24 Eylül 2016 Cumartesi

Roma'dan Part I

Şimdi Eyy Romalılar vatandaşlar yurttaşlar! Diye çığırdıktan sonra sesimi azaltıyorum ve birazcık bahsetmeye başlıyorum. Ama bu böyle çok karmaşık bir yazı olacak çünkü belli bir sırada, düzende bahsetmeyeceğim. Kafam ona müsait değil şu an.
Türkiye'de yaptığım işlemlerden arada bir biraz bahsettim ama belki bir toparlama yazısı da ona yaparım. Şimdi ben naptım, erasmusa başvurdum, seçildim, uçağa bindim. Bir kere eylül sıcağında Roma'ya indiğinizde sizi ilk karşılayan nem ve sıcaklık. Hatta beni azıcık da yaz yağmuru karşıladı ama bu ikisinin yanında onun lafı bile olmadı. Ankara'nın bağrından kopup gelince (tamam karadenizliyim ama 20 senedir orta anadalunun çorak bozkırında kavruluyorum) bu hava insanın suratına çottadanak çarpıyor. Bir de sabahın köründe binmiş oluyorsunuz Esenboğa'dan, uykusuz, yorgun bir halde Roma'ya iniyorsunuz. Fiumicino'ya. Bir de Ciampino var ama bu uluslararası uçuşlar sanırsam hep Fiu'dan. Fiu dediğim havaalanı deniz kenarı, Ciam dediğim de şehrin öte yanında. Fiu'da bir kere çılgıncasına bir kuyruğa giriyorsunuz. Pasaport kontrolden geçmek için. Böyle basık, havasız, izbe bir ortamda, tepenizde havalandırma boruları, böyle milyon tane insanlar bir arada. Eğer baygınlık geçirmez de o sırayı atlatıp, pasaport kontrolden geçerseniz - ki daha burada ilk dakikada italyan insanının rahatlığıyla yüz yüze geliyorsunuz- nihayet bavullarınızı alabilirsiniz. Bavulları da aldık biz ama (biz dediğim bir başka erasmusçu arkadaşım ve ben) sorunumuz büyüktü. Şöyle ki, havaalanından şehre en ucuz ulaşım yöntemi otobüs. O otobüslerin de en ucusu terravision, 4 euro. İnternetten iniş saatimizden bir-bir buçuk saat sonrasına olan otobüse bilet almıştık. Ama pek sevgili sabiha gökçen havaalanından 3 saat kalkamadığımız için, herşeye geç kaldık. Biletimiz yanmasın diye Fiu'ya iner inmez hemen bir sonrakine falan kaydırdık bileti. Ama bu sefer de çıktılarını almamız gerek, çünkü internet sitesinde çıktısız otobüse binemezsiniz diyordu. Ben de her kuralı ciddiye alan en birinci insan olduğum için bunu da ciddiye aldım. Havaalanında güvenlik görevlisine sordum, o da information desk'ten yapabilirsin dedi. Neyseki orda hemen mail atınca bize çıktılarımızı verdiler ama bu sefer otobüsün kalkış yerini arıyoruz ama çok az vaktimiz var. Otobüslerin hepsi 3. terminalin ilerisinden kalkıyormuş. Git git bitmedi. Sonra bir baktık biz tam yaklaşıyoruz, terravision kalktı gitti, hem de tam bizim biletteki saate 5 dakika varken. Laaan diye bavullarla yuvarlana yuvarlana koşturuyoruz ama gitti otobüs. Hemen orada bilet gişeleri var otobüs şirketlerinin. Bir tanesi açık ve önünde güvenparktaki dolmuş sırası var. Bizim terravisin gişesi açık değil. Önüne gidip camdan içeri bakınırken bir kadın geldi, oturdu kulağında telefon, bilgisayarda hem konuşuyor hem birşeyler yapıyor. Dikkatini çekebilmek için camı yumruklamamdan sonra beni baya bir bekletti ve sonunda bana döndüğünde derdimi anlatamadım mı! Kuramadım ya cümle resmen. Demeye çalışıyorum ki bizim bilet buçuk ama demin otobüs gitti, bizim otobüs mü biz ne etcez. Kadın otobüs şurdan kalkacak gidin gidin diyor ısrarla. Çökmüş halde durağa bir gittik, millet doluşmuş otobüs bekliyor. İşte İtalya'da ilk ders: İtalyanlar hiçbir şeyi saatinde yapmaz. Kuralına uymaz ve amaaan modundalardır. Buçuktaki otobüs 20 dakika sonra geldi ve bir saat sonra kalktı. Tabi otobüs gelince önce bir herkes ellerindeki devasa bavulları otobüsün bagajına tıkıştırmaya çalışıyor, sonra da otobüse doluşmaya. İkinci ders: İnsanların bu hayvansı tarafından haritada sola doğru giderek kurtulamazsınız. Eğer Türkiye'de yaşamaya evrimleşmiş, bu konuda gayet başarılı bir insansanız inanın İtalya'da da şahane yaşarsınız. Ama benim gibi 30 yıldır Türkiye'deki hayatta doğru düzgün yaşayamayan bir insansanız aynen Ankara neyse Roma da öyle gelir. Sonraki adımda bir teyzenin benim biletim yok vereyim parasını bineyim dediğine ve çıktılarımızı kontrol eden kadının da tamam bekle şunlar binsin önce hallederiz dediğine şahit olduktan sonra zerre şüphem kalmadı, burası Türkiye'ydi.
Otobüsle Termini denen istasyon şeysine geliyorsunuz. Burası şehrin göbeğinde, tüm metro ve otobüs ve tren hatlarının buluştuğu nokta. Üstüne de işte dükkanlar açmışlar. Ama hemen dibinde resmen siyahi gettosu var. Böyle duvar boyunca sıralanmış hırsız ve katil kılıklı insanlar ürkütücü bir şekilde gelen geçeni dikizliyor. Ama dedim ya İtalyanların kafalar bir milyon. Hiçbir şey olduğu yok, sadece korku tüneline girmiş gibi oluyorsunuz o kadar. Termini'de indiğinizde de bavulunuzu kendiniz sırtlandıktan sonra işte sorun, nereye gideceksiniz? Bizim hemen ev sahibiyle buluşmamız gerekiyordu evi görmek için. İnternetten konuşmuştuk adamla ama anlaştığımız saatten bir saat sonrasında biz ancak Termini'ye geldiğimiz için acayip paniktik. Evi bulduğumuz yere Giardinetti treniyle gidiliyor görünüyordu, bu yüzden onun kalkış yerini aramaya başladık. Termini'nin en sonunda. Sarı köhne bir tren kendisi. Azcık sarsılsa tüm contaları atacak, dağılacak öyle bir şey. Nostaljik diye kaldırmıyorlarmış. Bindik ama o bavulları trene nasıl kaldırdık, kimse nasıl kılını bile kıpırdatmadı anlatamam. An-la-ya-maz-sı-nız! Hele trenin sürücü, baktı baktı yanımızda dikilip, biz büyük bavullarımızı içeri kaldırmaya çalışırken, resmen dikildi. Sonra yürüdü geçti yanımızdan yerine çıktı. İki tane 50 kiloluk bir buçuk metrelik zavallı kız, 200 kiloluk yükü trene çıkarmaya uğraşıyor ve kimse dönüp bakmıyor biliyor musunuz? En son ineceğimiz durakta bembeyaz saçlı bir teyze indirdi büyük bavulumu. O derece. Evet.
Ev sahibimiz ayrı bir ilginç. Böyle tam elinde evrak çantası, gömleği pantolonu ütülü, saçları beyazlamış ama sırım gibi dikilen, böyle herşeyi kuralına kitabına göre yapan, kendisinden milliyetinden ülkesinden acayip gururlu yani diyeceğim de birşey demeyeyim. Paolo amca bize italyanca konuşturtmaya çalışıyor ısrarla. Paolo amca bize italyan sanatının mimarisinin en güzel örneklerini tanıtmaya çabalıyor, biz sormasak da. Ama hakkını yemeyeyim, o kadar sersefil, perperişan bir halde düştük ki karşısına başkası olsa kaçardı. Ama hakikaten, o akşam eve gelip de Paolo bize evi gösterirken belki de hayatımın en zor saatlerinden bazılarını yaşıyordum. Sıfır enerji, sıfır moral kalmıştı ben de, üstüne bir de tüm yük benim omuzlarımdaydı. Yani arkadaşımın ingilizcesi de italyancası da yok. Ben adamla ingilizce anlaşmaya çalışıyorum ama benimkisi dizi film ingilizcesi. Böyle ciddi işlere uygun değil. Kaldı ki türkiyede bile hiç böylesine ciddi işlerle uğraşmadım ben. Ne ev tuttum, ne fatura yatırdım, ne de başka birşey. Her zaman ailemin sımsıkı kanatları altında, lay lay lom. Paolo'nun ingilizcesi de italyancası süper haliyle. Benim kafam da olmuş yüz milyon, ölmek istedim o an. Buharlaşayım istedim ya. Çöküp ağlayacaktım, yapamıyorum ben yapamıyorum diye. Hem kendimin hem bir başkasının sorumluluğunu yükleniverdim bir anda. Buraya geldiğimden beri bu böyle ama o ilk günde, ilk anda ezildim, suyum çıktı. Adam da şaşırdı biz bu gece burdayız alıyoruz evi deyince. Bakmaya geldik herkes gibi zannetmiş. Anahtarı falan verdi ama şaşkın ve şoka girmişti.
evin balkonundan Roma'nın merkezine doğru, ama ne manzara :)
Şimdi 19 gün sonra o günkü halimi yeniden hatırlayınca, hakikaten büyümüşüm diyorum. İnsan bir anda büyüyüveriyor.

