Aklımı kaybetmemeye çalışıyorum. Durup durup kendimi ikna etmem gerekiyor, çıldırma diye. Aklına sahip çık. Sokaklarda çığlık atarak koşturmamak için kendimi kuvvetle tutmam gerekiyor. Aklımı yitirmek üzereyim. Bu günleri unutmamam için yazmam gerek. 10 yıl, 20 yıl sonraki ben için yazıyorum. Bir pazartesi sabahı uyandım, kahvaltı masasına geldiğimde annem elinde kumanda, tvyi açmış, bak neler olmuş biz hiç fark etmemişiz dedi. Temelde uyuyordum, kulağımda tvden gelen seslerle. Depremin şiddeti çalındı kulağıma, sanırım şoka o noktada girdim. Hazırlanıp, evden çıktım, servise bindim. Herkes normaldi, her şey normalmiş gibi davranıyorlardı, muhabbet ediyorlardı, gülüyorlardı. Kafam suyun içinde gibiydi. O saatte daha kimse haberleri duyamamıştı ki. İş yerine geldim, haberleri açtık. Yine de tam olarak anlayamadık. Regl ağrılarım tutmuştu, bu haftayı izin alayım dedim. Zaten bir dolu iznim vardı. Sabah izin formunu yazdım, izin aldım. Salı'dan itibaren tüm hafta işe gelmeyeceğim diye sevindim. Sonra öğlen oldu. Öğle arasında dışarı çıkmadım, zaten geri kalan günlerde gelmeyeceğim, elde iş bırakmayayım dedim. Öğle arasının bitmesine yakın telefon çaldı. Ankara'nın bir başka yerindeki bir personel aramıştı, tam sorunu anlatıyordu ki masam da ben de sallanmaya başladık. Odanın diğer ucundaki arkadaşıma baktım, o da şaşkındı ve sallanıyordu. Elimde telefon, telefonun karşı ucundaki personel hala derdini anlatıyor. Büyük ihtimalle çünkü Ankara'nın o bölgesi sallanmıyordu. Abi deprem oluyor kapatıyorum ben diyorum hala konuşuyordu. İki katlı bir devlet kurumu binasının giriş katında, Ankara'da, dakikalarca çılgınca sallandık. Onu panik halindeki eşi aradı, dışarı fırladı. Ben sallanmanın bitmesini bekledim. Annem evde panik yapmıştır diye onu aramaya çalıştım. Annemler evde hiç sallanmamıştı mesela. Annem deprem oldu deyince şaşırdı. Telefonu kapatıp, binanın önüne baktım. O zaman insanlar dışarı çıkmaya başlamıştı yeni. İçeri girip, masamda oturdum. Ne yapacağımı bilemedim. Dışarısı buz gibi. Diğer iş arkadaşım geldi odaya, onunla oturmaya başladık. Maillere falan baktık. Hala durumun vahametinden haberimiz yoktu. Yarım saat geçti. Çöp kovasını boşaltmak için gelen abi siz hala ne oturuyorsunuz dedi. İki buçukta servisler kalkacak, herkes dışarı çıktı dedi. Sabah yataktan kalktığımdan beri boş boş bakıyordum, ona da boş boş baktım, algılayamadım. Sonra bir baktık, cidden herkes çıkmış gidiyor. Servis alanında servisçiyi aradım, onu bekledik, geldi. Pazartesi öğleden sonra eve geldim. Bunca yıl sonra ilk defa, deprem olduğu için devlet kurumlarındaki personeli eve gönderdiler. Haftanın geri kalanında izinli olduğum için evdeydim. Annemler otobüs bileti almıştı, cumartesi köye geri döneceklerdi. Cumartesi sabahı onları otobüse bindirdim, evlerine döndüler. Cumartesi T'nin doğumgünüydü, o da depremden beri nöbete kalıyor, geceli gündüzlü. Tüm gece çalıştıktan sonra cumartesi sabahı 10'da eve gelmişti. Akşamüstü çıktık, evin ilerisinde bir pastaneye oturup, çay içtik. Doğumgünü kutlaması bu ortamda böyleydi. Hafta boyunca mal gibi baktım etrafa. Boş gözlerle. Kafam suyun içinde. Hiçbir tepkim yoktu. Pazartesi sabahı yataktan kalktığımdan beri böyleyim. Bir hafta oldu. Zombi gibi dolaşıyorum. Tepkisiz. İçeridense kendi kendimi bir arada tutmaya çalışıyorum. Delirme. Çıldırma. Aklını kaybetme.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
So many books, so little time
Mesela. En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...
-
20li yaşlarındaki Kim Sol Ah (esas kızımız kendisi) bir tasarım şirketinde çalışıyor, tüm gün oturup müşterilere, firmalara, şirketlere f...
-
Çoook eskiden, şimdinin Polinezya diye adlandırılan adalarından birinde, ada halkının şefinin sevimli mi sevimli kızı Moana, babasının t...
-
Joo Seo Yeon kızımız bir lisede beden eğitimi öğretmeni. Aynı lisede öğretmen olan Kim Mi Kyung'la tee ortaokul döneminden kankalar...
Okuduktan sonra tam olarak ben; Çığlıkkkkkkkkkkkkkkkkkkk :)
YanıtlaSil