Amy Dorrit, Marshalsea borçlular hapishanesinde doğmuş, büyümüştür. 21 yaşına gelse de ufak tefektir, sevimli ve canayakındır; ailenin de en küçüğü olunca herkes ona Little Dorrit demektedir. Yaşlı babası William artık neredeyse 25 yıldır o hapishanededir. William dışarı çıkamaz ama onunla birlikte yaşayan Amy her gün kapı kapanış ziline kadar işlerini halletmek üzere, arkadaşlarıyla görüşmek için falan dışarı çıkıp, geri gelebilmektedir. Yaşlı William'ın ziyaretçileri de olur elbet, her gelen bir iki ufak bir şey bırakır acıyarak. Hapiste de olsa bir şekilde karınlarını doyurmaları gerekir, bu yüzden Amy, yaşlı ve tekerlekli sandalyede evinden hiç çıkmayan Mrs.Clennam'ın yanında dikiş nakış işleri yapmak üzere kendine bir iş bulmuş olur. Bu sırada Mr.Clennam uzaklarda, 20 yıldır oğluyla birlikte iş yaptığı Çin'de ölür ve ölürken oğlu Arthur'a annesine götürmek üzere bir cep saati verir. Elinde bu saat ve kafasında aile sırlarına ilişkin bir dolu soruyla Arthur Clennam tam da Amy'nin işe başladığı sıralarda evine döner ve kendisine bile doğduğundan beri adeta bir taş duvar gibi davranan annesinin bu zavallı kızcağıza acıyıp, iyilik ediyor oluşuna şaşıp kalır. Kendi kendine senaryolar yazmaktan geri kalmaz, düşünür ki bizimkiler zamanında herhalde feci bir iş etti, bu kızın da ailesine falan zararı oldu bunun. O gazla soluğu Marshalsea'da alır ve Dorritlerin durumunu derinlemesine öğrenince de kendini ailenin koruyuculuğuna atayıverir. William Dorrit oraya neden düştü, nasıl düştü, nasıl kurtulur, Amy'e, sorumsuz ve gerizekalı abisi Edward'a, görgüsüz ablası Fanny'e nasıl yardımım dokunur diye dört döner. O bunlarla uğraşadursun, Amy çoktan aşık olmuştur bu orta yaşlı adama. Eh ama bir yandan da doğduğundan beri bir arada olduğu, hapishanenin baş gardiyanının oğlu John Chivery de ona aşıktır. Arthur Clennam, Dorritleri kurtarma peşinde koşarken, Amy de hem yaşlı babasına sahip çıkmaya çalışır hem de kader bu iki aileyi (Clennam ve Dorritleri) iyice birbirine bağlarken geleceğin ona getirdikleriyle baş etmeye çabalar.
İnanın Little Dorrit'in konusunu böyle tek bir paragrafta özetlemeye çalıştığım için madalya hak ediyorum. Çünkü konu Amy imiş gibi görünüyor ama dizi 14 bölüm boyunca Amy'nin yanında milyon tane karakteri ve onların milyon tane sorununu da anlatıyor. Amy'nin klarnet çalarak hayatını kazanan yaşlı amcası Frederick, Bleeding Hart Yard diye bir mahalle-sokak gibi bir yerdeki evlerde yaşayanların ev sahibi durumundaki Mr.Casby, kiraları toplamakla görevli ve bir yandan da her olayı araştıran kendi çapında dedektif Mr.Pancks, Casby'nin kızı ve aynı zamanda Arthur Clennam'ın çocukluk aşkı Flora, Casby'nin kiracılarından ve bir şekilde hep her olayın içine dahil olan Plornish ailesi, Clennam evindeki kahya Flintwinch ve evin diğer bir çalışanı Affery, Arthur Clennam'ın eve dönerkenki yolculuğunda tanışıp kaynaştığı Meagles ailesi ve yine aynı yolculuktaki Miss Wade, Meaglesların kızı Pet'in uzun zamandır aşık olduğu ailesi sosyetik ama kendisi çulsuz ve sorumsuz ressam Henry Gowan, Mr.Meagles'in mucit arkadaşı Daniel Doyce, Amy'nin ablasının salak aşığı Edmund Sparkler ve onun annesi ile üvey babası büyük bankacı Mr.Merdle, katil Fransız Rigaud ve İtalyan Cavaletto,...Sayfalarca ama sayfalarca karakter. Hepsi de birbirinden ilginç ve şahsına münhasır bu karakterler bir şekilde ana olaya ucundan kıyısından dahil oluyorlar. Yani direkt olmasa da, Amy ve Arthur üzerinden dokunuyorlar diyelim. Esasında bir ana olay da var mı, onu tam olarak söyleyebilir miyim bilmiyorum. Yani birçok olay var hikayenin merkezinde, birbirine geçmiş bir sürü tema var ama sanırım iskeletin ağırlık merkezi bir şekilde hep Amy.
Amy ve ablası Fanny |
Ya da belki beklentilerle ilgili bir şeydir bu. Dizinin konusundan üç beş haberim vardı izlemeye başladığımda ama yine de kendimce ana konuyu Amy ve Arthur arasında gelişmesi gereken romantizme dayandırmış olabilirim. Ki bu durum da, diğer bir çok yan hikayeyi ilginç bulmuş ve izlemek istemiş olsam da son bölümün yarısına kadar hiçbir şekilde ilerleme kaydetmeyen bu hikayeyi beklerken ömrümü çürütmüş olmama sebebiyet vermiş olabilir. Üstüne bir de hiçbir türlü kimyalarını gözümde bir yere oturtamadığımdan, sonunda ortaya çıkan tablo tatmin edicilikten çok uzaktı. Şimdi o konuya geliyorum.
Little Dorrit ve babası Marshalsea'deki hapishane odasında |
Rigaud rolünde Andy Serkis |
Esasında Charles Dickens'in 1855 ile 1857 arasında aylık olarak yayınlanan romanından uyarlanan dizinin belki de bu kadar dolu bir hikayeyi 8 saate sığdırmaya çalışmasından kaynaklanıyordur sorun. Eminim Dickens onlarca sayfada adamakıllı yazmıştır ama dizinin senaryosu birçok yan hikayede anlamsız çıkışlar gerçekleştiriyor. Yeterli alt metni sağlayamadığı noktalarda e bu şimdi sebebi neydi ki diye geçiveriyorsunuz. (Halbuki bizde çekilse dizisi herhalde bir Arka Sokaklar'dan daha uzun sürerdi.)
Yine de bir Dickens kitabı uyarlaması olarak Little Dorrit'i izlemek keyifli ve yine her Dickens hikayesinde olduğu gibi kendi dönemine, toplumuna, insanlarına, dünyasına yaptığı eleştirileriyle allah kahretsin 200 yıl sonra yine de hiçbir şey değişmemiş dedirten umutsuzluğuyla ama bir yandan da her şeyi ne olursa olsun kötülerin kaybedip iyilerin kazandığı bir mutlu sona bağlamasıyla güzel bir seyirlik. Hem belki hikayelerde mutlu sonları yazmaya devam edersek, bir gün hakikaten biz de kavuşuruz o mutlu sona.
IMDb'de Little Dorrit-->http://www.imdb.com/title/tt1178522/
Tv.com'da Little Dorrit-->http://www.tv.com/shows/little-dorrit/
Goodreads'te Little Dorrit-->https://www.goodreads.com/book/show/31250.Little_Dorrit