Altı kişilik kanka grubundaki erkekler hayatlarından memnun bir şekilde işten çıkıp basketbol oynamaya, sonra da barda bir iki bir şey içmeye gitmeye devam ediyorlardır. Hayat onlara güzelken onlarla uğraşmak zorunda kalan kadınlar için işler hiç de istedikleri gibi gitmiyordur. Ta ki erkek ırkından biri, içlerinden biri Steve Harvey erkeklerin kadınlara karşı olan tüm taktiklerine dair bir kitap yazıp, kadınlara erkeklerden istedikleri ne varsa yaptırabilecekleri taktikleri verene kadar. Artık kankalarımızın hayatı eskisi gibi olmayacaktır, kadınlar gizliden gizliye bir savaş başlatmıştır.
Hayalci erkeğimiz işsiz aşçı Dominic, kendi kendinin erkeği standartları yüksek başarılı şirket yöneticisi Lauren ile; fantastik kurgu dünyasından bir türlü çıkıp da büyüyemeyen tasarımcı Jeremy uzun yıllardır birlikte olduğu beraber yaşadığı emlakçı Kristen ile; annesinin kuzusu Michael, oğlu be kendisi için iyi bir adam arayan bekar anne Candace ile; gecelik ilişkiler adamı çapkın Zeke, artık kendisine kıymet vermeyen adamlara dur diyen romantik Mya ile bu savaşın ortasına düşer. Kankaların diğer arkadaşı Bennett mutlu ve çocuklu bir evli adam olarak aralarında mantığın sesiyken, Cedric kendisini ezen devamlı kavga ettiği eşi Gail'den boşanmak üzeredir ve hikayemizi de o anlatır.
Vallahi böyle filmlere de ihtiyaç var. Kendi başıma bulup da açıp izlemezdim ben bu filmi ama bu ayki öneri çemberimizde Gönül önerince açtım, kahvaltı yaparken yemek yerden izledim. Konusunu yukarıdaki şekilde özetleyebiliriz rahatlıkla. Yani çok tanıdık, belki çok klişe ama hem anlatımı hem de oyuncularıyla ortaya hafif, eğlencelik, müzikli, esprili bir şey çıkmış. Aslında Hollywood sinemasının tam da en iyi olduğu şey ve dahası belki tüm dünyanın da ondan beklediği şey bu: Bir iki saatliğine gerçek hayatlarımızın kötülüğünü, dışarıdaki dünyayı geride bırakıp, sadece ekranda izlediğimiz ortamda rahatça vakit geçirmek. Sanki herşey izlediğimiz hikayedeki gibi güllük gülistanlıkmış, tek derdimiz buluştuğumuz adam kapıyı bizim için açacak mı ya da bu akşam dışarı çıkarken hangi elbisemi giysemmiş gibi. Böyle filmler bunun için lazım bize. Tüm o dertten tasadan, hayattan bir şekilde böyle uzaklaşabiliyoruz. Bir iki saat boyunca saçma sapan şeylere gülüp, geçip, rahatlıyoruz. Bir de önümüzdeki hikaye iyi oluşturulmuşsa, yani ucuzluk kokmuyorsa kalitesi yerindeyse, eh daha ne olsun.
Bu açıdan Think Like A Man beklediğimiz her şeyi yerine getiriyor. Ne abartılmış oyunculuklar var ne fazladan uzatılan bir şey. Espriler iyi, hikaye anlatımı iyi, Kevin Hart sinir bozucu derecede komik ve harbiden de ekrandaki bir şovmenin yazdığı gerçek bir kitabı konu ediniyor. Steve Harvey Amerika'da bir şov insanı ve o kitabı yazmış. Ahh..Düşünsenize tüm dünyada hayat böyle olsa, böyle dertsiz tasasız...Ha ama böyle dediğime de bakmayın, film hafif bir eğlencelik ama bütçesinin 8-9 katı kadar kazandırmış sinemada ki 2 yıl sonra devam filmini yapmışlar (Think Like A Man Too).
Yani anlayacağınız şöyle çok yorulduğunuz bir akşam, canınız hiçbir şey yapmak istemiyorsa, düşünmekten kafanızın içi davul gibi hale gelmişse açın izleyin, gülerek rahatlayarak uykuya dalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder