4 Nisan 2015 Cumartesi

son günler..düşünceler

Pazartesiyi salıya bağlayan gece, yatmadan hemen önce sabah için şarkıyı ayarlayıp, blogda programlayıp gözümü kapattıktan sonra olanlara bakın siz hele. Sabah postacının kapıyı yumruklamasıyla yataktan nasıl fırladığımı bilemedim önce. Kapıyı açınca da aa kusura bakmayın yan tarafınmış diyerek yan komşuya gitmesi cabası. Kalbim ağzımda kapıyı kapatıp buzdolabının kapağını açmaya gittiğimde ise karşılaştığım şey adeta alacakaranlık kuşağı. Buzdolabı soğuk bile değildi be! Hayır bir de açıklama yaparken yok efendim sabah on buçuk civarında kesinti oldu demezler mi? Ulan o saatte buzdolabı soğuk bile değildi be allahsızlar! Ve hayır, elektrik kesintisine ayy napıcaam şimdi şeklinde bakan o koca güruhla alakam bile yok. Ben bu ülkede tek maaşlı memur ailede 90ları geçirdim, cep telefonu internet olmadığı zaman ölmüyorum. Bakın bu kocaman derecede saçma olan durumun saçmalığı, aslında elektrik olmamasından ileri gelmiyor. Bu durumun saçmalığı tabiatı itibariyle toptan saçma olmasından ileri geliyor. (Benim bulunduğum yerde belli ki geceden veya sabahın çok daha erken saatlerinden itibaren) Olmayan elektriğin tüm gün boyunca koca bir ülkede olmaması, asıl manyakça olan. Ve bu kesintinin çevrede oluşturduğu atmosfer. Evet en çok da buydu insanı etkileyen. O sabah kalktığımda cep telefonumun bataryası da bitmişti, gece kapanmıştı. Sokak boyunca birbirleriyle bağırarak iletişim kuran teyzelerin konuşmalarından edinebildiğim tek tük bilgilerle öğleni ettim. Hiç bir yerden haber alamıyorum, ne olup ne bittiğine dair hiçbir fikrim yok. Normalde en fazla birkaç saat süren elektrik kesintisi kendi rekorunu kırmaya başlarken ben acaba dinamo mu yapsam, şurada teller olacaktı rüzgardan elektrik mi üretsem diye düşünüyordum. Neyseki akşama doğru kafam azıcık çalıştı da bilgisayarın bataryasını hatırladım, o bitene kadar telefonu bilgisayara bağlayıp açabildim ve çok kısa sürede de olsa nete bakıp, neler olduğunu çözmeye çalıştım. Sonra ev telefonundan annemi arayıp haberleri izlemesini söyledim, en azından bu durumun nedeni neydi ne zaman son bulacaktı bilmek istedim ki günümün geri kalanına ona göre şekil vereceğim. Ama saatler geçti, kimse nedenini bulamadı. Kimse doğru düzgün bir şey söyleyemedi. Etrafta sanki bir kıyamet senaryosu vardı. Üstüne bir de adliyeden gelen o kan donduran haberler. Apartmanlardan insanlar birbirlerine sesleniyordu geldi mi diye. Hava kararmaya başlarken herkesi almıştı bir endişe. Ya tüm gece gelmezse ne olacaktı? Demin de dedim, benim için temelde bir sorun yoktu aslında. Zaten evde mum kibrit zulam yerli yerindedir her zaman. Yakarım mumları, açarım defterimi yazarım diyordum. Soğuk olursa da sıcak su torbası var, doğalgaza da siber saldırı yapmazlar herhalde dedim. Ama sorun, dedim ya, etrafta, atmosferde. Herkeste sebepsiz bir korku peydah olmuştu. Önce abimden sonra da annemden telaşlı telefonlar aldım. Ben ne gerek var şimdi rahatımı bozuyorsunuz dedikçe onlar telaşa devam etti. Elektriksiz bir akşam vakti yollara düşüp, şehrin öteki ucuna abimlere gitmek zorunda kaldım. Elektrik kesintisi sanki ülkeye bir saldırı olmuş, savaş çıkmış havası yaratmıştı, yalnız başıma evde ne yapacaktım! Evden çıktım ama bu sefer de telefon şebekelerinde bir manyaklık ortaya çıktı. Ne abime ne yengeme ulaşamıyordum. Etraftan da böyle haberler gelmeye başlamıştı, bu ülkeye neler oluyordu!
