bram stoker etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bram stoker etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Haziran 2011 Çarşamba

Bram Stoker'ın "Dracula"sı

Dracula, Bram Stoker'ın 1897 yılında yazdığı bir roman. En genel bilgimiz bu. Ama Bram Stoker kimdir, 1897 yılında neler olmuştur, kitap nerede yazılmıştır, bu isim-Dracula-nereden çıkmıştır, ne demektir falan bilmek gerekir önce.
Abraham "Bram" Stoker
Elimdeki 2003 tarihli 423 sayfalık Niran Elçi tarafından çevrilmiş İthaki basımının en başında yer alan paragrafa göre, Bram Stoker 1847 Dublin-İrlanda doğumlu bir memurmuş. Babası öyle istediği için memur olmuş ancak aşık olduğu tiyatrodan, oyun eleştiri yazarak kopmamış (Sene ha 2000ler olsun ha 1800ler, bu babalar hiç değişmiyor). Bu arada bir dolu da kitabı ve kısa öyküsü mevcutmuş ama tabi bahsi geçen Dracula, en ünlüleri olmuş. 1912 yılında da Londra'da bu dünyadan ayrılmış.
Stoker'ın Dracula'yı yazdığı dönemde İstila Edebiyatı (şeklinde çevirebilirim sanırım) türü en parlak günlerini yaşamaktaymış. Stoker'ın formülü de biraz bu yüzden tutmuş. Ancak tabi öncesinde yaptığı 7 yıllık Avrupa folklörü araştırmalarının da yeri büyük. Zamanında o kadar tutulmamış gene de, 20.yy.a girilip birbiri ardına tiyatro oyunları ve sinema filmleri gelmeye başlayınca şimdiki yerine kavuşmuş. Vampirlerden ilk bahseden de değil Stoker, 1871'den itibaren birçok öykü ve kitapta çeşitli türlerdeki vampirler yer almış.
Stoker'ın Dracula'sının bir farkı kitap boyunca pek çok şekilde tarihi ve coğrafik, kültürel referanslar veriyor olması. Bir kere şeytani vampirimiz Kont Dracula'nın Osmanlı İmparatorluğu zamanında yaşamış bir voyvoda olan III.Vlad olduğunu belirtiyor(Bazı kaynaklarda da II.Vlad diyor, 600 seneden fazla olmuş kim şaşırmaz ki :p ). Ayrıca o dönemde Kont'un savaşlarını, 1400lerdeki ve 1800lerdeki bölge coğrafyasını, etnik analizlerini oldukça detaylı bir şekilde anlatıyor.
Tarihteki Vlad
Hikaye, genelinde Kont Dracula'nın yaşadığı yerden sıkılıp, İngiltere'ye yeni av bölgelerine yelken açma planlarını, bunları kısmen gerçekleştirmesini ve bu sırada edindiği düşmanları tarafından kovalanarak kendi evinde yok edilmesini anlatıyor (Evet böyle çok basitmiş ve adeta masalmış gibi geliyor ama öyle değil). Karakterlerimiz Jonathan Harker, Mina Murray, Lucy Westenra ve John Seward'ın günlükleri, mektupları ve çeşitli gazete haberleri ile telgraf metinlerinden oluşan kitapta, her bir günü, olayı birkaç farklı kişinin bakış açısından dinleyebiliyoruz. O dönemde tüm konulardaki düşünceleri öğrenmiş oluyoruz, mesela bizim artık kitabın başında bir google aramasıyla aşık olduğu adamın vampir olduğuna karar verip kabullenen Bella'larımız yerine o dönemin doktoru Seward'ın vampirlerin gerçek olduğuna inanması 200 sayfayı buluyor. Stoker'ın olay anlatma, aksiyon yaratma ve beyin jimnastiği yaptırabilme yeteneği de inanılmaz geliyor. Ayrıca orta ve doğu-güney Avrupa ile İngiltere'nin çeşitli yerlerinde geçen olaylar sırasında öyle tasvirler ediyor ki kitabı elinizde tutarken ortama kafanızı daldırmış gibi oluyorsunuz (Ne demeye çalıştığımı biliyorsunuz sayın Harry Potter okuyucuları ;> ). Belki karanlık ve ürkütücü bir hikaye okuyorsunuz ama olaylar o kadar güzel gelişiyor ve sayfalar o kadar güzel akıyor ki neredeyse çoşkun bir mutlulukla 400 sayfayı deviriyorsunuz.
Günümüzün "vampir" kültürüne pek çok katkıda bulunmuş olan Bram Stoker'ın Dracula'sı nasıl peki derseniz, şimdikilerden hem olabildiğince farklı hem de bir o kadar benzer. Çünkü Kont Dracula'nın her bir özelliği günümüzde farklı farklı yazarların yarattığı vampirlerde gözlenebilir olmuş durumda. Bu Dracula bir kere geceleri oldukça güçlü bir vaziyette dolanıp, istediğini yapabilirken gündüzleri zayıf olup, kutsal bir toprakla dolu tabutunda yatmayı tercih ediyor. Ama bu gündüz de dolaşamadığı anlamına gelmiyor. Güneşten etkilenme veya tepki gösterme söz konusu değil. Ayrıca yarasa, köpek, kurt ve toz zerresi, sis haline dönüşebiliyor. İnsanların zihinlerine sızıp, istediğini yaptırabiliyor. Kanlarını ölene kadar içtiği insanlar, vampire dönüşüyor. Vampire dönüşen kadınlar yakıcı bir güzellikte olurken, Dracula oldukça korkutucu görünüyor. Kan içtikçe gençleşiyor ayrıca. Yemek yemiyor ve hayvani derecede güçlü. Hayvanları etkisi altına alabiliyor. Ama sarımsak, yaban gülü, haç, komünyon ekmeği ve kutsal sudan etkileniyor. Kalbine tahta kazık çakılmasının ardından kafası kesilip, içine sarımsak doldurulduğunda yok edilebiliyor.
Şimdiye kadar sürüsüne bereket uyarlaması yapılmış olsa da, en azından sinemadaki en sadık uyarlaması 1992 yapımı Francis Ford Coppola'nın Dracula'sı. Diğer tüm uyarlamalarda karakterler Stoker'ın yarattığı hallerinden alabildiğine farklıyken bunda büyük ölçüde kitaba sadık kalınmış. Kont'u ziyarete gidip, esir düşen Jonathan Harker, onun İngiltere'de bekleyen nişanlısı Mina Murray, Mina'nın yakın arkadaşı Lucy Westenra, Lucy'nin talipleri Doktor John Seward, Amerikalı Quincey Morris ve Arthur Holmwood, etki altındaki deli Reinfeld ve bilgin profesörümüz Abraham Van Helsing uyarlamada da normal yerlerini almış durumdalar.
"Bizim kanıta ihtiyacımız yok; kimseden bize inanmasını istemiyoruz! Bir gün bu çocuk annesinin ne kadar cesur ve yiğit bir kadın olduğunu anlayacak. Şimdiye dek tatlılığını, sevgi dolu özenini gördü; daha sonra bazı erkeklerin onu neden sevdiğini, onun uğruna neden bunca şeye meydan okuduklarını anlayacak." diyor en sonunda da Van Helsing gönül rahatlığıyla.

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...