19 Eylül 2012 Çarşamba

Dehşetengiz Mitoslarda Bu Hafta : Yanartaş tepelerinin ateşi Chimera ve onu yenen kahraman Bellerophon

Uzun vakitlerdir Dehşetengiz Mitoslar yapmamıştık. İşe girmeden önce büyük bir hevesle her hafta yazmaya çalıştığım Mitosları, hayatım memuriyetin zavallı köhne yollarına gömülünce tabiki yapamadım. En son tee aralıkta Altın Saçlı Lorelei'in pek dramatik hikayesini öğrenmişiz, sonra da ben gömülmüşüm depresyona belli ki. Çok da normal bu gömülmem, mitoslara başladığımda her hafta neşeyle, umutla arkeoloji bölümünün mitoloji derslerine konuk oluyordum. Kasımda işe girmemle birlikte küt diye pat diye çat diye kesildi o güzel, mutlu mesut günler (Bu ara böyle, devamlı surette hiç bıkmadan, üşenmeden şikayet edip durabilirim işten, duracağım da hatta, kötüyüm sonuçta. Neyse.).
Dönelim bu haftaki tüyler ürpertici mitosumuza. Bir süre önce Olmypos maceralarımı anlatmıştım. Orada her Olympos gezisinin olmazsa olmazlarından Yanartaş gezisini gerçekleştirmiştim. Yanartaş'ın diğer adı Chimera. Chimera'nın hikayesiyse bu alev saçan toprakların geçmişinde, çok eskilerde yatıyor.
Chimera, korkunç yüz tane kafası yıldızlara değen Typhon ile en az onun kadar ürkütücü eşi Echidna'nın çocuklarından biriymiş aslında. Şeytani gözlerinden zehir, kocaman ağzından kızgın lavlar dökülen Typhon'un çocuğunun da ondan aşağı kalır yanı yokmuş; Chimera da bir aslanın kafasına dişi bir geyiğin bedenine ve bir ejderhanın kuyruğuna sahipmiş. Çoğu zaman bir sürü kafası olduğu görülürmüş. O zamanlar Likya'ya korku saçarmış.
Esasında bu baba Typhon canavarların neredeyse en büyüğü, en delisiymiş vaktinde. Kükremesi bin aslan, tıslaması bin yılan kuvvetindeymiş. Dağları yerinden koparıp tanrıların önüne fırlatırmış. Sonunda Zeus dayanamamış ve gücünü toplamış, diğer tanrılarla birlikte dikilmiş tüm canavarların karşısına. Typhon tutmuş Aetna Dağı'nı koparmış yerinden, tam fırlatacakken Zeus göndermiş yıldırımlarını. Dağ düşmüş geriye, Typhon da altında kalmış. Güzel mi güzel bir perinin kafasına ama bir yılanın bedenine sahip eşi Echidna ise bu savaştan bir mağarada saklanarak kurtulmuş. Yanında da çocukları Nemea aslanı, Cerberus, Ladon, Chimera, Sfenks ve Hydra varken Zeus onların yaşamasına izin vermiş. Demiş ki bu savaştan, tanrıların bu yıkımından geriye bırakılan, yaşamları bağışlanan bu yenik canavarlar diğerlerine gelecekte örnek olsun, ayaklarını denk alsınlar.
Chimera ya da Khimera
http://www.theoi.com/Gallery/M14.3.html
Dedim ya, bu savaştan kurtulan Chimera tanrılara olmasa bile insanlara Likya'da eziyeti az görüyormuş. Dağların tepelerinde ateşler saçan bu canavara düzenli olarak kurbanlar sunmak zorundaymış insanlar. Onu yenecek, Likya'yı bu beladan kurtarak bir kahraman yokmuş henüz.
Bu sırada Corinth'te, kral Glaucus'un bir oğlu olmuş. Bellerophon - Belleros'u yenen adam - adını alan bu çocuk 16'sına geldiğinde maceralara yelken açmak üzere yola koyulmuş. Yolculuğunda Proteus'la tanışmış, arkadaş olmuş. Proteus Likya kralı Iobates'in üvey oğluymuş, Bellerophon'un her bir şeyini pek kıskanırmış aslında. Bizim saf Bellerophon onu kankası bilirken, Proteus bir yol bulsam da kurtulsam şundan dermiş.
Bunun için Bellerophon'un eline mühürlü bir mesaj vermiş, git bunu Likya kralına ulaştır demiş. Bellerophon Likya'ya ulaştığında görmüş ki durum içler acısı. Chimera adındaki bir canavar, her gece dağından inip kadınları, çocukları ve erzakları alıp, götürmekteymiş. Tüm krallık perişan ve korku içinde, dağlar taşlar canavarın kurbanlarının kemikleriyle doluymuş.
Bellerophon mektubu krala ulaştırmış gene de. Mektupta üvey oğlu, bu Bellerophon denen genci öldürmesini istemekteymiş kraldan. Düşünmüş Iobates, direkt öldürürsek biz bunu Corinth'le aynen savaşa gireriz sonu hiç iyi olmaz. En iyisi demiş, ben bunu şu canavarı öldürmeye göndereyim ki nasıl olsa kendiliğinden ölür gider biz de sorana bizi kurtaracak kahramanlık edecekti ama olmadı yazık deriz.
Bizim kanı kaynayan saf Bellerophon'umuz ise havalara uçmuş, yaşasın aksiyon macera olacak kahraman olacağım diye.
Gene de, belki o kadar saf değilmiş. Yola çıkmadan evvel Likya'nın en bilgin adamı Polyidus'a danışmış ne yapayım usta diye. Polyidus ise pek etkilenmiş bu zehir gibi delikanlının cesaretinden, gel bakalım genç demiş. Ona bir güzel kanatlı at Pegasus'tan bahsetmiş, onunla giderse canavarın üstüne, acayip akıllılık etmiş olacağını söylemiş. Ama ufak bir sorun varmış, Pegasus'u evcilleştirmek kolay değilmiş. Eğer Athena'nın  tapınağına gider, bir gece geçirir, ona adaklar hediyeler sunarsa tanrıça yardım edermiş.
Kaynak: Dr. Vollmer's Wörterbuch der Mythologie aller Völker.
Stuttgart: Hoffmann'sche Verlagsbuchhandlung, 1874.
Bellerophon da gitmiş Athena'nın tapınağında bir gece geçirmiş. Rüyasında tanrıça ona görünüp, demiş ki al bak sana altın yular (ya da dizgin, artık siz ne diyorsanız ata konulan o şeye, benim hiç atım olmadı bilemiyorum), bir de o at gider şuradaki kaynaktan suyunu içer. Sabah uyandığında Bellerophon, o altın yuları yanında bulmuş ve hemen koşmuş o suyun kaynağını bulmaya.
Ormanın içlerine doğru ilerlemiş, sonunda çalılıkların çok iyi gizlediği bir noktada pususunu kurup başlamış beklemeye. Pegasus gelip su içmek üzere dizlerinin üzerinde durunca da fırlamış hemen geçirmiş yuları boynuna. Kanatlı atların şahanesi uçmuş, uçmuş üzerinden silkelemeye çalışmış bu densizi. Ama boşuna, Bellerophon vahşi atları ehlileştirmede ustaymış. Sonunda kaderine razı olan Pegasus da bu kahramana hakkını teslim etmiş, yeni efendisi olarak bellemiş onu.
Eline upuzun mızrağını da alan kahramanımız ve atı, pis canavar Chimera'nın yaşadığı uçuruma gitmiş. Mızrağını kaldırıp saldırmış önce Bellerophon canavara ama ateşler saçan Chimera'nın alevlerinden kaçmak için hemen geriye çekilmiş Pegasus. Ama kahramanlar ya akıllılar da aynı zamanda, canavar yeniden nefesini toplarken o arada hemen saldırıp mızrağını canavarın şeytani kalbine saplamış Bellerophon.
Bir elinde canavarın kafası, kanatlı bir atın üstünde uçarak saraya dönen kahraman Corinth prensini gören krallık deliler gibi sevinmiş. Onun bu inanılmaz cesaretine hayran kalan kral da kızını Bellerophon'la evlendirmiş.
Kral Iobates ölene kadar mutlu mesut yaşamışlar Likya'da ama kral ölünce yerine geçmiş Bellerophon. Ve dayanamamış maceracı ruhu yine, duramamış durduğu yerde. Yeni yollar yeni maceralar peşine düşmüş. Karar vermiş en iyisi şu uçan atımla bir gideyim Olympos Dağı'na, tanrıları göreyim demiş.
O böyle kibirli kibirli uçarak yaklaşırken yüce dağlarına, Zeus sinirlenmiş. Böyle kendini bilmez bir ölümlü nasıl olur da bu şekilde bizi görmeye gelir ki diye yollamış bir atsineği üstüne. Biliriz ki her at bir sinekten muzdariptir ve zavallı Pegasus da önüne çıkan bu sineği kovalamaya çalışırken havada taklalar atmaya başlamış. Bizim akıllı Bellerophon'sa düşmüş üstünden, olduğu gibi yere kapaklanmış.
Ama ona en baştan beri yardımını esirgememiş tanrıça Athena dayanamamış gene ve düşüşünü yumuşak bir toprağa denk getirip hayatını bağışlamış. Bellerophon bundan sonra yalnız ve sakat olarak dünyayı dolaşıp durmuş, o şahane atının peşinde, belki bir gün bulurum diye.
Ama ne yazık ki Pegasus hiç dönmemiş geriye.

Ve bizim Olympos tepelerinde, Yanartaş'ın taşları arasından Chimera'dan kalan alevler hiç sönmemiş o vakitten bu vakte.

[Kaynaklarımız: http://www.pantheon.org/articles/t/typhon.html, http://www.theoi.com/Heros/Bellerophontes.html, http://www.pantheon.org/areas/mythology/europe/greek/articles.html]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

eylülde

 Neden hep imkansızı istiyor ki canım? Oysa çok kolay olabilirdi. Elimi uzatsam alabileceğim mesafede duran şeyler. Çok kolay olabilirdi. He...