24 Eylül 2011 Cumartesi

It’s you, Why’s it always you...


Öyle birini hayal edin ki, hayatınızın en anlamsızlaştığını düşündüğünüz anlarda anlamı haline gelsin. En güvensiz olduğunuzda yanınızda durup sadece eliyle elinizin üstüne yavaşça dokunsun ve içiniz en büyük cesaretlerle dolsun. En büyük korkular, en aşılması güç yollar onunla hiçbir şey gibi görünsün. Ya da korktuğunuz ne varsa ona söylemekten, belli etmekten en ufak bir utanç duymayın. Aklınıza ne gelirse, hangi anda gelirse ona söyleyebiliyor olun. Bazen sadece susarak, tek kelime bile etmenize gerek kalmadan saatlerce, günlerce bir arada durabiliyor olun. O varken yanınızda, zamanın, mekanın tasviri kalmasın. Hayat, ondan çıkıp, sizi sarmalayıp, evreni dolaşıyor olsun. Onunla olmak, nefes almak gibi olsun. Kolay, basit, dolaysız, içten gelen, hiç durmayan. Herşey onunla daha kolay olsun, sırf onunla olduğu için güzel olsun. Denemekten çekindiğiniz herşeyi, elinizden tutarak birlikte daha kolay hale getirdiğini hayal edin. Söylemeniz gereken şeyleri, söylemeniz gereken yerlerde siz susarken o söyleyebilsin. Yapmanız gerekenleri, yapabilmenizi sağlasın. En yorgun olduğunuz anlarda, başınızı omzuna yasladığınızda tüm yorgunluğunuzu çekip, alıyor olsun. Yanında olmak bir yandan tüm nefesinize huzur doldururken, bir yandan da tüm damarlarınızdaki kan akışını hissettirebilir olsun. Tek bir bakışıyla dünyanın ayaklarınızın altında dönmeye devam ettiğini hissedin. Yine o tek bakışıyla, derinizi delip geçebilsin. Kimsenin görmediğini görebiliyor olsun. Tek bir bakışınızla, içinizden geçen sayfalarca düşünceyi anlayabiliyor olsun. Onunla konuşmak, herşeyden daha kolay olsun. İçinizden geçen herşeyi, sanki dünyanın en önemli şeyiymiş gibi dinliyor olsun. Dinlemekten yorulmasın, anlatmaktan da. Onunla konuşmak, iç sesinizle konuşmak gibi olsun. Her kelimede, her harfte ne dediğinizi, ne demek istediğinizi, bunu neden söylediğinizi anlayabiliyor olsun. Sizin sorgulamadıklarınızı, sorgulamayı unuttuklarınızı hatırlıyor olsun. Siz tutukluk yaptığınızda, açıcı o olsun. Nehir genişken, derinken o köprü olsun. Siz yanlışsanız, o doğru olsun. Onunla yanlış yapmaktan zerre kadar korkmuyor olun. Kendinize güvendiğinizden daha çok güveniyor olun ona. Güvenebilir olun. Gözlerinizi kapayıp, en derin, en huzurlu uykuyu onun yanında uyuyor olun. Gözlerinizi geri açtığınızda yeni bir güne başlamak, sırf o olduğu için o günde, güneş kadar parlak olsun. Bazen en etkili uyuşturucu gibi olsun onu düşünmek, düşüncelerinizi, bedeninizi, ruhunuzu kaplasın. Bazen de en zihin açıcı düşünce olsun onun varlığı. Bazen bulutların ne kadar üstünde hissettiriyorsa, bazen de en emin adımlarınıza dönüşsün toprak üstündeki. En sevdiklerinizi seviyor olsun, sevmediklerinizi de anlıyor olsun. Bilmediklerinizi bilsin, göremediklerinizi görsün. Bildiklerinizi de bilsin, gördüklerinizi de görebiliyor olsun ki yalnız olmadığınızı bilin. Ne yaparsanız yapın, ne düşünürseniz düşünün, orda, yanınızda birinin hep sizi takdir edeceğini, destekleyeceğini, sizinle gurur duyacağını biliyor olun. Onunlayken, diğer tüm başarıların bir anlamı kalmasın. Oscarlar, Nobeller, Pulitzerler almanıza, gökyüzüne ulaşmanıza gerek kalmasın, o başlı başına en büyük başarı olsun.
Öyle birini hayal edin ki yap-bozun diğer parçası gibi, yarım kalan yanınızı bütünlüyor olsun. O gelene kadar sadece izleyicisi olduklarınız, artık yaşanabilir olsun. Tüm cevaplar, diğer yarısını bulmuş tüm gibi, cevaplanmış olsun.
Öyle birini hayal edin ve onun gerçek olduğunu, oralarda bir yerlerde aynı şekilde sizi hayal ettiğini bilin. Kavuşmanız gerekmiyor, bir arada olmanız gerekmiyor, belki tüm hayatınız boyunca bir kere bile karşılaşmamanız gerekiyor. Ama o, orada. Gerçek. Sadece var olması bile yeterli.
Şimdi o hayale sıkı sıkı tutunun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...