3 Ekim 2016 Pazartesi

Turistik Roma ve Burun Karıştıran Avrupalı

Yine depresyonun dışında ne yapıyorum diye başlarsam..Ne bileyim, normal işte. Dışarıdaki, yan odadaki, asansörde karşılaştığım insanların başka bir dili konuşuyor olmasının dışında çok bir değişiklik yok. Bir de markette her aradığımı bulamıyorum, o var. Ya da tuvalet biraz meşakkatli, onlar yani değişiklikler. Bir de Spotify bana özel hazırladığı bu Haftalık Keşif listesinde hakikaten öldürüyor beni. Sanki akıllıca yazılmış bir algoritma değil de karşımdaki, ruhumla konuşup, oturup sonra bana şarkı listesi hazırlamış, al bakalım otur dinle saatlerce tavana bakarak kal yağmurun çılgınca yağışını izle demiş gibi. Bir de insanların kafası hakikaten çalışmıyor. Çalışmıyormuş yani, son günlerde onu gördüm. Aydınlatıcı bir keşif oldu benim için. Yani tamam çok akıllı insanlar var, kafası zehir gibi insanlar var, uzun yıllar boyu karşılaştım onlarla ama insan topluluğunun geri kalanı ciddi ciddi kıt kafalıymış. Normalde böyle bir duruma sevinirim, ehehe zekiyim sizden gerizekalılar diye bakardım ama bu keşfi yapışımın peşisıra ulan o zaman ben niye hala bu haldeyim madem kafam bunlardan çok çalışıyor neden bir yerlere gelemedim depresyonu çöktü üstüme.
Tamam Roma güzel, bir şey demedim. Yani her bir köşeden bir sanat fışkırıyor. Her bir bina ya Roma imparatorluk-cumhuriyet vs.döneminden ya da Rönesans'tan hatta Orta Çağ'dan falan ama hayat aynı. Yok tamam, gene vızıldanmayacağım.
Şehri size şöyle özet yapayım ki belli mi olur belki bir gün lazım olur. Roma, Tiber Nehri ve Termini'dir. Ciddiyim bakın. Her yol bir şekilde Termini istasyonuna çıkıyor. Termini otobüs, tren, tramvay, metro hatlarının kesiştiği bir nokta. Bir de Tiburtina var aynı şekilde ama o merkezin daha uzağında. Roma'ya dair turistik olan ne varsa bu Termini ile Tiber Nehri arasında kalan alanda. Yani en tepede Tiber'in yaptığı yayın içinde Villa Ada'yı saymaz Villa Borghese'den başlarsak aşağı doğru Termini ile Tiber arasındaki alanda kalarak ilerlediğinizde Piazza di Spagna (İspanyol Merdivenleri'nin olduğu meydan), Trevi Çeşmesi, Pantheon, Piazza Navona, Piazza Venezia, Altare della Patria, Campidoglio, Capitoline Tepesi, Roma Forumu, Palatine Tepesi, Kolezyum ve Tiber'in hattını takip etmeye devam ettiğinizde, Caracalla Hamamı, Caius Cestius Piramidi şeklinde bitirebiliyorsunuz. Piazza Spagna ve Trevi Çeşmesi'nin olduğu bölgeden Tiber'e doğru burnunuzu dikiltip yürüdüğünüzde önce Sant'Angelo Kalesi'yle karşılaşıyorsunuz, sonra da zaten Vatikan. Ordan gelişine aşağıya yürüdüğünüzde de Trastevere ki pek otantik pek şirin bir yer. İşte bir turist için Roma bu kadar basit. Ha birkaç bardır pubdır şey edeyim diyorsanız onlar da ergenler ve üniversite gençliği için San Lorenzo bölgesinde ki Sapienza Üniversite'sinin hemen üst bölgesi. Sapienza da Termini'nin diğer yanı zaten. Bakın yine Termini. Yaşınız az daha büyükse piramit bölgesine, Tiber'e doğru yanaşıyorsunuz, canlı müzikli pahalı yerler oralarda. İşte olay bu, bu kadar.
