15 Aralık 2016 Perşembe

Alexandre Dumas'nın "Üç Silahşor"u

"Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için!"

Bir araya gelmiş, kılıçlarının ucunu birleştirmiş 4 adamın bu haykırışı o kadar bilindik, o kadar genel geçer bir şey ki, o kadar tüm dünyanın kültürüne işlemiş ki, sanki tarihin başlangıcından beri var olmuş gibi görünen bir öykünün mottosu gibi. Halbuki açıp şöyle bir bakınca daha ancak 200 yıl önce - 1844'te -  yayınlanmış bir öyküden çıktığını görebiliyoruz. Bir öykü diyorum ama neresinden baksanız 700-800 sayfalık koskoca bir kitap bu ve sonrasında gelecek olan diğer kitaplarda devam eden bir alternatif tarihin de başlangıcı.
Alternatif tarih denebilir mi gerçi onu da bilmiyorum. Çünkü Alexandre Dumas'nın bizi peşine katarak maceradan maceraya sürüklediği D'Artagnan, Athos, Portos ve Aramis esasında Fransa tarihinde bir şekilde kıyıda köşede ismi geçen gerçek şahsiyetler. İllaki Dumas'nın anlattığı gibi insanlar olmamışlarsa bile, en azından esinlenecek malzeme vermiş olmalılar yazara, ne bileyim. Onların etrafındaysa daha da gerçek karakterler var; dönemin Fransa kralı XIII.Louis, evlerden uzak Kardinal Richeliu, kraliçe Anne ve Buckingham dükü gibi. Bizden 200 yıl önce yaşamış Dumas da kendinden 200 yıl önceki Fransa'da at üstünde, elinde kılıç dolanıyor yani.
Herşey genç Gaskonyalı (ki bunu her fırsatta dile getiriyor hikayemiz, çünkü karakterin kişiliğini anlamak için ilk ve en baskın ipucumuzun bu olması gerekiyor. Fransa-dışı okuyucular olduğumuz için bize birşey ifade etmeyecek olmasından endişe duyduğu noktalarda da Gaskonyalılar Fransa'nın İskoçlarıdır demeye getiriyor, ben bunu belki bir nebze Türkiye'nin Karadenizlileri olarak çevirebilirim her "tarafın" iyiliği adına.) D'Artagnan'ın kasabasından çıkıp, Paris'e, büyük şehre, başkente ekmeğinin ve kariyerinin peşine düşmek için yollanmasıyla başlıyor. Yolculuğunun daha ilk başlarında belaya bulaşmasından alıyoruz biz ipucunu, çok eğleneceğiz. Daha bu ilk macerasından kendine hikayenin sonuna kadar peşinde olacağı bir düşman ediniveren genç adam, Paris'e vardığındaysa diğer efsanelerimizle münasebete girişiyor. Bir şekilde hem Aramis'le hem Athos'la hem de Portos'la düelloya girişmesinin sonucu pek tabiki hepimiz birimiz içine bağlanıyor. Odağımızda D'Artagnan'ın başına açıp durduğu belalarla akıllı ve ihtiyatlı Athos'un, saman altından su yürüten Aramis'in ve gösterişçi, gösterişli Portos'un maceralarını anlatıyor Dumas. Tabi dönemin entrikaları, politik olayları, iki ulusun tarihleri içerisinde. Dumas'nın erkekleri silahşorler, her durumda kılıçlarını çekmekten geri durmayan, kadın peşinde koşan ama kadınları parmağında oynatan, eline geçen para iki dakika o elde durmayan, "an"ı yaşayan, gözüpek erkekler. Ya da işte Kardinal Richeliu gibi olanları. Silahşorlerin yaptıkları aslında çoğu zaman ipe sapa gelmiyor, mantıken doğru ya da mantıklı şeyler yapmıyorlar. Sağlıklı kafayla baktığımızda aslında tamamen kendileri için ne iyi gelirse, kafalarına ne eserse onu yapıyorlar. Kadınları ise hep güzel. Bu güzelliği az biraz kullananları ve çatır çatır  kullananları olarak ikiye ayırır gibi yapsa da aslında Dumas'nın hikayesinde kadınlar hep erkeklerin aklını çelme, onları maceralara koşturma, olayları karıştırma rolündeler. Dumas'nın kendisi de ara ara satırlarına eklemeden edemiyor, bu ne biçim ahlak anlayışı demeyin sayın okuyucu, vallahi de billahi de o zamanlar öyleydi, ben de takdir etmiyorum ama naparsınız cinsinden veryansın eder gibi yapıyor. Gel gelelim, Dumas'nın da orduda görev yapmış bir babanın, siyahi bir köle kadından doğma ve askeri okulda eğitim görmüş, asker bir oğlu olarak tıpkı anlattığı silahşorler gibi bir hayat yaşamış olduğunu az çok tahmin edebiliyoruz.
1993'ün stil sahibi(!?) silahşorleri, o saç kesimleri resmen kabusluk
Tabiki yargılamıyorum (içimdeki Jane Austen'ın kafasına vurdum şu an, endişe yok) ama sanırım kitabı okurken, Dumas'nın silahşorlerini okurken kafa karışıklığına sebep olan, şimdiye kadar popüler kültürün belleğime çizmiş olduğu Athos-Porthos-Aramis-D'Artagnan kalıpları. Gözümü kapasam John Malkovich'in Athos'unu görebiliyorum. Ya da Jeremy Irons'ın Aramis'ini. Gerard Depardieu'nun adeta bir oburiks gibi olan Porthos'unu. D'Artagnan içinse şaşırtıcıdır (beni tanıyorsanız o kadar da şaşırtıcı değil aslında, dış görünüşe baktığım kadar hiçbir şeye bakmadım şunca yıldır ya eyvahlar olsun) Chris O'Donnell var. 90lı yılların çocukluğuma yaptıkları ortada.
1998'deki The Man in The Iron Mask'teki silahşörlerimiz
Her neyse, demem o ki kafamda kalıplar varken, işte tam da bu kalıplardan ötürü, olayın temeline ineyim istedim. Tıpkı Edmund Dantes'in o saf gençten nasıl Monte Kristo Kontu'na evrildiğini ilk elden okuduysam şimdi de XIII.Louis'nin silahşorlerini ilk haliyle göreyim dedim. Aa şimdi gördüm, 2011'de de bir The Three Musketeers izlemişim ben. Hem de kimler kimler...Ama demek ki ne kadar kötüyse artık, zerre aklımda kalmamış. Yazık olmuş Luke Evans'a, Matthew Macfadyen'a. (Tabi bu arada son döneme ait bir güzel uyarlama daha var, onu da söylememek ayıp olur. BBC'nin "The Musketeers"i pek bir güzel.)
2011 The Three Musketeers'tekiler
Kitabı okumak isterseniz hemen hemen her "klasik"te olduğu gibi birçok seçeneğiniz var. Ama tabi en temizi ve özenlisi İş Bankası Kültür Yayınları'nın Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi kapsamında basılmış olanı. Fransızca aslından çevirisi Volkan Yalçıntoklu tarafından yapılmış.
BBC'nin soldan sağa Aramis'i D'Artagnan'ı Athos'u Porthos'u
Kitabını mutlaka ama mutlaka okuyun gibisinden bir tavsiyem yok, ama bu hikayenin bir köşesinden tutmak insana güzel vakit geçirtebiliyor. Tabi böyle deyince tamamen hay huylu bir eğlence gibi gösteriyor olabilirim baba Dumas'nın 200 yıllık hikayesini, hakkını yememeli, o kadar da boş değil kendisi. "Her zaman her ülkede, özellikle de bu ülke mezhep çatışmalarıyla bölünmüşse, din uğruna işkenceyi göze alan fanatikler çıkacaktır." diyen, zehir akıllı bir Kardinal Richeliu çiziyor Dumas. Ya da tüm o fettan, ortalık karıştıran şeytani güzellikteki kadın imajının altına çok sağlam bir temel katabiliyor "Yine de, erkek olsa bütün bu kaçma girişimlerini deneyecek ve belki de başarılı olacaktı, Tanrı bu erkeksi ruhu böyle narin ve çelimsiz bir ruhun içine yerleştirerek nasıl da yanılmıştı!" diye köpüren Milady ile. O yüzden en mantıklısı, yine en mantıklı hareketleri yapan saygıdeğer Athos'un dedikleriyle kendi kararınıza bırakmak:
"Genellikle tavsiyeler uymamak için istenir," diyordu Athos, "ya da tavsiyeye tavsiye veren kişiyi sonradan suçlamak için uyulur."

Goodreads'te Üç Silahşor
Wikipedia'da Üç Silaşörler
2011 yapımı The Three Musketeers
1993 yapımı The Three Musketeers

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...