14 Kasım 2016 Pazartesi

bu hep böyle

Hava  o kadar kapalı ki Roma'da, böyle yorganın altında, cenin pozisyonunda tüm dünyadan nefret ederek, balkon kapısından kara gökyüzüne doğru bakıp, öylece durasınız geliyor. Kara bile değil ya, renksiz resmen, böyle sarımtrak gri. Ev sessiz, soğuk, morg gibi. Yan odada Baran bilgisayarına gömülmüş, battaniyenin altında. Bu odada ben aynı şekilde. İkimizin de oda arkadaşları okulda derslerindeler. Ev çok soğuk demiş miydim? Ankara'da kombiyi gaz parasını idare edebileyim diye ben de az yakıyordum, çok öyle sıcak kışlar geçirmiyordum ama burada resmen öleceğim soğuktan. Kaloriferler merkezi olarak yanıyor, yanacak yani, kasımın ortası geldi hala yanacak. Kim nerden ne zaman yakacak, işte bunlar hayati sorular. Apartmanda kimse üşümüyor herhalde. Ve ısıtıcımız da yok. Çünkü ona da para verip, 2 ay sonra burada bırakıp gitmek zorunda kalmak istemiyorum. Çünkü burada hayatım boyunca hemen hemen hiç yapmadığım, yapmak zorunda kalmadığım bir şeyi yapmaya çabalıyorum, belirli bir miktardaki parayı idareli kullanmaya çalışıyorum. Şimdiye kadar çünkü, hep bir yerden bir gelirim vardı. Üniversiteye kadar öyle harçlığa ihtiyacım olmamıştı pek, üç beş elime tutuşturdukları yetiyordu, evden okula okuldan dersaneye yürüyerek gidip, aynı yolu geri yürüyerek geri gelebiliyordum. Üniversitedeyken bir yandan kyk'nın kredisi geçiyordu elime, o zamanlar 100-150 arası bir miktardı ama sonuçta ailenizle kalıyorsanız yemeye içmeye hayda hayda yetecek bir miktardı. Sonrasında da maaşım vardı zaten ve yine ev kirası, elektrik, su, gaz falan vermiyordum. Resmen tüm maaşım harçlığımdı. Ama şu an, 30 yıllık hayatımda ilk defa, ev kirası, elektrik gaz parası veriyorum. Market alışverişini, tüm ihtiyaçlarımı ab ofisinin yatırdığı o gülünç miktar içinden karşılıyorum. Ankara'da olduğu gibi babamın kredi kartıyle gidip de markette kendimi kaybedemiyorum, çünkü burada aldığım her şey türk lirasının değersizliğinin zirvesinde olmasından dolayı babamın ekstresine neredeyse 4 katı yansıyor ve saçma bir emekli maaşıyla bir yandan abimin iki çocuklu ailesine destek olmaya çalışan bir adama böyle miktarlar yüklemek istemiyorum. Zaten buraya tamamen gezmek için, kendi keyfim için gelmişim, bir de bunun sorumsuzluğunu geçirmeyeyim üstlerine değil mi?
Çok zormuş be. Para idare etmek çok zormuş. Her şeyinden, ama her bir şeyinden, kendinin sorumlu olması özgürlük falan değilmiş, zorlukmuş. Vallahi cumartesi sabahı evin ortasında çöküp, zırıl zırıl ağlayacaktım. Önce hafta içinde günün ortasında birden elektrik gitti. Sadece bizim ev gitti, komşularda asansörde falan vardı. 3 kişiydik evde, benim oda arkadaşım ve demin de dediğim yan odadaki. Diğer odadakiyle ben evi kurcalamaya başladık nereden gitti nasıl gitti diye. Ev kapısının arkasında bir kutusu var duvarda, orası tamamdı, bir sorun yok görünüyordu. Dedim bizde bir de apartmanın bodrumunda falan ana kutu olur, oradan atmış olabilir. Aşağı indik, kutu arıyoruz. Bir adam çıktı, napıyonuz dedi, arkadaş anlattı işte, adam burada olmuyor onlar evin içindedir dedi, biz de gerisin geri eve çıktık ama evde başka bir şalter yok. Ev sahibini aramaya başladı Baran ama adam cevap vermiyor. Bense vazgeçmedim, duvarları her yeri incelemeye devam ettim. Sonunda ilham geldi, bir de hayal meyal ilk geldiğimiz gün ev sahibinin gösterdiği bir şeyi hatırladım, ilk baktığımız şalter kutusunun hemen üstünde duvarda tablo asılı. Onu kaldırdım, aha burda! O şalter atmış, onu kaldırdım, elektriğimiz geldi haliyle. Baran da diyor ki tanrım ne kadar zeki bir kızsın sen! Keşke kardeş, keşke...