4 yorum:

  1. merhaba, 2 hafta önce Roma'daydık, yazdıklarınızı okurken kendi koşturmacalı gezimiz aklımda canlandı.

    öğrenci olarak yurt dışında okumak sefil bir süreç olmalı. yanınızda bir arkadaşınız varsa avantajlısınız. bugün gözünüzde büyüyen pek çok şey çok kısa bir süre sonra normal gelmeye başlayacak. kimse bürokrasiyi bilerek doğmuyor, içine atılınca öğreniyoruz :) ve yine çok kısa bir süre içinde yabancı dile alışacaksınız. bilmek ve kullanmak farklı şeyler tabi :) bol şans dilerim. döndüğünüzde bambaşka hissedeceksiniz. Roma'nın tadını çıkarın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim iyi dilekler ve yorum için :) Umarım alışabilirim bir an önce bu dile ve öğrenebilirim, cidden insanlarla konuşamamaktan mimik yapmaktan bunaldım. Bakalım, tadını çıkarmaya çalışacağım ;)

      Sil
  2. Yaaaa bu anlattıkların sonrasında tatlı anı olarak kalacak niye böylesine isyanlardasınn hepsi tecrübee işteee :))
    Arkadaşının ingilizcesi yoksa erasmus a nasıl kabul edildiii şaşırdımm

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Başka ben de şaşırmıştım ama burası-orası Türkiye sonuçta, devenin neresi doğru ki boynu olsun.
      Bir de bu tecrübeler hep böyle başında insanın canını çıkarıyor sonra edinince güzel geliyor ya :)

      Sil

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...