6 Kasım 2014 Perşembe

fy uffern hun

Doktor istirahat verdi, evdeyim bugün o yüzden. Neyim var, çılgınca bir boğaz acısı. Bir de uykusuzluk. Öyle kötü acıyordu ki gece, nefes almak istemedim, her nefeste acıyordu çünkü. Uyumadım o yüzden, kafam kazan gibi.
Hiçbir şeyim yoktu dün. Ama çok saçma bir şekilde gelişti herşey. Öğle yemeğinde yeni bir tatlı denedim, samsata gibi bir ismi vardı. İçinde bol bol ceviz olan hamur işi şerbetli bir tatlı. İki dilim yedim. Sonra, yemekten bir iki saat sonra yerimde otururken boğazıma geri geldi ceviz taneleri. Yutmuştum ben onları, anlamadım hiçbir şey. Geri gelip boğazıma takıldılar, nefes alamadım, öksürmeye başladım. Deli gibi öksürdüm, birşeyler boğazımı yırtıp geçmeye çabalıyormuşçasına. Yarım saat bocaladıktan sonra düzgün nefes alabilmeye başladım ama bu sefer de iğrenç bir acı vardı boğazımda. Öksürmenin zorlaması dedim, akşama kadar geçer.
Ama akşam geçmedi. Evde o kadar kötüydü ki boğazım, ballı sıcak süt yaptım. Geçmedi. Uyumak için yattığımda daha da arttı, üstüne bir de titreme geldi. Ateşim çıkmış olabilirdi, bilmiyorum. Ben sadece nefes almamaya çalışıyordum çünkü acıtıyordu, nefes alamayınca da uyuyamadım. Böyle saçma sapan bir şekilde sabahı ettim.
Doktor da dedi zaten, çok bir şey görünmüyor boğazında, fazla şişlik de yok diye. Biliyorum zaten, saçma birşeyler oluyor doktor anlatsam inanmazsın. Çok hasta olmam ben - artık - senede bir sefer. En son Beli'nin doğumunda grip olmuştum, 10 ay oldu. Ondan önce de herhalde Los Angeles'tayken işte. Çocukluğum o kadar hastalıklı, zayıf, ateşler içinde geçti ki bir yaştan sonra kendi kendime söz verdim. Sen o kadar da güçsüz değilsin diye. O yüzden kolay kolay hasta olmuyorum artık, çünkü zaten her ay lanet regl ağrılarını çekip güçsüz düşüyorum ve hemen hemen her zaman yorgun, uykusuzum. Bunların üstüne bir de habire üşütürsem vay halime. Doktor da çelimsiz görünüyorsun ama dayanıklısın dedi. Ah bir bilsen doktor, ben ne ağrılara dayanıyorum.
Üstüne her gün ağlamaya devam ediyorum. Önceki gün, salı günü, işe başlayışımın 3.yıl dönümüydü. Bunun da etkisiyle bu sefer bir müdürün önünde ağladım. Neyseki yalnızdık kadının odasında, ben istifa dilekçesi ile ilgili birşeyler soruyordum, o da noldu bir şey mi oldu dedi sadece. Ağlamaya başladım, hüngür hüngür ağlamaya başladım. Şaşırdı kaldı, bu kadar dolduğunu bilmiyordum dedi. Dolmak mı? Nefes alamıyorum, taşmış durumdayım ama üstüme habire döküyorlar. Dün akşam telefonda yine ağlıyordum, annem artık ağladığımı anladığı an sakince kapatıyor telefonu. Penguenli bir reklam izledim demin, ona da ağladım.
Gözlerim berbat durumda zaten. Pazartesi günü göz doktoruna gittim. Aylardır yanıyor, kuruyor, saat daha 10 olmadan sabah, gözlerim kan çanağına dönüyor. Aslında biliyorum ben nedenini, o lanet işyerine gitmiyor olsam düzelecek. Ama gidiyorum, o yüzden doktora göstermeye gittim. İlk önce barkod sırası bekledim. Bana barkod çıkaracak amcaya nüfus cüzdanımı uzattım. Aldı, velin nerde dedi. Ne velisi dedim. Dalga geçiyor zannettim. Velin yok mu yanında dedi. O zaman kafam bastı, 27 yaşındayım ben dedim. Yüzüme bir daha baktı amca, nasıl yani 97'li değil misin sen dedi. 87'liyim dedim. O zaman elinde nüfus cüzdanıma bir daha dikkatlice baktı. Haa 87 yazıyormuş ben 97 gördüm dedi. Sinirden gülmeye başladım. Düşünsenize elimde kimliğime dair birşey olmadığı bir durumda kimseyi ikna etme şansım yok 27 yaşında olduğuma. Dahası doktora bile gidemem tek başıma, barları vs.geçtim yani.
Herşey berbat böyle bu ara. Göz doktoru 3 tane damla verdi, biraz daha gitmeseymişim kör olacakmışım galiba. Günde 4 defa 3 tane damla damlatıyorum kendi kendime. Her gün öğleden sonra sinir küpüne dönmüş şekilde birilerine bağırırken buluyorum kendimi işyerinde. Her gün tamam ulan yazıyorum istifa dilekçemi bugün, ne bekliyorum ocak'a kadar diyorum. Bir hışımla karar veriyorum, sonra herkes dur etme nolur yapma diye etrafıma toplanıyor. Salı günü gerçekten edecektim. O kadar kötüydüm ki, böyle bir 15 dakika falan kafamda, o an istifa edip abimlere gittiğimi, bir hafta falan Beli'yle oynadığımı, sonra atlayıp İstanbul'a gittiğimi, gündüzleri müze müze gezip akşamları iş çıkışı Gönül'le dolaştığımı hayal ettim. Herşey öylesine mükemmel, yerli yerine oturmuş geldi ki o 15 dakika içinde...Nefes alabiliyormuşum gibi hissettim 15 dakikalığına da olsa.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

So many books, so little time

Mesela.  En son yazdığımda Pazar akşamıydı. Annemleri yolcu etmiştim sabahında. Pazartesi işe gittim, o hafta için planım her gün sabah ilk ...