Sonra da cuma gecesi, saat bire geliyor yatacağız, oda arkadaşım tuvalete gitmişti, sifona bastı, odaya geldi ama sifon sesi susmadı ısrarla. Önceki günlerde bana da yapmıştı, su akmaya devam ediyor hani, sifon kutusunun içindeki şamandıra ağırlık yapıp da su deliğini kapatmalı ya, o olmuyordu, ben de bir kere daha basmıştım düzelmişti. Gittim yine, bastım, bu sefer bana mısın demiyor. Su çılgınlar gibi akıyor klozete. Basıyoruz, ediyoruz, kabus gibiydi, su durmadı.  Gene çözüm üretmeliyiz, böyle durum kendi evimde de çok başıma gelmişti. Benim evde diğer tuvaletin duvarında evin tüm suyunu açıp kapamaya yarayan yer var, oradan kapıyordum çaresiz kalınca mesela suyu. Ama bu lanet evde öyle bir şey bulamadım, aradık, tüm eve baktık, yok. Yorgunum, hasta olmak üzereyim, gecenin bir vakti, zaten ev de buz gibi, bir an önce yatağa girmek ve ısınmaya çalışmak istiyorum. Çığlıklar atarak kaçmak istedim ya o su sesinden, bu evden, bu şehirden. Sonunda hemen klozetin yanında, duvarda, yere yakın bir noktada bir tuhaf bir şey vardı, üstündeki kapağı çekince bir vana gibi birşey çıktı ama bizimkilerle alakası yok. Onu çevirince su kesildi sifondan klozete akan. Ama bu sefer de o kadar saçma ki, büyük banyoda ve mutfakta su akmıyor, küçük banyoda var. Bu vana bu işe yarıyormuş! Neyse dedik, şimdilik yatalım. Sabah ola hayrola. Ama sabah karın ağrısıyla, berbat bir durumda uyandım. Mutfağa koştum hap içeyim, sıcak bir şeyler içeyim diye. Çünkü gene ev buz gibi. Mutfaktaki manzara: Diğer odadaki arkadaş mutfak masasında elindeki telefondan kendi dilinde bir şeyler izliyor ve gülmekten boğuluyor, arkasında ocağın bir tanesi yanıyor son gaz ama üstünde bir şey yok, terek levye hepsi pis bulaşık dolu, önceki günküleri ve az önce yaptıkları kahvaltıyı yıkamamışlar su yok diye, daha doğrusu mutfakta akmıyor diye, etrafta yumurta kabukları,...Dolaba cama kafa atmamak için zor tuttum kendimi. Hiçbir şey içecek bardak yok, zaten bu görüntüde bir şeyde kaldırmıyor midem. Ama ayakta zor duruyorum, regl olmuşum, öleceğim, tuvalete de gidemiyorum gerizekalı sifon yüzünden. Çöküp kaldım bir sandalyeye. Bu arada mutfağın bir duvarı, tamamen çürümüş halde, küflü ve ortasında da kocaman bir delik duruyor, geçen hafta tesisatçı ustanın açtığı. Öyleyiz yani. Ev sahibi hala getirecek ustayı yapması için. Haa o delikten de duvarın içinde su akıyor boşlukta, duyup görebiliyoruz falan. Sonunda kendimi topladım, kalktım, küçük banyodan cezveye su doldurdum, ocağa koydum, ısıtıp en azından bardakları yıkayayım diye. Ben işe girişince diğer odadaki diğer kız geldi, ben yıkarım suyu açıp dur dur diye bana acıdı sanırım. Suyu açtılar, sifon sesi geri geldi, bulaşıkları yıkadı o. O gün akşama doğru ev sahibi de geldi gelmesine ama, adamın asıl amacı 3. odaya kiracı getirmekmiş yine, bir iki kişi katmış yanına onlara odayı göstermeye gelmişti, gelmişken sifon işini falan halletti. Bu arada diğer odadaki Baran da yanımda habire söyleniyordu, bu ev dördümüzü zor kaldırıyor bir de hala birilerini getirmeye çalışıyor, önce şu bozuk şeyleri yapsın bu nedir falan diye. Allahım şubat ne zaman gelecek?