Sadece çok sinirlendim salı günü. Onu anlatmak istedim. Hayır elektriğin kesilmesi o kadar büyük bir olay değil. Demeye çalıştığım da o değil zaten. Hayır hükümet kesti vay efendim ne biçim yönetim bunlar hede hödö de demiyorum, bu ülkeyi kim yönetirse yönetsin kendini düşünmekten başka bir işe yaramadı ki onca yıldır bundan öncekiler de bundan sonrakiler de aynı zaten bence. Hatta zaten bu "yönetme" fiili kendi içinde bunu barındırıyor, siz hala inatla fark edemiyorsunuz. O yüzden herhangi bir komplo teorisi dillendirmiyorum, nasıl olsa ne desem bir tarafa ait olmak zorunda bırakacak beyinleriniz. Ben sadece sinirleniyorum, böyle bir şey nasıl olur, neden olur, aklı başında biri de çıkıp neden söylemez diyorum. Hani neden olmuş kesinti hala bileniniz var mı? Yok. Peki bir daha olma şansı var mı? Bilmiyoruz. Ülkede savaş çıksa demek ki tek bir hamleyle tüm elektriğimizi kesip, her şeyimizi durdurabilirler miymiş? Pek tabiki.
Neyse, zaten bunları duymaktan bıkmışsınızdır. Ben sadece sinirimi anlattığımda geçirebiliyorum da, ondan anlatayım dedim.
Tabi bu durumda iki güzel günümü abimlerde geçirmek zorunda kaldım ki, kendimden nefret ediyorum ama elimde değil, hiç hoşuma gitmiyor orada olmak. Tamam yeğenim pek sevimli bir bebek falan filan ama, bana göre değil, yapamıyorum. Bunalıyorum, afakanlar basıyor. Üstüne bir de abimin psikolojik baskısı var. Yeğeninle ilgilen hiç ilgilenmiyorsun, azıcık yengenin yükünü alabilirsin bebekle ilgilen oyala onu bilmem ne. Kafayı yiyeceğim! Ben öyle pek bebek-çocuk insanı değilim, daha önce de bahsettim sanırım. O yüzden orada geçirdiğim zamanlar adeta işkenceye dönüşüyor. Gitmek istemiyorum. Ama bu gerizekalı kesinti yüzünden gitmek zorunda kaldım.
Bu akşam Outlander verdiği koskoca sezon ortası arasından sonra 9.bölümü ile geri dönüyor. Haftamın tek güzel yanı bu şimdilik. Gerçi yarın sabah sınava gidip geldikten sonra büyük ihtimalle ancak yarın akşama doğru izleyebileceğim ama olsun. Scotchumu bardağıma koyup, koltuğumu hazırlayıp, o mükemmel 40-50 dakikanın tadını çıkaracağım.
Bu kesinti vesilesiyle artık kabak tadı vermeye başlayan bir hayalimi de yine gündemime getirmiş oldum. 8-9 yaşında ranza tepelerinde başlayan ben şurada yaşasam bu ülkeye gitsem hayallerini bir kere daha -ciddiyetle- gözden geçirmem gerekiyor sanırım. Hiçbir zaman yeteri kadar cesur olamadım ama, belki bu sefer çok daha iyi bir hazırlıkla kendime güvenebilir hale gelirim. Bakalım, hep beraber gözden geçireceğiz ilerleyen zamanlarda.
Bir de kendimi kasmıyorum bu ara. Böyle onu yapmalıyım bunu yapmalıyım taraklarına girmiyorum hiç. Kendi içimdeki problemleri tek tek, sabırla halledip yol almaya çalışıyorum. Misal, kendine güven problemi. Misal, hayır diyememe problemi. Kendi düşüncelerimi oluşturmaya çalışıyorum. 28 yıldan sonra geç kalmadın mı diyebilirsiniz ama buna da şükür. Zamanımı yavaşlattım, duraklatma düğmesine bastım ve çöze çöze ilerliyorum. Umarım yani.
Çözülecek bir şey de benim bu beslenme şeklim. Hobbit boyutunda bir insan olarak doğduğumdan beri hiç kilo problemim falan olmadı, sorun o değil. Ben sanırım çok kötü besleniyorum ya. İş yerinde kısım amirim 4 sene boyunca durdu durdu söylendi bana, ama o zamanlar hayatımdan nefret ettiğim için takmıyordum. Diyordu ki pakette olan raf ömrü olan hiçbir şeyi tüketme. Amirim etmeyin diyordum, bu bisküvileri çikolataları ıvırı zıvırı da yemezsem burada mutsuzluktan hık diye düşer ölürüm valla diyordum. Ama şimdi buna hakikaten bir son vermem gerektiğini fark ettim. Hayatım boyunca hiç sağlıklı beslenmedim, şimdi nasıl yapacaksam artık. Sadece lisedeyken bir anda karar verip çaya şeker atmayı, cips yemeyi, kola içmeyi bırakmıştım. Ama sonra şeker dışındakilere geri döndüm doğal olarak. Bu sefer kararlıyım ama. Amirimin sözünü geç de olsa dinlemeye karar verdim. Hazır hiçbir yemek yemeyeceğim. Canım istedi diye üşenmeyip kalkıp dışarı yemeğe gitmeyeceğim. Arkadaşlarla buluştuğumda meyve suyu gibi şeyler içeceğim, taze sıkılmış varsa. Evde kendi hazırladıklarımı yiyeceğim. Günde yüz bardak çayı azaltmam, sabah kahvaltısında çikolatalı pasta yemeyi bırakmam ve gecenin bir vakti dondurulmuş pizzayı ısıtıp ketçap mayoneze bulamamam lazım bir de. Madem hayata biraz geriden başlıyorum, madem 28 yılı heba ettim, o halde önümdeki yılları elimden geldiğince çoğaltmam lazım ki yapabileceklerimi yapacak zaman kazanayım.
Acayip film izledim geçen haftalar boyunca. Bahsetmek istiyorum hep ama, yetişemiyorum ki. Bir de bugün kar yağdı Ankara'ya. Ehehe size çok tuhaf geldi ama ben lisedeyken de olmuştu. Çok net hatırlıyorum. Teneffüste pencereden bakıyordum, sınıf ses cümbüşü halindeydi gene. Ve kar yağdı. Nisanda. Ağzım açık bakakalmıştım o zaman. Ama gene de insan bir tuhaf oluyor sabahın 6 buçuğunda gözlerini açtığında bembeyaz örtüyü görünce (nolur nolur nolur başka bir şehre başka bir ülkeye gidebileyim artık!).
Yalnız var ya, şu an aklıma geldi de, yahu ben gene sınav giriş belgesinin çıktısını almayı unuttum! Yeter artık be! Bu kaçıncı? Delireceğim yeminle. Her seferinde unutur mu insan ya! Gene sabahın körlerinde açık kırtasiye aramaya çıkacağım desenize. Ben ne zaman bu kadar salak olmayı bırakacağım ya ne zaman?
Neyse sakinleşiyorum. Sakinim. Tamam. Sabah herşeyi halledebilirim. Kafam iyi olsun yeter.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...