Neverland'le onun sayesinde tanıştım ben. Yine o her bir şeyin hiç farkında olmadan aklıma kazındığı yaşımda, 9 yaşımda, izlediğim bir filmde Peter Pan büyümüştü, kaybolmuştu, Neverland'den kopmuş, gitmiş iki çocuklu bir iş adamı olmuştu. Ben Peter Pan ile de o zaman tanıştım. Kitaptan haberim yoktu, J.M.Barrie'den haberim yoktu. Ama hepsi onunla başladı. Çocuklarını, çocukluğunu kaybetmiş hırs peşindeki Peter Banning'in Neverland'e dönüp yeniden uçmayı öğrenmesiyle, yeniden Peter Pan olmasıyla başladı herşey. Ben de kendi Neverland'im kafamda, büyümek için hiç acele etmedim. Aklıma güzel bir düşünce getirdiğimde uçabileceğimi bilerek hep.
Bu yüzden sabah haberlere ilk baktığımda yaşadığım şaşkınlığı anlatamıyorum, anlatamadım gün boyunca kimseye. Eve atıp kendimi sonunda akşam, deliler gibi ağlamaya başladım. Birisi oturmuş çocukluğumu çalıyor gibi hissettim, biri durmuş ben uçarken ayaklarımdan aşağı çekiyor gibi, ikinci yıldızdan sağa saptığımda hiçbir şey kalmamış ortada gibi. Buraya yazmaya başladığım ilk gün, blogu açtığım ilk gün yazmıştım şuraya, en tepeye "Kim ne derse desin sözcükler ve düşünceler dünyayı değiştirebilir." diye. 3 küsür yıldır duruyor bu cümle orada. Hayatımın her günü kendime hatırlatmaya çabaladığım şey. Ve bu cümleyi de aklıma kazıyan yine oydu, ben berbat yıllar geçirirken. "O captain! my Captain!" diye bağırıp ağlıyorum şimdi. Neden bu kadar koydu bu sefer bilmiyorum, oysa kimleri kaybetmedik ki onca yıl. Bilmiyorum, belki de bir hastane yatağında çevresi ailesiyle sarılıyken ya da onun gibi bir durumda göçüp gitmiş olsaydı mı bu kadar koymayacaktı. Anlamsızca ağlıyorum şimdi, anneme de yalan söylemek zorunda kaldım demin telefonda. Neden burnundan geliyor sesin sorusuna çılgınlar gibi ağlıyordum anne neden bilmiyorum mu diyerek cevap verseydim. Havuzdan oldu dedim, sanki tuz gölünde yüzmüşüm gibi.
Çok saçmalıyorum şu an. Devam ettikçe saçmalıyorum ama elimde değil. Herkes öldü, birşey demedim. Ama bu sefer böyle çocukluğuma dair, umuda dair, inanca dair birşeyleri zorla koparmışlar gibi hissettim. Yerine bir boşluk çöreklendi sanki. Sabahın köründe evden çıkmadan twitter'ı açacağım tuttu ve herkesi Robin Williams'a rest in peace dilerken buldum. Durup dururken.
OY REİS! KOCA REİS!
Oy reis, koca reis, alnımızın akıyla döndük seferden.
Savuşturup onca belâ, onca fırtınayı, sonunda murada erdin.
İşte liman, bak, çanlar çalıyor, bayram ediyor ahali,
Gördüler pupa yelken geliyor, gözüpek, gözü yeşil yelkenli.
Neyleyim, neyleyim ki ama...
Bu kan damlalarını nideyim?
Gayri uzanmış güverteye reis,
Soğumuş ellerini mi öpeyim?
Oy reis, koca reis, kalk da şu çanları dinle bari!
Baksana, senin bayrağın çekilen, senin şarkın söyledikleri!
Senin için bu çiçekler, senin için toplaştılar sahillerde,
Seni çağırıyorlar, bak, senin adın geziyor dillerde!
Gel, reis ağacığım benim,
Kolumun üstüne yatırayım seni.
Çoktan öldüğünü unuttum ama,
Bu kan damlalarını nideyim?
Reis cevap vermiyor sözüme, dudakları söylemez olmuş,
Ağam kolumu duymuyor bile, ne yüreği ne kalbi kalmış.
Sağ salim demir attı gemi, bitti artık sona erdi sefer,
Savuşturup onca belâyı, kazanılan bir güzelim zafer.
Bayram etsin sahil, çalsın davullar!
Yalnız bırakın beni gideyim!...
Reisin yattığı güvertenin üstünde
Böyle dolaşmayıp da nideyim?
[Can Yücel'in çevirisiyle O Captain My Captain, orijinali burada]
Seyredip de beğenmediğim filmnini hatırlamam.. Hook, What Dreams May Come ve Patch Adams başucu filmlerimdendir.. Boğazım düğümlendi dün öğrendiğimde..
YanıtlaSilBir taraftan sarsıldım. "Onun gibi olsam mutlu olabilirim" dediğim insanlardan birinin mutsuz öldüğünü görmek.. hatta aslında, mutsuzluktan öldüğünü görmek.. taşıdığımın bile farkında olmadığım bir umudu da beraberinde öldürdü..
Bir taraftan da gidiş şekliyle ders verdi: dertsiz yaşam yolu yok.. benim hayalini kurduğum bir hayatı yaşayan ama mutsuz olan kişiler olabilir.. sevdiği işi yapan ve iyi yapan ve çevresi tarafından sevilen insanlar bile ruhsal açlık çekebilir.. özetle: Own Your Own Life