Bu ara bu ikisini okuyorum. Her gün birini atıp çantama, servise öyle biniyorum. Böylece olur da birinden bile bıkkınlık gelir de okumak istemezsem diye merakımı canlı tutmuş oluyorum. Maalouf'tan bu üçüncü okuduğum. Ölümcül Kimlikler son zamanlarda okuduğum en şahane şeylerden biri. Maalouf kendi durumundan yola çıkarak kimlik nedir diye soruyor, dinin, ırkın, yaşanılan coğrafyanın kimliğe etkisi nedir bilmeye, bize düşündürmeye çalışıyor. Tam da ihtiyacım olduğunu düşündüğüm sorgulamalar yapmamı sağladığı için minnettarım Maalouf'a. Bir o kadar da keyifli okuması. Sivastopol ise ikinci Tolstoy'um ama ben ilki sayıyorum çünkü Savaş ve Barış'ı şu Bordo-Siyah dizisinden okumuştum. Şimdilik biraz zor okuyorum Tolstoy'u ama her cümlesiyle birlikte şaşkınlığım hayranlığım artıyor.
Dün aceleyle Emrah Polat'ın Yüzler kitabını almaya girmiştim kitapçıya ama kendime engel olamadım Toby Wilkinson'ın Eski Mısır'ını ve Robert Levine'ın Zamanın Coğrafyası'nı görünce. Yüzler'i 3 hafta sonraki ödevim için - roman atölyesi ödevim için - hemen oturup okumayı düşünüyorum. Eski Mısır'ı zaten aldığım andan itibaren elimden düşürmek istemedim, bana yeniden yaşama zevki verdi, gerçek ben'i hatırlattı, vazgeçme dedi. Zamanın Coğrafyası ise takıntılı olduğum zaman konusunda çok yardımcı olacak, içinde kitabım için ödünç alabileceğim birçok düşünce var.
Bunları geçenlerde almıştım. Arkadaş Kitabevi'ndeki son Downton Abbey setini ben almış oldum. Sadece ilk iki sezonu var bu koleksiyonda ama görünce dayanamadım. Bir gün şöyle güzelce bir haftasonumu ya da haftamı Downton Abbey maratonuna çevirip, sütlü çayımı porselen fincanımdan yudumlayarak koyacağım bu seti ekranıma. Mina Urgan'ın İngiliz Edebiyatı Tarihi için ise söyleyecek kelime bulamıyorum, onu elimde tutmak bile o kadar büyük bir mutluluk ki, düşünsenize bir de okuyabiliyorum! Sayfalarına gömülmek istedim, o kadar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder