28 Mart 2016 Pazartesi

Doğu Yücel'in "Varolmayanlar"ı

Dünya tuhaf tuhaf olaylara sahne olurken, dışarıda fantastik filmlerden fırlamış gibi duran yaratıklar dolaşıyor ve insanlar nereden çıktığı belli olmayan bir dolu değişik şeyle uğraşmak zorunda kalıyorken sonunda tüm bunlara sebep olan adamla ya da dünyayı buraya getiren süreçle ilgili herşeyin yazılı olduğu günlükler bulunur. Gazetelerin Kıyamet Günlükleri adını verdiği bu günlükler genç bir adamın, her gün işine aynı dakikada giden, her yaptığını belli bir sırayla yapan, sevgilisiyle arkadaşlarıyla yemek yiyen, muhabbet eden bir adamın düzenli hayatı olarak başlar. Ama bir noktada bu "aşırı" düzenli hayata bir şeyler olmaya başlar. Genç adam tamamen farklı bir dünyayla tanışır ve kendi geçmişinin derinliklerine doğru yol alır. Yolu ilerledikçe her şey daha da arap saçına dönmeye başlar.
Doğu Yücel'in bu yazdığı 3.kitap sanırım ama benim okuduğum 2.kitabı. "Hayalet Kitap"ı bundan 4 önce anlatmışım (burada), şimdi okuyunca o zaman yazdıklarıma çok salak buldum kendimi ya neyse. 4 yıl ama sanki çook uzun zaman olmuş gibi, o yazıyı yazan benden çok farklı biriymiş gibi. Öff gene kendi şeyime daldım, ne diyordum, Varolmayanlar.
Genç bir adamın adım adım kocaman ve farklı bir dünyayı keşfedişini anlattığı günlükler şeklinde yazmış Doğu Yücel Varolmayanlar'ı. Adını bilmediğimiz, kendisinin de söylemediği bu adam ilk başta aslında hepimizin geçtiği o yolda, düzgünce, hiç bir sorun olmadan ilerliyor. Hemen hemen hepimiz kabul görür bir üniversitede okuyup, bitirip, işe girdik ve toplumun bizi kabul edeceği şekilde yaşamaya çalıştık bu adam gibi. Sonra da her sabah aynı saatte kalkıp, aynı işlemleri tekrarlayıp, işimize ulaştık, tüm gün anlamsızca çabaladıktan sonra yine aynı saatte aynı şeyleri yapmak üzere yataklarımıza girdik. Genç adam da böyle, ta ki o rüyayı görüp o kırılma noktasını yaşayana dek. Kahramanımızın bu alabildiğine düzenli hayatı bundan sonra tepetaklak oluyor, Sıfırlar'la Varolmayanlar'la hayalperestlerle ve kendisiyle tanışıyor.

Böyle bakınca ben ölürüm biterim bu kitaba demiştim, ilk başta. Her şeyiyle en mükemmel karışım gibi duyuyordu. Anlatış şekliyle (günlükler), anlatım tarzıyla (bizimle aynı sistemi yaşamış bir yazarın dilinden, bildiğimiz Türk genci işte ağzı işte) ve söylemleriyle (hayalgücümüz sahip olduğumuz en önemli şey, bunu elimizden almaya çalışıyorlar) mükemmel duruyordu. Güzel de başladı zaten. Doğu abinin genç adamın kırılma noktasına kadar olan kısmı anlatışı o kadar mükemmeldi ki bir an karşınızda kanlı canlı olarak kendinizi, dostlarınızı, işten tanıdığınız tüm o insanları buluyorsunuz. Sonrasında kovalama sahnesi türünden yazdığı kısımlar daha bir şahane. Resmen şimdi gitsem de yanına abi inanamadım mükemmel olmuş yok böyle birşey diye sarılsam dedim. Ama sonra ufaktan bir şeylerin beni rahatsız ettiğini fark etmeye başladım. Hikayenin gelişim aşamasında, Varolmayanlar'ın, kuralların falan anlatıldığı yerlerde aslında tam da ifade edemediğim bir şeyler vardı beni rahatsız eden. Kahramanımızın erkek olmasından kaynaklı diye düşündüm önce, bakış açısı, her bir şeyi buram buram tersti yani ama sadece bu kadarlık bir şey değildir dedim. Sanki bazı şeyleri anlatmayı seçtiği yolları beğenmemişim gibi. Bilemedim. Sonra hikayeyi sonuca getirirken de bir kayboldum, toparlayamadım, bünyem kabul etmedi mesela. Bütününe baktığımda bu yüzden, kitap önce mükemmel bir yere çıkartıp sonra birden değil de yavaş yavaş yere indiriyor gibi geldi beni. Ama (bakın dikkat edin bu kocaman bir ama) daha önce de dediğim gibi Varolmayanlar aslında çok daha büyük bir söylemi içeriyor. Üzerine çok daha düşünülmesi gereken bir şeyler söylemeye çalışıyor. Kendinizi buluyorsunuz o satırlarda (bu kitabı elinize aldıysanız zaten siz de büyük ihtimalle bir Varolmayansınızdır çünkü diye düşünüyorum ben), boğazınıza bir şeyler düğümleniyor.
"Hayalcilerin bir özelliği de diğerlerini düşünmeleridir, fazlasıyla, hastalık boyutunda düşünmeleridir. Diğerlerini düşünmek, muhtaçlar için bağış kampanyaları düzenlemek anlamında değildir. Çok daha küçük detaylarda diğerlerini düşünmekten bahsediyoruz. Mesela takside, taksi şoförü sana bozulur diye kulaklıkla müzik dinleyememektir. Ya da bozuk paran olmadığı için bakkalı daha fazla uğraştırdığından dolayı kısa süreli acı çekmektir. Yürüyen merdivenlerde sağda dursan bile aşağıdan yürüyen birine azcık mani olurum da geçmesini zorlaştırırım diye korku duymaktır. Sonuçta biz varolmayanlarız, bu varoluşa uymadığı için hiçliği tercih eden, dünyayı hayallerle boyamayı hayal eden bir avuç sersem hayalciyiz. Neden bir gerçekçinin birkaç saniyesine mal olmaktan çekinelim ki diye soruyor olabilirsin. Ama mevzu o kadar basit değil. Biz varolmayanlar, sıfırlar ya da hayalciler...Şu an hapsedildiğimiz bu gerçekliği güzelleştirmek istiyorsak karşılaştığımız insanların, onlar gerçekçi olsa bile, hayatlarınız zorlaştıracak hareketlerde bulunmak istemeyiz. Onlar bizim hayatlarımızı kabusa çevirmekte beis görmemiş olabilirler ama biz, hem onlar hem kendimiz için dünyayı düzeltmekle, varoluşu tamir etmekle yükümlüyüz. Onun için, gerçekçilerin kapattıkları kapıyı açana kadar her an en ufak harekette bile etrafımızı düşünmemiz gerekir. Hayalperest kırılganlığıdır bu; kendi hazzından çok başkasını düşünmek..."
 Anlıyorsunuz, hah tamam işte demek ki bundanmış, bende bir sorun yokmuş diyebiliyorsunuz mesela. Ya da daha beter oluyorsunuz, o zaman hiç mi umut yok diyorsunuz, hiç mi umut yok bu gerçekçi dünyaya uyum sağlayabilmem, onların arasında mutlu olabilmem için.
Ama gene de iyi geliyor bir şekilde Varolmayanlar. Üzerine düşünecek ve yazacak ve hayal edecek daha çok şeyler verdiği için.

(Bende kitabın aralık 2011 tarihli 3.baskısı var Doğan Kitap'tan, herhalde Ankamall'deki D&R'dan almıştım. 24 tl yazıyor arkasında, 4 sene önce aldığımda. Şimdiyse netten sipariş ettiğinizde Babil'de, D&R'da, KitapYurdu'nda 19,60 tl'ye geliyor.)

Twitter'da Doğu Yücel
Instagram'da Doğu Yücel
http://www.doguyucel.com/

2 yorum:

  1. Bu güzel değerlendirme / yorum / analiz için elinize sağlık. Varolmayanlar'da bazılarını rahatsız eden ama ifade etmekte zorlandıkları şey sanırım şu: Bu kitap Varolmayanlar'a bir övgü değil. Kitaptaki olayların ikilemlere sahip bir "yuppie" erkek kahraman tarafından aktarılması da diğer bir etken olabilir. Ne Varolmayanlar ne de kitabın isimsiz karakteri kusursuz. Tam tersine ikisi de kusurlarla dolu. ... Kitabın finaliyle ilgili olumlu görüşler kadar olumsuz görüşler de duyuyorum. Finalle ilgili de şunu diyebilirim: Bu öykü böyle bitiyor. Öykünün finali en baştan beri aklımdaydı ve tek yapmam gereken onu zihnime düştüğü şekilde aktarmaktı. Bana etkileyici geliyor. Ama karar tabii ki okurların... Sevgiler :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür yorum için :) Herhalde ben böyle bir, Varolmayanlar'ınki gibi bir sistemle ya da durumla karşılaşınca içten içe bir mutlu oldum, diye düşünüyorum, bir hah sonunda işte ait olabileceğim bir şey, bu saçma sapan aklımı, hareketlerimi, hayallerimi mantıklı bir açıklamaya oturtabileceğim bir düzlem bulmuşum gibi geldi. Böyle bir şeye kavuşunca da bozulmasın, çözülmesin diğer herşey gibi istemiş olabilirim içten içe. Ve sanırım büyük oranda rahatsız eden şeyin de evet bu kusurlu durum olması normal göründü şimdi gözüme, okuyunca yorumda :)

      Sil

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...