jose saramago etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
jose saramago etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Kasım 2012 Cumartesi

José Saramago'dan Bilinmeyen Adanın Öyküsü

"Bir adam kralın kapısını çalmış ve ona demiş ki, Bana bir tekne ver."
diyor Saramago "Bilinmeyen Adanın Öyküsü" nde, en başta. Sanki bizi karşısına alıp, bakın şimdi çocuklar bir varmış bir yokmuş diye anlatıyor. Tabi bu "çocuklar" aslında çocukluk yaşını çoktan geçmiş, büyüdüklerini sanan büyükler. Bilinmeyen Adayı aramaya çıkan adamla birlikte kralın kapısına dayanıp, battaniye altına uzanan, peşine takılan temizlikçi kadından haberi olmadan onun en beğendiği tekneyi alan, mürettabı bile olmadığı halde çoktan bir temizlikçi tayfası olan adamla birlikte kendinden dışarı çıkıp, kendine bakmaya çalışan ve aslında bilinmeyen adasının neresi olduğunu anlayan büyükler.
Saramago'nun ta kendisi. RandomHouse'dan.
Saramago'yu uzun vakittir merak ediyordum, okumam gereken yazarlar listemdeydi. Merak ettiğim yazarları not alıyorum böyle, sonra elime geçtikçe, fırsat oldukça bir kitaplarını okumaya çalışıyorum. Ki sonradan beğenmesem, diğer kitaplarını okumayacak olsam bile, en azından bir fikrim olsun diye. Saramago'nun yaşam öyküsü ve nobelli yazarlardan olması etkenlerdi benim için. Ölmeden yakalayamadım onu, 2012'da göçmüş bu hayattan, ama olsun. Kendisi 1922 doğumlu bir Portekizli. Oldukça yoksul bir ailede doğmuş olması, sonradan okulu bırakmasına sebep olmuş bir yazar. Hatta okurken bile çalışmaktaymış ama yeterli olmamış. Çeşit çeşit iş yapmış hayatını kazanabilmek için. Ama en başından beri bir şekilde yayın işinde, üretme, düşünme, yazma işinde olduğu için şanslıyız esasında, böylece böyle güzel, böyle içten şeyler yazabilme lüksüne sahip olmuş Saramago.
Bu ilk Saramago kitabımı okumam, kütüphanede işyerinden servise yürürken çantamın alabileceği büyüklükte ve ağırlıkta kitaplar ararken "Bilinmeyen Adanın Öyküsü"ne rastlamam sayesinde oldu (Orijinal adı, Portekizce O Conto da Ilha Desconhecida). İlk kez 1997'de yayınlanmış olan kitabın Türkiye İş Bankası Yayınları Modern Klasikler Dizisi'ndeki bu basımı -ki 3.basımıydı elimdeki-, Emrah İmre tarafından çevrilmiş. İçinde Birol Bayram'ın pek keyifli, güzel çizimleri var. İncecik, neredeyse 100 sayfa bile yok kitap. Zaten bilinmeyen bir adayı aramaya çıkan bir adamın öyküsü bu, o kadar uzun, o kadar çok olmamalı. Zaten Saramago öyle paragrafmış, konuşma cümleleriymiş falan ayırmıyor yazdıklarını pek, ondan. Herşey bir bütün halinde duruyor, bir başladınız mı cümleye, son sayfasındaki sonuncusunu okumadan duramıyorsunuz. Bir nehir gibi akıyor üstünüze, siz daha ne dediğini sindiremeden ayırdına varmış ve kendi düşünce akışınızı başlatmış oluyorsunuz. İlk defa okuduğum için, onun cümleleriyle ilk defa karşılaştığım için bilemiyorum her yazdığı böyle mi ama umarım böyledir, hakikaten keyifli bir işti onu okumak.
(...)Haritalarda bütün adalar var, Haritalarda sadece bilinen adalar var, Peki bu bulmak istediğin bilinmeyen ada neyin nesi, Bunun cevabını bilseydim ada zaten bilinmeyen olmaktan çıkardı,(...)
(...)Sen kim oluyorsun ki sana bir tekne vereyim, Sen kim oluyorsun ki bana bir tekne vermeyeceksin, Ben bu krallığın kralıyım ve krallıktaki tüm tekneler bana aittir, Bu gidişle onlar sana değil sen onlara ait olacaksın, Ne demek istiyorsun diye sormuş kral, huzursuzca, Tekneler olmasa sen bir hiçsin, oysa tekneler sen olmasan da rahatlıkla denize açılabilirler,(...)
(...)Henüz tayfasını bile toplamaya başlamamış olan adam ise teknesini yıkayıp temizleyecek kişinin daha o zamandan peşine takıldığının farkında değilmiş, işte kader hep böyle davranır bizlere, hemen arkamızdadır, omzumuza dokunmak için elini çoktan ileri doğru uzatmıştır, bizlerse hala, Geçti gitti, gösteri bitti, yine aynı hikaye, diye homurdanıp dururuz.
(...)Mühim olan varış değil, gidiştir mi demek istiyorsun yani, Kim olduğunu bilmiyorsan kendin olman mümkün değildir.
(...)Benimle gelip yeni teknenin içini görmek istemez misin, Tekne senindi hani, Affedersin, beğendiğimden öyle dedim, Beğenmek, sahip olmanın en iyi şekli, sahip olmaksa beğenmenin en kötü şekli olsa gerek.
(...)Gördüğün gibi kimse gelmedi, Geleceğim diye söz veren bile mi çıkmadı, diye sormuş kadın, Bilinmeyen ada diye birşeyin kalmadığını ve kalmış olsa bile evlerinin huzurunu terk edip yük gemilerindeki güzel hayatlarını bırakarak denizin karanlık olduğu günlerde yapmış oldukları gibi bir hayalin peşinde koşmaya ve okyanusta maceralara atılmaya yanaşmayacaklarını söylediler,(...)
(...)Ben de ne, Yok mu bir işin, zanaatın veya şimdilerde dendiği gibi bir mesleğin, Var, önceden de vardı ve gerekirse yine olacaktır, ama ben bilinmeyen adayı bulmak istiyorum, o adaya ayak bastığımda kim olduğumu öğrenmek istiyorum, Bilmiyor musun ki, kendinden dışarı çıkıp kendine bakmadıkça kim olduğunu asla bilemezsin,(...)

Yalnız tek bir şikayetim var - ki bu yazdıklarından ben hemen öykünün sonunu anlarım, anlamak istemiyorum kendim keşfetmek istiyorum falan diyen varsa bu noktadan sonra okumasın, ben önceden diyeyim de - öykü hiç de beklediğim, umduğum gibi sonlanmadı. Niye herşeyi aşka, sevgiye, diğer bir insana duyulan aşka bağlamak zorundasınız? İnsanın iç yolculuğu sadece kendisiyle ilgili olmalı bence, hayattaki en büyük sonuç, nihai yolculuk ruh eşimizi, kader ortağımızı falan bulmak olmamalı. Daha büyük, daha anlamlı bir nokta olmalı tüm bu hayatta. Yani tamam, sadece bunu anlatmıyor bu kısa öykü. Bürokrasi, devlet, yönetim eleştirileri de yapıyor, bol bol mesajı var iletecek. Ama ne bileyim, hayalkırıklığına uğradım bu açıdan ben, çok incelikli giden bir öykü, yerini basit bir fikre bıraktı gibi geldi.
Hey! Benim de kalbim var, tamam mı?
Sadece düşünebiliyor, bir o farkı var, kalbim yani.

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...