31 Ekim 2011 Pazartesi

31 ekim - "Son yok edilecek düşman, ölümdür."

Hazinen neredeyse kalbin de orada olacak.

Sonra karanlığın içinden, birkaç metre öteden gayet keskin ve net bir şekilde üçüncü kez Hermione'nin sesi duyuldu.
"Harry, buradalar...hemen burada."
Ve onun sesinin tonundan, bu seferkilerin annesiyle babası olduğunu anladı : ona doğru, sanki göğsüne ağır bir şey bastırılıyormuş duygusuyla yürüdü; Dumbledore'un ölümünden hemen sonra duyduğu histi bu, kalbine ve ciğerlerine resmen ağırlık yapan bir keder.
Mezartaşı Kendra'nınki ile Ariana'nınkinden sadece iki sıra arkadaydı. Tıpkı Dumbledore'un mezarı gibi beyaz mermerden yapılmıştı ve karanlıkta parıldıyor gibi göründüğü için okuması kolaydı. Harry'nin üzerine yazılmış sözleri okumak için diz çökmesine, hatta çok yakına gelmesine gerek kalmadı.

James Potter, doğumu 27 Mart 1960, ölümü 31 Ekim 1981
Lily Potter, doğumu 30 Ocak 1960, ölümü 31 Ekim 1981
Son yok edilecek düşman, ölümdür.

Harry sanki onların anlamını kavramak için tek bir şansı olacakmış gibi, kelimeleri yavaş yavaş okudu. Sonuncusunu da yüksek sesle okudu.
"'Son yok edilecek düşman, ölümdür.'..." Aklına korkunç bir düşünce geldi ve içinde bir tür panik dalgası yükseldi. "Bu bir Ölüm Yiyen fikri değil mi? Burada ne işi var?"
"Ölümü, Ölüm Yiyenler'in kastettiği anlamda yenilgiye uğratmayı kastetmiyor ki, Harry," dedi Hermione, tatlı bir sesle. "Şeyi kastediyor...yani...ölümün ötesinde yaşamayı. Ölümden sonra yaşamayı."
Ama yaşamıyorlar ki, diye düşündü Harry : gitmişlerdi. Boş sözler, annesiyle babasının çürüyen kalıntılarının kayıtsız, habersiz halde karın ve taşın altında yattığı gerçeğini değiştiremezdi. Ve Harry engel olamadan gözünden yaşlar boşalmaya başladı, kaynar sıcakken aniden yüzünde dondular, zaten onları silmenin, yokmuşlar gibi yapmanın ne anlamı vardı? Bıraktı gözyaşları aksın; dudakları sımsıkı bastırılmış, Lily ile James'ten geriye kalanların yattığı yeri gözlerinden saklayan kalın kar tabakasına, yere baktı. Artık kemiktiler şüphesiz, ya da toz. Yaşayan oğullarının bu kadar yakında durduğunu, kalbinin hala çarptığını, onların fedakarlığı sayesinde hayatta kalmış olduğunu ve şu anda, onlarla birlikte karın altında uyuyor olmayı dilemenin eşiğinde olduğunu bilmiyor ya da aldırmıyorlardı.
Hermione yeniden elini yakalamıştı, sıkı sıkı tutuyordu. Harry ona bakamadı ama o da Hermione'nin elini sıktı, şimdi gece havasını kısa ve derin soluklarla içine çekiyor, kendini toparlamaya, yeniden kontrolünü eline almaya çalışıyordu. Onlara vermek için bir şey getirmeliydi, fakat düşünememişti bunu, mezarlıktaki her bitki yapraksızdı, donmuştu. Ama Hermione asasını kaldırdı, havada onunla bir çember çizdi ve önlerinde bir çelenk dolusu Noel gülü çiçek açtı. Harry çelengi tuttu ve annesiyle babasının mezarına koydu.
Ayağa kalkar kalkmaz gitmek istedi : orada bir an daha kalabileceğini sanmıyordu. Kolunu Hermione'nin omzuna doladı, Hermione de kendi kolunu onun beline, ve sessizlik içinde dönüp karda yürüdüler, Dumbledore'un annesiyle kız kardeşinin yanından geçip karanlık kiliseye ve artık görülmeyen parmaklıklı kapıya yürüdüler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...