İki gündür yatıyorum, Ev buz gibi. Bugün kursa gitmedim. Bu arada yapı kredi de sapıttı. Booking.com'dan yaptığımız son rezervasyonda habire sorun çıktı. Yapı kredinin banka kartıyla yapıyorum, kartınız kabul edilmedi başka kart verin diyor habire. Bundan öncekilerde hep bu kartla yapmıştım ama son bir haftadır böyle hata veriyor. Arkadaşımın aynı  kartıyla unicredit atmsinden para çekerken de yine son bir haftadır komisyon istemeye başladı, ki yapıkredinin unicredit anlaşması olduğundan komisyonsuz çekebiliyoruz diye özellikle yapıkredi hesabı açıp gelmiştik. İnternet üzerinde bir yere varamıyoruz, illa aramamız gerekiyor müşteri hizmetlerini ama yapı kredinin müşteri hizmetlerine hiç ulaşmaya çalıştınız mı bilmiyorum, inanın gidip er ryan'ı  kurtarmaya tercih ederim. Saatlerce bekletip, gerçek bir insana ulaşamıyorsunuz ve bunu buradan aramaya çalışsam herhalde tüm hibe paramı turkcelle ya da wind'e veririm. O yüzden arayamıyorum da. Neden her şey sarpa sarmak zorunda? Neden habire sorun çıkmak zorunda? Sonunda allah belanızı versin diye alacağım elime telefonu arayacağım, girecek telefon faturası ama bunu yaptığımda bile bir sonuca ulaşabileceğimi zannetmiyorum. Bir sorun görünmüyor ki deyip duracaklar. Siteyle ilgili problem vardır diyecekler. E sitede 5 tane rezervasyon daha yaptım onlarda neden sorun çıkmadı aynı kartla? En sonuncusunda niye çıktı? Hem de iki farklı otel denedim. Yani ilk otel reddedince kartı dedim oteldedir sorun, gıcıktır bu otel kesin, ben de başka yer bulurum. Ama orası da reddetti, şimdi ayın 19'unda münih'te olacağım ama kalacak yerim yok.
Her şey sorun. Her şey problem. Türkiye'ye dönsem ne olacak bir de. Antalya'da bile terörist çatışması oluyorken, ekonomik kriz varken (evet var siz hala farkında değilsiniz azıcık ekonomi okuyun birazcık kafayı çalıştırın allah aşkına) ve elimde hiçbir yetkinlik yokken ne yapacağım orada? İş bulamam, duramam, oturamam, okul zaten arap saçına döndü...
Biletleri falan aldım, güya birkaç şehir göreceğim ama sıfır istek var içimde. Hiçbir şey görmek istemiyorum. Neden istemeliyim ya da neden görmeliyim, bunlara cevap bulamıyorum. Anlamı ne yani. Bir iki müze görmemin, kilise görmemin falan ne anlamı var. Buz gibi sokaklarda yürümek zorunda kalacağım, üç beş kuruş daha ucuz bir şeyler yiyebilmek için sürünüp duracağım. Evet, çok anlamlı.
Yalnız şu an bir baştan okuyunca yazdıklarımı pek şımarık geldim kendime. Resmen artık her defasında para para para ve yine para diye çemkiriyorum, vızıldanıp duruyorum gibi. Bildiğiniz şımarıkmışım ben.

2 yorum:

  1. Yavrum o karanlık grilik hali Romaya özgü değil, burası da öyle. Burası da gri,renksiz, soğuk, yağmurlu ve çirkin. Çünkü winter is coming :|

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. i hate winter, kahrol winter, go home winter :_(

      Sil

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...