Haa çılgınlar gibi müze var ona birşey diyemem. Adım başı müze. Kusturana kadar müze. İyi güzel hoş da, sergilenecek bu kadar ne var diye soruyor insan bir noktadan sonra. Gerçi ben daha sadece bir tanesine girdim para verip sanırım, Piazza del Popolo'nun kenarındaki Leonardo da Vinci Müzesi'ne girdim geçende, öğrenci kimliğinizi gösterip 8 euro'ya girebiliyorsunuz. İçerde hemen hemen orijinal hiçbir şey yok. Yani defterlerindeki tüm aletlerin çizimlerine göre maketlerini yapmışlar onlar var. Bir de ünlü tablolarının daha büyük boyutlu resimleri var. Kocaman bir Mona Lisa ya da Annunciation ile karşılaşabiliyorsunuz. Bir de işte iki odacıkta iki ayrı belgesel izleyebiliyorsunuz. Bir tanesi şu Milano dükü için yapmaya çalıştığı ama savaş çıkınca güme giden at heykelinin hikayesini anlatıyor, öbürü de pek tabiki Son Akşam Yemeği'ni karakter karakter inceliyor (Bu arada Floransa'da bir dolu son akşam yemeği tablosu varmış çeşit çeşit sanatçıdan, o dönem pek popüler bir konu olsa gerek. Ve Floransa'da sırf bunun bile bir turizmi varmış, gidip görünce anlatacağım.). Bu müze dışında birkaç müzeye daha girdim sanırım denk geldikçe ama hep bedava giriş olanlardı. Bir de her ayın ilk pazarı burada Roma'daki ulusal müze ağına dahil müzeler ve arkeolojik alanlar ile Floransa'daki müzelere giriş bedava. Bunu da not edin, çok yararlı bir bilgi. Ama sadece fakirseniz. Paranız varsa, ne bileyim benim gibi kıytırık bir 3.dünya ülkesinden gelmiş bir öğrenci falan değilseniz gelip de boşuna o sırayı doldurmayın. Yeminle lanetlerim bakın ha. Zaten pis cimri cahil cühela Çinliler yüzünden bir saat sıra bekliyorsunuz, içeri girince de habire ayağınıza dolanıyorlar, bir de siz gelip deli etmeyin insanı. Haa bir başka aydınlatıcı keşif daha, insan burada içindeki ırkçıyla tanışıyor, önce korkuyor ama sonra el sıkışıp, anlaşıyor. Şu an Çinliler'den mi İspanyollar'dan mı daha çok nefret ettiğime karar veremiyorum ben mesela. Hintli kardeşlerimi bile sevmeye başladım. Hatta Bangladeşliler can be can resmen.
Bir de herkes ama herkes, her bir Avrupalı, hiç istisnasız burnunu karıştırıyor. Öyle belli belirsiz, sakına sakına falan da değil ha. Sokuyorlar ulu orta parmaklarını burunlarına, kurcalayıp çıkarıyor bir de bakıyorlar sonra. Yüz yüze bakarken, birini dinlerken, biriyle konuşurken, gülerken, eğlenirken, ciddi bir şey yaparken..Her durumda. Ama işte ilginç bir şekilde yolda kurallara uyuyor arabalar, yayalara her türlü öncelik veriyorlar, yola adım attığınız anda duruyorlar, kolay kolay korna çalmıyorlar ve sıraya giriyor. Düşünsenize, sıraya giriyor insanlar!
Roma'dan bu akşamlık bu kadar. İki ev arkadaşım da dışarıda olduğundan yazabileceğim bir başka akşama kadar Ci Vediamo Amici!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

난 너희 모두가 싫어

 Ölmedim. Sanırım. Henüz değil. Sadece kendime biraz izin verdim yavaşlayabilmek için. Hiçbir şeye yetişemedikçe, her şey üst üste biriktikç...