18 Mart 2015 Çarşamba

spiritus

You don't have a soul, Doctor. You are a soul. You have a body, temporarily. [Walter M.Miller, Jr-A Canticle for Leibowitz]
Ruhunla bütünleşmelisin dedi bugün arkadaşım Tuğba. Tüm o travmaların yüzünden ruhunu bedeninden uzaklaştırmışsın, bu durumlar geçene kadar olduğun yerlerde değilmişsin gibi davranabilmek için ruhunu dışarı yollamışsın, onu geri çağırıp bütün olmalısın dedi. Travmalardan kastı bir noktadan sonra hep olmak istemediğim yerlerde olmak zorunda kalmaya başlamam ile dibe doğru yol almış gitmiş hayatımdı. Yani bir anlamda gittikçe berbatlaşan lise hayatım, sonrasında gelen koskocaman travma üniversite yılları ve dibin dibi iş hayatım. Oysaki insan ruhuyla bütün olduğunda ancak mutluluğu bulabilirmiş. Eskiden şamanlar çember oluşturup, ortalarına aldıkları kişiyi ruhuyla bütünleştirme ayini gibi birşey yaparlarmış, öyle dedi. Bir de bunun en büyük adımı, kökenlerini kabul etmekmiş. Kökenlerini, aileni, olduğun kişiyi inkar etmekten dışlamaktan vazgeçmeliymişsin. Ailenden daha bilgili, daha iyi olduğunu düşünen bilinçaltına bunun yanlış olduğunu fark ettirmeliymişsin. Anne sen benden büyüksün, bilgili olan sensin diyebilmeliymişsin. Onları olduğu gibi görmeli, kabul etmeliymişsin. Razı olmak, yanlışlarını görmezden gelmek gibi değil; oldukları gibi kabul etmek, evet bu yanlıştı ama o benim babam o benim annem demek. Ve bununla birlikte kendini sevmek. Kendi yeteneklerinin, güzelliklerinin, özelliklerinin farkına varmak. Kendi duruşuna sahip olmak.
Anlattıklarını düşündüğümde haklı olduğuna karar verebiliyorum. Bunda bir sorun yok. Sorun tüm bunların pratikte ne kadar uygulanabilir olduğunda. Tüm sorunlarımın kaynağı olarak ailemi, onların beni yetiştiriş tarzlarını, dahası onların da kendi ailelerinden geçmişlerinden getirdikleri sorunları görüyorken...Evet belki de onları kabul edebilirim, affedebilirim. Uzun bir süredir, belki 15 senedir kendimi çocukları gibi değil de onlardan sorumlu, onları korumakla, gözetmekle sorumlu biri gibi hissetmişken, gene de belki de onların benden daha fazla şey bildiklerini, büyük olanın onlar olduklarını da kabul ettirebilirim kendime. Ama nasıl olup da kendimi beğenir, kendimi kabul edebilir hale gelebileceğimi bilmiyorum. Bu kendimden nefret etmek duygusundan nasıl kurtulabileceğimi bilmiyorum. Ruhumu nerede kaybetmişsem veya nerede duruyorsa onu nasıl geri bedenime çağırabileceğimi bilmiyorum. Kökenlerimi kabul etsem bile kendimi nasıl kabul eder hale gelebilirim bilmiyorum. Bu kendini beğenmeme durumunun bağlılık sorunlarına, dahası kendine layık görmeme sorunlarına da yol açtığını düşündü Tuğba. Kendimi beğenmediğim, takdir etmediğim için insanların da beni beğenmeyeceklerine kendimi inandırmış halde, onlara bağlanmaktan korkar haldeymişim sanırım.
Bu ara böyle bol bol sorun tespit ediyoruz, analiz yapıyoruz. Çözüme az kalmıştır umarım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...