8 Temmuz 2017 Cumartesi

sono tornata

Nihayet döndüm. Yani salı sabahı döndüm Ankara'ya ama ancak kendimi toparlayabildim. Çünkü eve gelip bir gece yatıp sonraki sabah hemen abimlere gittiğim için annemle birlikte, kafam allak bullak olmuştu. O eve gitmek istemiyorum. Yeğenlerimi seviyorum evet, ama o evde bana bir şeyler oluyor. Tamamen kafamda, biliyorum. Ama yine de engel olamıyorum. Abimlere gidince eve girdiğim anda üstüme bir şeyler çöküyor. Kafamı kaldıramıyorum, gözlerimi açamıyorum. Olduğum yere yığılıp, ölü gibi uyuyacak hale geliyorum. Öyle olunca da çocuklarla da doğru dürüst ilgilenemiyorum. Sinirim bozuluyor, moralim çöküyor. Bir yandan çok oynamak istiyorum yeğenlerimle, beraber koşturalım, hoplayalım zıplayalım istiyorum. Bir yandan da elimi kolumu kaldıramıyorum. Önümde çocuk kendini paralıyor benimle oynamak için, bense beni bir rahat bıraksa da uyuyuversem şurada diye sinirleniyorum ona. Sonra anında kendime kızıyorum, ulan gerizekalı sorun sende ne kızıyorsun el kadar çocuğa diyorum. Kendimden nefret etmeye başlıyorum. Delireceğim galiba.
Öyle olunca kaçıveriyorum hemen oradan. Önceki gün de öyle yaptım. Bir gece kaldım, ertesi gün çıkıp evime geldim. Tabi bu arada oradan çıkmak her defasında daha da büyük olay oluyor. Her defasında büyük yeğenim - ki üç buçuk yaşında - gidemezsin gitme diye ağlamaya başlıyor, kendini yerlere atıyor, bana yapışıyor, kendini helak ediyor. Saatlerce onu yatıştırmaya uğraştıktan sonra çıkabiliyorum oradan. İçim parçalanıyor ama boğazımı sıkıyorlar sanki o evde kendimi atmam lazım bir an önce dışarı gibi hissediyorum. Tüm bunlar olurken annesi de bana her defasında daha fazla sinir oluyor. Çocuğunu bu kadar üzüyorum, psikolojisini bozuyorum diye öldürecek bir gün beni.
Sorun bende biliyorum. Kocaman bir sorun var bende ama nasıl düzeltebilirim bilmiyorum. Etrafımdaki herkese mutsuzluk getirmek üzere doğmuşum gibi. Ya da diğer herkes için normal, düzgün giden şeyler bana gelince hep sarpa sarıyor, saçmalaşıyor gibi. Herkes gider kolayca, normalce yüksek lisans yapar mesela. Benim iki seferdir hep sarpa sarıyor. Evet benim suçum. Hep ben hiçbir şeyi doğru düzgün yapamıyorum, elime yüzüme bulaştırıyorum. Ya da insanlar bir şekilde beni sevmeyi başarıyor, arkadaşım oluyor; bense her defasında aramıyorum sormuyorum ilgilenmiyorum son sürat kaçıveriyorum. Herkesi üzüyorum. Sonra herkesi üzdüm diye ben daha çok üzülüyorum.
İşte böyle, şu güzelim havada, hiçbir derdim yokken gene de hayat dar oluyor bana. Babam telefonda çık gez dolaş boşver temizlik mi yapıyorsun evde diyor. İyi peki diyorum, diyemiyorum ki nereye çıkıp gezip dolaşacağım. Bu salak şehirde gezecek neresi var, gezecek param mı var, kendi başıma nasıl gezeceğim, kaldı ki sokağa adım attığım anda her bir köşeden tecavüzcüsü tacizcisi katili psikopatı fırlayacak gibi bu ülkede. Markete gitmeye bile tırsıyorum. Tabi bunların hiçbirini diyemiyorum. İyi peki deyip, evin kapısını 30 defa kilitleyip, film izliyorum kitap okuyorum.
Neyse kafaları iyice ütüledim. Köydeki odamın manzaraları koyayım, biraz güzellik edeyim.
Sabahları kalktığımda pencereyi açınca dosdoğru karşımdaki manzara bu

Sonra kafamı aşağıya indirince yavaş yavaş ufka doğru uzanan ormandan görünmeyen dimdik karadeniz yokuşu

ve en sonunda penceremin dibi
bonus olarak da köydekilerin çorak düzü dediği benimse edward'ın çayırı dediğim yer

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...