyelim insanı olmadım, hatta hemen hemen hiç olmadım ama bana bile o kadar büyüleyici, içe dokunur geldi ki.
John Rolfe ile çocuk yaşta gelin olan Pocahontas |
Ha ama bu görüntü ve hikayenin yanında Disney'in bir şeyden ödün vermeye başladığını, çok sonraları bir nebze olsun toparlayacağı bir şeyi boş verdiğini görüyoruz. Müzikal açıdan çok boşlanmış geliyor animasyon. Ses verenler içinde bir Snow White sesi yok mesela, öyle kaymak gibi seyirciyi yakalayıveren lezzette şeyler yok. Akılda kalıcı bir şarkı yok, filme damga vuran bir tema yok.
Yine de Pocahontas, Disney prenses çizgi filmleri içinde güzel bir yere konuyor tabi. (Bu arada Disney prenses çizgi filmleri diye adlandırıp duruyorum bu izlediklerimi ama bunun sadece bir kategorileştirme olduğunu anlamışsınızdır sanıyorum. Yoksa hepsi illa ki bir şekilde "prenses" ünvanı taşıyan karakterler ya da yalnızca onlar üzerine yapılmış çizgi filmler değil bunlar. Bu mecazi kategoriye dahil olanlar yalnızca.).
Ha bir de neden onca sene testlerde hep Pocahontas çıktığımı da anlamama az buçuk yardımı olmadı değil. Belli ki eski ben, hiçbir yere çıkmayan dolambaçlı yolları seçmekte kararlı, aklı yağmurlarda rüzgarlarda bir Pocahontas'mış. Hiçbir türlü mutlu sona ulaşamamam bundan herhalde.
tüm film boyunca ayrı bir oscarı hak eden saçları ve Pocahontas |
IMDb'de Pocahontas-->http://www.imdb.com/title/tt0114148/?ref_=nv_sr_1
Pocahontas'ın gerçek hikayesi-->http://www.history.com/topics/native-american-history/pocahontas
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder