6 Mayıs 2012 Pazar

Virginia Woolf'un "Mrs.Dalloway"i ile yaşam ve ölüm

Doğumgünü hediyelerimden biriydi Mrs.Dalloway. Üniversitedeyken isimlerini duyduğumdan, haklarındakileri okuduğumdan beridir Virginia Woolf, Sylvia Plath ve Simone de Beauvoir okumak istemiştim zaten. Ama bir türlü elim gitmemişti, bu hediye gelmeseydi büyük ihtimalle hatırı sayılır bir süre daha gitmeyecekti. Biliyordum çünkü. Korkuyordum. Neler hissedeceğimi adım gibi biliyordum.
Bu yüzden Mrs.Dalloway'i elime almam 4 ay, 192 sayfayı okuyabilmem de bir ay aldı. Hatta tüm kitaplarımın parmak izi bile olmayan kaplarının yanında onun dışı neredeyse parçalandı.
Elimde değil, aklımın bir köşesinde hep o usul usul nehre giren ince, hayalet gibi kadının resmi var. Cümleleri o söylüyor sanki bana, sayfaları onunla çeviriyorum. Her kelimeyi korkarak okuyorum, anlayacağım, gerçekten anlayacağım ne demek istediğini, neler hissettiğini diye ödüm kopuyor.
Bir günde, tek oturuşta içine dalarak, içinde kaybolarak okunacak kitabı işte bu yüzden parça parça, her bir parçasında canını çıkara çıkara bir ayda okudum. Clarissa Dalloway'in o haziran sabahı Londra'daki evinde vereceği parti için çiçekleri nasıl alacağını düşünmesiyle başlayan gün, her bir düşüncesiyle beni mutsuz etti. Tüm o sokaklar, parklar, yollar, otobüsler, arabalar hepsi gözümde böyle uzun, sıcak, asfalttan artık güneşin yakıcılığının sesinin geldiği anlamsız yaz günleri gibi bir bir ayağa kalktı, yan yana dizildi. Üzerine bir de insanlar vardı, Clarissa'nın kafasından bir onun bir bunun kafasına atlarken hepsinde ayrı bir anlamsızlık vardı. Sanki kimsenin artık bir amacı kalmamış gibi, sanki kötü bir David Lynch filmi gibi, bir dakika sonrası bile olmayan bir gezegende kapana kısılmışlar da kaçmaya çabalamıyorlar gibi. Virginia anlattıkça eller daha da sıktı boğazımı. Her sayfada daraldı boynum, sıktılar da sıktılar. Kimsenin hayattan bir beklentisi yoktu, kimsenin hayatında ilgi çekici en ufak bir detay yoktu. Oradaydılar, düşünüyorlardı. Anlamsız hareketlerine devam ediyorlardı.
Edebiyat adına, kadınlık adına, fikirler adına pek çok şey yaptı Virginia, " as a woman , i have no country. as a woman i want no country.as a woman my country is the whole world" dedi. Adıyla birlikte anılan bir yazım tekniği bile var. ''para kazanın, kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın.ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın!'' diyerek bize, kendi de yazdı. Ama ben bu basit aklımda bir türlü onu, yaptığı şeyle ayrı tutup okuyamıyorum. Bir türlü o zarif, başka dünyadanmış gibi duran resmine kendi hayatına son veriş şeklinden bağımsız bakamıyorum. Babam korkaklık olduğunu savunuyor intihar etmenin, annem düşüncesine bile dayanamıyor. Bense biliyorum, gerçekte korkaklıkla veya kaçmakla ilgisi olmadığını. En büyük cesaret o, en büyük başkaldırı. En büyük irade gösterisi. O kadar büyük bir yüreklilik ki tüm ipleri eline alma cesaretini gösterebiliyorsun. Korkum bu yüzden Virginia'nın yazdıklarından, tıpkı Çanlar Kimin İçin Çalıyor'dan nefret ettiğime inandırmam gibi kendimi. Korkağın teki olduğumu bildiğim için korkuyorum.
"Richard'da bir gelişme olmuş. Haklıymışsın," dedi Sally, "gidip konuşayım onunla. Bari iyi geceler dileyeyim. Kafanın ne önemi var sanki?" dedi Lady Rosseter ayağa kalkarken, "Önemli olan yürektir, değil mi?"
"Ben de geleyim," dedi Peter; gelgelelim bir an yerinde kalakaldı. Nedir bu ürkü? dedi kendi kendine. Bu coşku da ne oluyor? Neden anlatılmaz bir ürpertiyle doluyor içim?
Clarissa evet, diye söylendi.
Çünkü Clarissa oradaydı.

1 yorum:

  1. ‘’İsterseniz kitaplıklarınıza kilit vurun; ama zihnimin özgürlüğüne vurabileceğiniz ne bir kilit var ne de bir sürgü, ne de kapatabileceğiniz bir kapı.’’

    Virginia Woolf – Kendine Ait Bir Oda: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/virginia-woolf-kendine-ait-bir-oda-romanindan-kulaga-kupe-yapilasi-12-alinti/

    YanıtlaSil

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...